Bize Mustafa Kemal Atatürk'ü nasıl tanıttılar?
'Mustafa Kemal dinsizdir, dinden haberi yoktur, gününü gün eden içki
sofralarında ömrünü geçiren bir insan olarak tanıttılar. Annesini sorarsanız
annesi hakkında şaibeli bilgiler verilir. Babası mı onu nerede bulacaksınız'
gibi iftiraların maalesef odaklandığı bir insan konumundadır. Ama gelin Mustafa
Kemal Atatürk'ü hep beraber tarihin ilim gözlüğüyle inceleyip, gerçekleri
öğrenelim.
Mustafa
Kemal Atatürk kim? Annesi Zübeyde hanım lakabı 'Molla Zübeyde' Balkanlarda
Bektaş-ı Tarikatı'nın şeyhi Rıfat Efendi'nin müridesidir! Çok takva bir
kadındır, 5 vakit namazına 5 katan Allah'ın emir ve yasaklarının dışına
çıkmayan biridir.
Mustafa Kemal'in anası Molla Zübeyde
Hanım'dır. Rıfat Efendi Hazretleri'nin müridesidir. O kadar takva ki, Molla
Zübeyde unvanıyla tanınıyor.
Osmanlı ordusu Bektaşi tarikatinin
eğitiminden geçerdi ve bu bir kanundu. Anadolu’dan Balkanlara en hatırlı, inançlı,
Türk ve İslam yaşantısını o bölgedeki gayri Müslimlere öğretecek olan aileler
gönderilirdi. Yani, Orta Asya’daki Ahmet Yesevi talebeleri ne ise bu insanlarda
o geleneğin yaşatan özel seçilmiş kişilerdi.
Şimdi bu Molla Zübeyde'ye öyle iftiralar
attılar ki, yapılanlar şerefsizliktir, kahpeliktir. Mustafa Kemal, Molla
Zübeyde'nin yetiştirdiği evlattır. Mustafa Kemal, Harp Okulu'nda okurken yazın
annesini ziyarete gittiğinde Rıfat Efendi'nin dergâhında zikrullah meclislerine
katılır, ibadetini yapardı. Biz Amerikan, İngiliz ajanlarının ağzına baktık,
ceddimize iftiralarla dolu namertlik, hainlik yaptık.
ATATÜRK 7 YAŞINDA KURAN'I HATMETTİ 8
YAŞINDA HAFIZ OLDU
Mustafa Kemal Atatürk'ün babası Ali
Rıza Efendi kim? Ali Rıza hakikaten samimi bir Bektaş-ı ailesinin evladı. Ali
Rıza, 12 imamdan bir tanesinin adıdır. Ailesi ona onun ismine hürmeten adını
Ali Rıza koyuyor. Yani Bektaşi tarikatının en güçlü ailelerinden bir tanesi de
Ali Rıza beyin anası, babası ve ailesidir.
Ailesi iyi bir Bektaş-i ailesi olduğu için. O İmam Rıza'yı çok
sevdiklerinden yani Mustafa Kemal'in
babasının ailesi İmam Rıza'ya hayran ve âşık. İşte bu Ali Rıza'dan bu Molla
Zübeyde'den nur topu gibi bir Mustafa ortaya çıktı. Kemal ismi zekâsının dehası
sayesinde öğretmeni tarafından ilave edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk bu!
Mustafa Kemal Atatürk 7 yaşında Kuran-ı
Kerim'i hatmetti bunu biliyor musunuz? Bak neler bilmiyorsunuz daha
söyleyeceğim! Ve Mustafa Kemal Atatürk 8 yaşında hafız olmuştur. Hz. Muhammed'e aşık bir insandı.
Türk milletinin birlik ve beraberliğe
ihtiyacı vardır. "Türk milleti bir bilek, bir yürek olmalıdır. Lazı,
Kürdü, Çerkezi, Arabı, Türk'ü, Boşnağı... Ayrılık gayrilik yok. Biz kardeşiz.
