Siyasal cinayetler ile medya yakın akraba gibidir. Her ikisi de kitle iletişim aracı olup, varlıklarını birbirine borçludur. Cinayetler medyaya içerik, medyada siyasal cinayetlere hemzemin geçit olur. Ona kaynaklık eder.

Cinayetler, siyasal kargaşa çıkarabilmek için çıkarılabileceği gibi, toplumu yönlendirmek amacıyla da gerçekleştirilir. Toplumların disiplini için cinayetler hala en geçerli bir akçedir.

Toplumların siyasal veya dini çehresi şekillendirileceği zaman, her türlü yola başvurmaktan asla çekinmemektedirler. Hatta “devletin bekası adına” toplu ölümlere sebebiyet vermekten de çekinmediler, çekinmezler de... Son yüzyıldır Türkiye’de toplumdan din dışlayarak, toplumun yaptırım gücünü, koruyucu ve bütünleştirici özelliğini yok ettiler. Devletin uyguladığı kültür ve siyaset politikaları iflas ederek, bir şeye yaramaz hale geldi. Bu gün yaşanan siyasal alandaki tansiyonun yüksekliğinin altında bu kırılmalar yatmaktadır.

Türkiye’de altışar ay arayla gerçekleştirilen cinayetler serisi, insanın aklını çok farklı yerlere sürüklemektedir. Ayrıca Türkiye’de siyasi cinayetlerin tarihine bakılacak olunursa, muarızlarını hep siyasi tasfiye sürecine tabi tutmuşlardır. Türkiye’de uzun yıllardır “sistemin oturtulması ve yaşatılması” adına, devletin tepe noktasında hâkimiyet sağlayanların işledikleri cinayetlerle bir tarih yazılabilir.

Türkiye’nin gündemlerini değiştiren cinayetlerle, bu örgü içerisinde Irak, İran ve Suriye planları üzerinde politika üretmeye çalışan Amerika’nın; çıkarları arasında doğrudan bir paralellik arz ettiği gözlerden kaçmamaktadır. Türkiye içeride meşgul edilerek, kendi bölgesinde yaşananlar üzerinde planlar üretmesine fırsat verilmemeye çalışılmaktadır.

Diğer yanda ulus-devlet serüveniyle çıkmaza giren ve kavmiyet duvarına toslayan “ulusçuluk elbisesi” Türkiye’ye dar gelmektedir. “Ya sev, ya terk et” sloganlı çıkışlar yeterli ve yerinde bir çözüme muhatap değildir.

Siyasi, fikri ve inanç krizleri üretenlerin yürekleri gibi gözleri de kördür. El yordamıyla çözüm üretmeye çalışanlar, kendi bürokrasilerini kurdular ve kendilerini “devlet” olarak görmeye başladılar. Soru sormayı yasaklayan, meseleleri tartışmayan ve despotluklarını kutsallaştıran “devlet benim” diyen bürokrasi, çözümsüzlüğün içinde çözüm arama aptallığında bulunmaya devam etmektedirler.

Diğer yanda da, mizaç yönünden asla değişmeyecek olan emperyal güçlerin yüce menfaatlerinin rüzgârı önünde oyuncak olmaya devam etmektedirler. ABD ve Batı demir kafeslerde Afrika insanını getirip bedava işgücü elde ederek hızlı yükselişini sağlayan, suyunu masumların kanıyla karıştırarak değirmenini döndüren ABD çekilmez bir zulüm uygulamaya devam etmektedir. Bu gün İsrail ABD’nin destek verdiği terörist eylemlerle kan denizinde gemisini yüzdürmektedir. “Büyük İsrail Devleti” finali kimlerle oynayacaklarını –biz bilmesek te- onlar çok iyi biliyorlar.

Türkiye’ye yapılmakta olan “haçlı seferleri” henüz durmuş değildir. Durmayacaktır da… Tony Blair, Markel, Sarkozy de papanın peşinden aynen gitmektedirler. Kendi tarihinden kaçanların, kimin peşinden gittikleri sorgulanmalıdır.

“Atam izindeyiz” masalıyla peşinden gidilen, dünkü M. Kemal değildir. Atatürk etiketleriyle zaman zaman zaafları, zaman zaman kirli çıkarları örtmek için maske olarak kullanılmaya davam edilmektedir. Tekelci emelleri uğruna, yıllardır Atatürk’ü istismar etmeye olanca hızlarıyla devam etmektedirler.

Batının göz kamaştıran zenginliğinin ve gelişmiş teknolojisinin tek sebebi sömürü düzeninin sistematik olarak yürütülmesidir. Türkiye’nin Batıcıları, batının sömürüsüne iştirak edemedikleri için devleti kullanarak iç sömürü sistematiğini geliştirmişlerdir. Ekonomik kapkaççılık ta ve entel hopçuluk ta yaşamaya devam etmektedir.

1960 ve sonrası yapılan darbelerin tek gerekçesi “bu ülke” halka bırakılmayacak kadar değerli olduğu ilkesine dayanır

Bunların yeniden ve tek tek sorgulanması gerekmez mi? Bu tür sorgularla sizi vicdanınızla baş başa bırakıyorum.

İst–260407
( Cinayetler Soygun Ve Medya başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 26.06.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu