Evet, çiçeği burnunda Mısır demokrasisi balyoz
yedi. Mübarek’in devrilmesi ile yeşeren umutlar yerini yeniden hüzün ve hazana
terk etti. Mısır toplumunu bıçak gibi ikiye bölündü.
Müslüman Kardeşlerin tüm tepe noktası ve
cumhurbaşkanı Mursi, Başbakan da hapse atıldı.
Darbeye karşı duran tv ve gazetelerin yayını
kesildi. Siyasi partiler basıldı, meclis ve önemli caddeler kontrol altına
alındı. Mursi ve 15 üst düzey yetkililere yargıya hakaretten dava açıldı.
Darbe karşısında dünyanın özellikle ABD ve Batının sergilediği
iki yüzlülük “utanç” kelimesine dip yaptırdı. Mısır’daki darbeye darbe bile
diyemiyorlar. Kapalı kalpılar ardından ellerini ovuşturmakla meşguller… Ama
onlarda utanacak yüz nerede?
Mısır’da yapılan darbeye en çok sevinen ülkelerin
başında İsrail, Suriye, Sudi Arabistan ve İran oldu. ABD ve Batı ise demokrasi
ve insanlığı vuranların sırtını sıvazlamakla meşgul… “Demokrasinin en ileri
aşaması darbe yapmaktır” derlerse şaşırmayın…
Sevinen ülkeler arasında saydığım Sudi Arabistan
belki birçoğunuza garip ve farklı gibi gelebilir. Ortadoğu’da yeşeren tüm
İslami akımların yeşermesinde Sudi Arabistan’ın emeği ve parmağı vardır. Bu akımlar
yeşertilmeden Ortadoğu’nun yeniden düzenlenmesi çok zordur. Bu işi ABD organize
eder, Sudi Arabistan finansörlüğünü yapar.
Darbeyi yapan Sisi, askeri eğitimini ABD’de
yaptı ve Sudi Arabistan’da uzun süre kaldı. Nerede ve ne zaman kime hizmet
edeceğini iyi bilmektedir. Sudi Arabistan ve körfez ülkelerinin tahtlarında
oturanlar, Müslüman Kardeşleri sürekli bir potansiyel hareket
ve düşman olarak gördü.
Sudi Arabistan neden devreye girdi? Mısır’da
şekillenecek siyasal dalganın kendi ülkesinde de tsunami etkisi yapmasından
korkuyordu.
Mısır’da Müslüman Kardeşlerin iktidara gelişini
devasa bir tehdit olarak algılayan İsrail, Esed’in tamamen düşmemesi için
elinden ne geliyorsa onu fazlasıyla yapıyor.
Batıya satılarak ve ülkesine ihanet ederek Nobel’e layık
görülen El-Baradey “Mursi’yi devirmek için Batı ile anlaştık” diyerek yapılmakta
olanların aslını deşifre etmiş oldu.
Bizdeki ulusalcı geçinen satılıklar “Mısır’ın Tayibi
gitti” diye darbeyi alkışlıyorlar. Gezi eylemlerinden elleri boş dönen bu
salatalıklar Mısır’daki darbe yansımalarından bir rüzgâr ve medet bekliyorlar.
İki yıl önce “Mısır’daki Arap Baharını ABD inşa
etti” diyenler de yine bunlardı. “Mursi’den sonra Tayyip de kalamaz” diyen bu
vitrin süs köpeklerini dikkate almaya değer mi bilmem?
Mısır Ortadoğu’yu temsil edebilecek bir ülke olduğu
gibi, Ortadoğu’nun en baskın karakteriydi. Süreç tersine dönmezse Ortadoğu’daki
dengeler derinden etkilenecek… Bu kırılma Mısır’la da sınırlı kalmayacaktır.
30 yıl ülkeyi yöneten Mübarek’in tahtından indirilmesi
yine de gereğinden fazla kolay olmuştu… Ama statükodan kurtulmak o kadar kolay mıydı?
Gırtlağına kadar yolsuzluğa bulaşmış bir yargı,
askerliği unutmuş ama ülke ekonomisinin yarısını kontrol edecek bir seviyeye
gelmiş ordu hala iş başındaydı…
Ne yargıçlar saltanatını, ne de asker bal-yağ
sürülmüş ekmeğinin elinden gitmesini ister mi? Ordu isterse halkla ters düşmeyi
bir denesin de gelecekte olacak neticelerine otursun şimdiden kına yakmaya
başlasın…
Mısır’da diktatörlüğün temel kaynağı ordunun
kendisidir.
Ülkenin iliğini sömüren iç ve dış sermaye ile Mısır
petrolü üzerindeki imtiyazlarının elden gideceğini anlayan uluslararası petrol
şirketleri, onun yanında çakal ve akbaba sürüleri ve daha nicesi işin perde
gerisinde olanca hızlarıyla faaliyet yürütüyorlar.
“Dışarıyla anlaş, hain odaklarla oynaş, birilerine
gösteri yaptır, darbe yap malı götür” senaryoları oynanıyor. Biz bu filmi kaç
kaz izledik…
Halkın yarısından fazlasının oyuyla seçilen Mursi
iktidar oldu ama 30 yıllık derinliği olan vesayet sistemine muktedir olamadı.
Olabilmesi için zaman da olmadı.
Darbecilerin birikmiş sorunları çözmek şöyle
dursun, daha da derinleştirmekten öteye gidemeyecektir. Mısır’ı 60 yıldır
yöneten asker, hangi sorunu çözebilmiş ki, iktidara el koyanlar çözsün?
Mursi karşıtlığında bir araya gelenlerin elinde ne
bir proje var, ne de sihirli bir değnek?
Darbeyle siyasetten uzaklaştırılanlar belki bir
süre sessiz kalabilirler ama mücadeleden de asla geri durmayacaklardır. Siyasi
örgütlenmelerini canlı tutarak büyüyüp güçlenerek geri geleceklerdir.
Mısır’da
darbe başarılı olursa, Arap baharının yeni adı, yalancı bahar olacak ve öyle anılacak…
Bahar diye sunulanın hazan veya zemheri olduğu inancı hâkim olacak…
Kim bilir, Tahrir daha kaç yalancı bahara uyanacak?
Abd, İsrail ve Batı Mısır’daki değişime razı
değildirler.
Netice itibarıyla; “Arap Baharı”nın isim babası ABD
ve Batıydı. Tunus, Libya, Mısır ve derken Suriye’deki eylem ve hareketlerinin
tamamı ABD, İsrail ve Batı ülkeleri tarafından organize edilmekte ve desteklenmektedir.
Ortadoğu ve Afrika’nın yeniden düzenlenmesi ve
enerji ve diğer doğal kaynakların sömürülmesi ve kullanım belgelerinin güncellenmesi
için bu ülkelere “Biraz demokrasi şurubu” enjekte edilmek istenmişti.
Görüldü ki, bu kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerine
demokrasi hiç uygun düşmedi. Demokrasi ve seçim batının hiç işine yaramadı.
Hangi ülkede seçim yapılacak olsa, korktukları başlarına geldi. Sevmedikleri,
sürekli ezmeye, horlamaya ve dışlamaya çalıştıkları halkın milli iradesi öne
çıkıverdi. Bu ise İsrail, ABD ve Batı ülkeleri için bir hüsrandan ibaret oldu.
Bir asırdır bu bölgenin doğal kaynaklarını sömüren
bu illetler gurubu ve bir asırdır onlara uşaklık eden tağutlar bir bir
yıkılırken, yerlerine batının hiç sevmediği milli ve manevi donanıma sahip
birileri idareye ve iktidara talip ve sahip olmaya kalktı.
Bu ABD ve Batı için yenilir ve yutulur bir şey
değildi. “Demokrasi sandık değildir” diye dansözler gibi kıvırtmaya başladılar.
Önce alay etmek, sonra karşı çıkmak, çaresiz kaldıklarında belli olan bir şeydi
diye kıvırtmak bunların hasletidir.
Batının kuruyan nehirlerini Müslümanların gözyaşı ve
kanlarıyla yeniden doldurmaya, yeni sömürge modellerini uygulayamaya çalışmaktadırlar.
Müslüman kardeşlerin basiretli direniş yöntemi bu
oyunu bozma dâhilindedir. Her ne olursa olsun bundan böyle, Mısır’ın geleceğinde
en çok söz sahibi olacak olanlar yine Müslüman Kardeşlerdir.
Siyaseten dışlama, yasaklama, taviz vermeye mecbur
etme, tehdit-teklif seçeneklerle sisteme entegre etme fikrini en iyi tanıyan
ülkelerden biri de Türkiye’dir.
Mursi’nin “Demokrasi uğrunda ölmek tarihe bir kara
leke olarak geçmekten iyidir” sözünün yeterli tahlili yapmak gerekir. Mursi
gitse bile İhvan’ın sistemle kurduğu ilişkinin bir biat ilişkisi mi yoksa
sitemi ele geçirmemi sorusuyla yüzleşmeyi gerektirir.
Mısır’ın kaderini Ordu-İhvan ilişkisi
belirleyecektir. Liberal ve diğer gurupların ne tabanları ne de kendilerine
hayatiyet sağlayacak bir sistemleri vardır. Muhtıra veren ordu küresel sistem
adına Mursi’nin biatini kabul edip etmeyeceği, Mısır’ın var oluş kodlarını
yeniden düzenleyecektir.
Ant-070713