-Yer, gökyüzüyle düşmanlığa kalkışırsa çoraklaşır, ölü hâle gelir ve uyum içinde yaşar ve bu uyumun neticesinde hayat devam eder. Dua ve ibadet, Allah ile olmaktır. Allah ile olan kimse için ölüm de, ömür de mana kazanır.

İnsan

-Bu uyuma uyan cansızlar, uyum içinde iken biz akıl sahibi insanlar, hep kavga içinde hep yıkmanın peşindeyiz bunu şimdi daha iyi anlıyorum.

-Aslında insan dünyadaki sırları bulmak ve paylaşmak için gönderilmiştir ama arayan kim? Siz insanlar.

Nefise birden durdu. İnsan şaşkınlık içinde

-Siz insanlar derken, sizler değilmisiniz? Yoksa! Yoksa ben başka bir boyutta mıyım?   Biliyordum? Zaten ilk başta başaklığı anlamıştım zaten?

-Yoo, sadece dilim sürçtü! Haydi, buyurun yemek hazır haydi, baba yemek hazır haydi.

                       - Ortalığı toz dumana katmak isteyenlerin toz duman olması-

Yerlerden bir yer, ama öyle bir yer ki ortalık laf ve sözden toz duman, gözlerde ateş fışkırıyor, ayaklar bir farenin çevikliğinde koşuyor, suratlar tam bir kezzap dökülmüş gibi bakılası yok. Toplantı üstüne toplandı. İstedikleri olmayınca böylesine karanlık fikirlerin toplandığı karanlık bir oda. Masada kızgın suratlı genel müdür olduğu belli olan zat

-Arkadaşlar biliyorum, istediğimiz olmadı maalesef, oyunumuz bozuldu! Çobanın kavalında acı nağmeler çıkarmaya uğraştık ama onlar duygusal bir yaklaşımla kardeşlikle oyunumuzu bozdular! Başkanımız bu konuda hepimize kızgın ve uzun bir süre yüzlerimizi görmek istemiyor. Halk dili ile konuşanlar, üslubuna hâkim güzellik ve aşk ile hayata bakan insanlar ne yazık ki oyunumuzu yutmadı.

Masada kızgın suratlı olan şişman burnundan soluyan kişi hırsla

-Ama biz elimizden geleni yaptık, ortalığı bulandırmak adına ne yalanlar varsa ortaya attık, ilk başta çok güzel gidiliyordu ama nedense birden bir her ne oldu ise olayların yönü ve gidişatı tamamen değişti.

-Başkanımızda bunu söylüyor.

İnce zayıf gözlüklü olan

-Efendim biliyorsunuz Türklerde şefkat ve merhamet ne kadar derin olursa varlık adına duyulan ızdırap ta o kadar derin oluyor, amma hissetmeleri ve birbirlerine sarılmaları ve kucaklamaları da o kadar ani ve derin oluyor her nedense. Güçlü ve manevi bir doku ile kalplerini sarmışlar ki çözmek ve bozmak çok zor. Hiç kimseye sezdirmeden ortalığı karıştırmak ve kasalarımızı doldurmanın peşinde iken maalesef tam tersi oldu başkanım.

-Evet, bu konuda çok haklısınız! İçinde ne olduğunu anlamak veya aradığımızı bulmak, insanları birbiri ile kırdırmak amacıyla ortaya attığımız elle bulunması zor olan oyunumuzu bozdular! Şimdi ne yapmamız gerekir onu tespit etmeliyiz. Ama ayırt edememek, tam olarak seçememek adına yeni senaryolar bulmalıyız. Sanki bizlere akıllarındaki sopa ile dövdüler arkadaşlar! Kaç gündür bilemiyorum bu olayı çözmek için bizler ve genel başkanımız düşünüyorlar ama onlarda bizim gibi şaşkın ve çaresiz kaldılar! Sanki yani bizimde tanrımızın keskin kılıcını yedik, öylesine çaresiz kaldık ki bunu anlatacak başka söz yok arkadaşlar.

Herkes yeniden sustu ve donuk gözler, geniş imkânlarla kısıtlı imkân bile sağlayamayan, kıyısında tutulunca bin parçaya bölünen bez kumaş gibi simaları üzgün ve tut yemiş bülbül gibi suskunluğun zindanına girdiler. Oysa bu yolda tüm olanakları seferber etmişler, değişken hareketler sergileyen adamları ile ortalığı karıştırmak için iğne yiyip iplik sıç… İçin ellerinde ne gelirse yapmışlar ama maalesef istedikleri olmamıştı. Gazları bitmiş ve maalesef lambanın fitili yanıyor gibi ortalığı is ve duman kaplayan koku ile başları önlerinde hindi gibi düşünmeye ve olayı çözmenin telaşına düştüler.

Aslında onlar bir şeyi bilmiyorlardı bilmeleri de imkânsızdı. Akl-ı Feâl(Öldürme ve yaratma işlerine bakan mertebe, Yani Allahın yetkisi diye bilir isek) Böylesi Felsefecilerin akl-ı feâl dedikleri yalnız onların hayallerinde bulunup, kısa akılları ile ortaya attıkları bir şeydir. İslâm bilgilerine uymamaktadır. Bunların bozuk inanışlarına göre, insan sıkışınca Akl-ı feâla yalvarır, Allahü teâlâdan bir şey istemez. Allahü teâlânın dünyada olup bitenlerle hiç ilgisi yoktur derler. Bunlar sapık fırkaların hepsinden daha aşağıdırlar. (İmam-ı Rabbani). Bunu nereden bilecek o zavallılar şeytanın uşakları ve yaltakçıları. İşin içine Allah’ı katmayarak, şeytanı katarsanız yolda kalırsınız. Ve Allah’ı yanına alanlar sizlerin oyunuzu ve hilenizi anlar yüce Allahın izni ile sizin oyunlarınızı bozar. İmanlı kalplerin nefesi ve soluk alışı Allah ile beraber ve iman ile olunca en tesirli en büyüleyici güzelliği ile atar ve hiçbir zor oyun onu sırtını yere getiremez ve tuş edemez Allah ile beraber olunca ve Allah'ın izni ile işte o zavallılar bunu bilmekten aciz insanlardı. Sahip oldukları şeytani değerler ve nefsi, değerleri hakikatten ışık almayan yıkmaya meyilli değerleri kalplerinde taşıyanların sonu her zaman hazin olmuştur. İftira büyük günahtır ve çok fenadır. Bunda yalan söylemek de vardır ki, yalan, her dinde haramdır. İftirada bir mümini incitmek de vardır ki, bu da, başkaca haramdır. Bunlardan başka, iftira etmek, yeryüzünde fesat çıkarmaya, ortalığı karıştırmaya sebep olur ki, bu da haramdır, bunu da bilmiyorlar, bilmiyorlar

Herkes masanın başında üzgün bir ifade ile kalktılar. Söz ve düşüncelerle ufukları karartma kalben ve fikren insanların yollarını karatmaya çalışanlar Âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ı ve imanlı insanları hesaba katmadıkları için her zaman yok olmaya mahkûm olacaktır buda böyle bilinsin.

Telefon acı, acı çalmaya başladı. Müdür korku dolu bakışlarla telefona baktı, açıp açmama konusunda acı dolu bir ızdırap duyuyordu. Bu telefon aylardır hiç bu kadar uzun, uzun çalmamıştı. Korku içinde ahizeyi kaldırdı.

-Buyurun efendim?

Karşıdaki kişi hırs ve kızgınlık içinde

-Ne yaptınız bir çözüm yolu buldunuz mu?

-Şey, efendim bu konuda çalışmalarımız devam ediyor. Umarım bir çözüm yoluna yaklaştık.

Kelimeler ağzında dağılıyor ve ne söylediğini bilememenin ezikliği içinde

-Hemen efendim, baş üstüne efendim!

Karşı tarafta uzun, uzun talimatı aldıktan sonra telefonu usulca kapatarak derin bir soluk aldı.

Bozuk olan bu morali ile rahat bir nefes almak ve dinlenmek için Henry evin yolunu tuttu. Eve gelince kapının ziline uzun, uzun bastı. Kapıyı eşi suizanna açtı ve açması ile

-Hayatım neden uzun, uzun zile bastın, anahtarın ile neden açmadın?

Sorusunu sorduktan sonra Henry yüzündeki bozuk ifadeyi fark edince, şaşkınlık içinde

-Hayatım neden böylesine bitkinsin sanki tanrının tokadını yemiş gibisin?

Bu söz ile Henry kendine geldi ve hayret ile

-Sen nereden biliyorsun?

-Neyi hayatım?

-Tanrının tokadını yediğimi?

-Hayatım yüzündeki ifadeyi ancak bu açıklar. Gel içeriye gir bir duş al kendine gel, bana neler olduğunu anlatırsın, haydi gir içeriye.

Usulca içeriye girdi. Elbiselerini çıkararak duş almak için banyoya girdi. Uzun ve soğuk bir duştan sonra banyodan çıktı, kurulandı ve salona geçti. Eşi suizanna ayakta heyecanla bekliyordu.

-Gel hayatım koltuğa uzan ve bana neler olduğunu anlat!

Henry neyi nasıl açıklayacağın bilememenin şaşkınlığı ile

-Önemli değil hayatım, hem bu konular ev ortamında konuşulacak konular değil gizlidir.

-Hayatımızda gizlilik hiç olmamıştı şu ana kadar, seni üzen ne ise bilmek ve yardımcı olmak istiyorum hayatım. Haydi, bana anlat ve rahatla haydi canım.

-Olmaz hayatım belki daha sonra, şöyle biraz uzanarak dinlenmek istiyorum, telefonların fişini çek ve beni rahatsız etmesini istemiyorum!

Diyerekten hem evin telefon fişini hem de kendi hem de eşinin cep telefonunu kapattıktan sonra, biraz dinlenmek için gözlerini kapattı. Gözlerimi yumar yummaz kendini çıkamayacağı küçük bir menfezin içinde buldu. Etrafında sesler geliyordu kulak kabarttı sesin geldiği yöne doğru yürüdü. Az ilerde mesai arkadaşı Hansı gözyaşları içinde kendi kendince acılar içinde konuşurken buldu. Yaklaştı eli ile dokundu, Hansı bu dokunuş ile irkildi ve Henry görünce

-Henry seni tanrı gönderdi, burada sıkışıp kaldım saatlerdir bağırıyorum beni duyan olmadı, sen sesimi duydun da geldin’

Şaşkınlıktan ne diyeceğini bilememenin ezikliği içinde.

-Bırak ağlamayı da, buradan çıkmanın bir yolunu bulalım.

-Ne yani sende mi, yoo olamaz oysa ben!!

( Bilge Kişi Ve İnsan -9-özgürlüğünü Arayan İnsanın Kendisi İle Buluşması başlıklı yazı kul mehmet tarafından 6.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu