Sevgi Mi Kariyer Mi...
Yorgundu,
ölesiye yorgun; suskundu da, susmuştu hep ömrü boyunca, ta ki onunla
karşılaşıncaya kadar… Hayatında bir ilkti o, her şey bir anda olup bitmişti:
Karşılaşmaları, tanışmaları ve yüreklerine düşen aşk ama…
Senelerce
uğraşıp didinmiş ve çocukluk hayallerine kavuşmuştu. Saygın bir kariyer, özlem
duyulan bir meslek, fazla değil ama geçinebilecek kadar makul bir para. Sevilen
bir hocaydı, saygın bir üniversitede; öğrencileri tapardı ona, o da onlara
yalnız meslektaşları pek haz etmezdi ondan, öyle ya gecesi gündüzüne karışırdı
çalışıp, ter dökmekten. Saat mefhumu yoktu onun kitabında. Gerekirse, gecenin
bir vakti kalkar gelirdi okula, detayları asla gözden kaçırmaz, öğrencilerine
kol kanat gerer, ama çoğu şeyi de atardı içine.
Sessizdi
ama çok şey anlatırdı gözleri, suskundu ama gönlü bir şelale gibi çağlar,
gürültüsüne dayanamazdı bazı zamanlar. Mesai saatinde gözler saate odaklanırdı,
dakika sekmezdi kimse işini yarım bırakıp, dışarı fırlamak için; o ise farkına
bile varmazdı gece mi gündüz mü, aç mı tok mu? Onu doyuran idealleriydi,
hayalleriydi, öğrencilerinin gözlerinde gördüğü eşi bulunmaz sevgi
pırıltılarıydı.
Bir
seminerde karşılaşmışlardı ilk defa; laf lafı açmış, dost olmuşlardı ve
kendilerini kısa bir süre sonra nikah masasında bulmuşlardı. Her şey bir anda
olmuş, birbirlerini fazla tanımadan evlenmişlerdi. Adam başarılı bir avukattı
baroda, gereğinden fazla zengin ve hırslı bir kişilikti aynı zamanda da: Hırsı,
para odaklıydı kadınınkinin tersine; zira kısa zamanda çok yol almıştı. Aileden
zengin, geniş bir çevreye sahip olan, biraz da burnu büyüktü. Ama gerçek olan
bir şey vardı ki, birbirlerinin gerçek anlamda seviyorlardı. İki kişilik bir
dünyaya yelken açmışlardı deniz durgunken, hesaba katmadıkları ise çıkacak
fırtınanın büyüklüğü idi…
Genç
kadının annesinin vefatı, farklı yerlere dağılan akrabaları yaşadığı yalnızlık
duygusunu daha da pekiştirmiş ve en sonunda pes etmişti. Ağır basan yalnızlık
duygusu ile mücadele edecek gücü kalmamıştı artık ve gözü kapalı evet demişti
nikâh memuruna ama hesaba katmadığı bir şey vardı hem de hiç beklemediği bir
şey…
En
başta konuşmaları gereken hususlar, bir anda evliliklerinin üzerine kara bulut
gibi çökmüştü. Adam karısının çalışmasına taraftar değildi, en başta tepkisiz
kalmıştı ama geçen süre zarfında iyice dayatmaya başlamıştı kadının çalışmaması
gerektiğini. Ataerkil bir aileden geliyordu. Çağdaş görünümünün altında yatan
gerçek yüzü bir anda, beklenmedik bir şekilde ortaya çıkmıştı.
Bu
beklenmedik tutum, genç kadını çılgına çevirmişti. Basit bir mesleği yoktu,
başarılı bir bilim kadını olmak uğruna ömrünü heba etmişti. Zoru hatta
imkânsızı başarıp, tek başına yürüdüğü yolda oldukça ilerleme kaydetmişti.
Dostlukları tek düze idi, özel hayatında yıkıma uğramıştı ama mesleği onun
vazgeçilmezi olduğu için hiçbir şey umurunda değildi.
Sonuç
hüsrandı: Adamın avukat da olmasından dolayı bir hafta gibi kısa bir sürede
boşanmaları gerçekleşti. Geldiği gibi gitmişti mutluluk, bir anda kayıplara
karışmıştı tüm hayaller, her şey sona ermişti.
On
gün gibi izin almıştı okulundan. Geçmişinin muhasebesini yapıp, toparlanmaya
ihtiyacı vardı. Okunmayı bekleyen yüzlerce sınav kağıdı, tamamlaması gereken
sunumlar, onlarca proje masada yığılı bir şekilde onu bekliyordu. Eskiden olsa,
kısacık bir zaman zarfında çoktan bitirirdi; bitirmek ne kelime daha masaya
oturmayı bile başaramamıştı.
Aynanın
önüne ne zaman oturduğunu hatırlamıyordu bile, ifadesiz gözlerle saatlerce
inceledi sararmış yüzünü, gözlerinin altı mosmordu, bitaptı hiç olmadığı kadar.
Günlerdir dışarı çıkmamıştı. En son ne zaman yemek yediği umrunda bile değildi.
Ve
itiraf etmekten de korkuyordu ama gerçek olan bir şey vardı ki; onu çok
özlemişti, kısacık zaman zarfında çok alışmıştı ona, çok da sevmişti. Ama hayır
bu bir ihanetti harcadığı tüm yıllara, emek verdiği kariyerine büyük bir
haksızlıktı.
Çalan
kapı ziliyle, bir anda irkildi. Beklediği hiç kimse yoktu. Çalan ısrarla
basıyordu zile. Gelen ya apartman görevlisi ya da postacıydı, usulca kalktı
yerinden, duyguları alınmıştı adeta, yürürken yer ayağının altından kayıyordu
her adımında. Boş bir ifadeyle açtı kapıyı. Kapıda kimse yoktu ama yere
bırakılmış pembe bir gül çekti dikkatini. En sevdiği çiçek, en sevdiği renk, en
sevdiği koku. Belli belirsiz bir gülümseme belirdi yüzünde. İki damla yaş aktı
gözünden, gülü aldı ve kapadı kapıyı.
Tam
odaya yönelmişken kapı bir kez daha çaldı. Kafasında onlarca düşünce çılgınca
dans ediyordu, ne istediğini bilmez ve umarsız bir şekilde bir kez daha açtı
kapıyı. Günlerdir görmediği eski kocası karşısında durmuş, ona gülümsüyordu.
Gözlerinden
akan yaşlar damla değildi artık, oluk gibi akıyordu. Aslında neye ağladığını da
bilmiyordu, mutluluk mu, pişmanlık mı, özlem mi… Ama bildiği bir şey vardı;
Tanrı ona ikinci bir şans tanımıştı, bir bakıma yeniden dünyaya gelmiş gibiydi.
Ve
geri tepmeye de hiç niyeti yoktu hayatın ona verdiği armağanı. Belli ki sevmeyi
öğrenmek ve paylaşmaktı artık ona düşen. Bildiği çok şey vardı ama öğrenmesi
gerekenler bildiklerinden çok daha fazlaydı: Sevmeyi en baştan öğrenmek,
paylaşmak, birlikteliği sürdürmek sırasıydı şimdi. Boş kalbi isyan etmişti
artık,ruhu ve zihni ise aşırı yorgundu. Ama bildiği bir şey vardı ki: Hayat
denen yolda artık yalnız değildi.
(
Sevgi Mi Kariyer Mi... başlıklı yazı
GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından
14.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.