İtiraf ediyorum: Yenik
düştüm bu oyunda; kurallarını bildiğimi sadığım ömür yokuşunda tıkandım. Meğer
ne dikmiş bu yokuş, tökezlediğim çukurlarda ite kaka yol alıyorum. Nefessiz
kaldım, bir o kadar da yorgun. Bir de çelme atanlar yok mu yakınımda: Adeta fırsat
kolluyorlar, sanki yaşama hakkı sadece onlara aitmiş gibi…
Bu güne değin, her
sınavda bir de kurtarma sınavı hakkı tanınırdı. Nedense bu aralar kontenjan
dolmuş. Ben zaten doğuştan öğrenci geçinen bir zat olarak, hala beklemekteyim
ikinci şansı. Ama hiç belli olmaz: Belki hayattan sorumlu devlet bakanı bir hak
tanır da bu yolda, sınavı atlatırım.
Şaka bir yana, o kadar
da çalışmıştım konulara: Sevgi, hakkaniyet, nezaket, merhamet. Tüh, hepsinden
kaldım sınıfta. İyi ki babam görmedi bu günleri, Maazallah yüreğine inerdi. İyi
de ben bu dersleri hiç görmedim ki ömrümde, hele ki ailemde…
Bu arada bütünlemeye kaldığım dersler açıklandı: Riya, gıybet, kişilik haklarını ihlal, yalan. Bir de alttan dersim varmış: ‘’Nefret.’’
Hepsini verdim mi mezun
olacağım. Ama hiç şansım yok. Dedim ya; ben bunları hayatım boyunca görmedim,
öğrenmedim; öğrenmeye de hiç niyetim yok açıkçası…
Varsın yuvarlanayım bu
yokuştan. En azından kendime olan saygımı kaybetmem. Diğer yandan, hala
akıllanmadım, akıllanacağım da yok: Hala sevip, güvenebileceğim insanlarla
karşılaşacağıma inanıyorum. Yok, yok iflah olmam ben. Ne geldiyse başıma sevip,
güvenmekten gelmedi mi… Sadece sevdim, güvendim, paylaştım, herkesi dost
sandım.
Bir de merak ediyorum,
acaba müfredat değişir mi? O zaman değmeyin keyfime. Desenize hala ümidim var.
Dedim ya, ben adam olmam…