Zaten Kuran ayeti 'Müslüman Müslüman’ın kardeşidir' demiyor mu? Allah koydu bu
esası. Allah dedi diye biz kardeşiz. Bu gelenekten gelen Mustafa Kemal,
Bursa'da bir kolejde iki Türk kızını Hıristiyan yaptıklarında, ertesi günü
koleji kapattı. Balkanlarda ne kadar Müslüman varsa onları Türkiye'ye
Anadolu'ya aldı, Anadolu'da ne kadar Rum ve Ermeni varsa onları gönderdi. Bu
çerçevede Gagavuz Türklerini Hıristiyan oldukları için Anadolu'ya almadı.
Aynı Mustafa Kemal, Ruhban Okullarını
kapatıyor, Mason Localarını kapattırıyor, Balkanlar’da Yunanistan’da inim inim
inleyen Türk ve Müslüman halkı Anadolu’ya getirtiyor. Savaştan bir gün önce
bizim topraklarımızdı oralar.
Şimdi sen kalkıyorsun böyle bir insana
“Dinsiz, Kâfir” diyorsun. Allah (c.c.) senin belanı vermiş haberin yok.
Ama hata şeytanın değil, Kemalist diye
kendini kandıran bilgisiz, kafasız cahil cühelada. Senin daha canımdan çok
seviyorum dediğin insan kim? Bunu bilmiyorsun. Açıp iki satır araştırma zahmetinde
bulunmuyorsun, habire lak lak. Sahip çıksana! Neden sahip çıkmıyorsun Gazi’ne
Şehidine!
Yazarın
değerlendirmesi ( Şair Yazar Kemal ALKAN )
"Atatürk
Namaz Kılardı ve Hafızdı"
Atatürk'ün
fedaisi Topal Osman filmindeki Atatürk'ün namaz sahneleri çok konuşulacak.
18:48
18 Nisan 2013, Perşembe
Atatürk'ün
Fedaisi-Topal Osman filminin yönetmeni Atilla Akarsu, Atatürk'ün bilinenin
aksina hafız olduğunu ve namaz kıldığını söyledi.
Atatürk'ün
Fedaisi-Topal Osman filminin yazarı ve yönetmeni Atilla Akarsu, başrol
oyuncuları Mehmet Tokat ve Reha Beyoğlu önceki gün A Haber'de yayınlanan ve
Şirin Sever'in sunduğu "Jurnal" programına katıldılar.
Atatürk'ün
fedaisi Topal Osman'ın hayatı üzerinden 1920-1923 arasında 1. Meclis'te
yaşananların anlatıldığı filmi yazan ve yöneten Atilla Akarsu, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan'ın birinci meclis tartışılsın sözlerini referans alarak hareket
ettiklerini söyledi.
Akarsu,
şöyle konuştu:
"Tarih
net olarak dürüstçe anlatılmıyor. Cumhuriyet 1. Mecliste değil 2. Mecliste
kuruldu. Mustafa Kemal'in karşısındaki tek muhalif lider Ali Şükrü'dür. Bir
defasında küfürleşmeye varacak kadar şiddetli tartışmışlardır. Sonra Ali
Şükrü'nün meclis devamsızlığı artmıştır. Tarihte Ali Şükrü'nün; Mustafa
Kemal'in muhafızı Topal Osman'ın öldürdüğü yazılır ama bu bireysel bir cinayet
değildir. Faili meçhuldür. Topal Osman'ın katil olduğu inanışını kırmaya
çalıştık." diye konuştu.
Atatürk'ün
namaz kılma sahnesine özellikle yer verdik
Filmde
Atatürk'ün namaz kıldığı sahnelere özellikle yer verdiklerini ifade eden
Akarsu, "Mustafa Kemal dinsiz deniyor. Namaz kılmaz olarak biliniyor ama
bunlar çok yanlış. Gerçekler çarpıtılıyor. Mustafa Kemal 8 yaşında hafız
olmuştur. Dini bütün bir insandır. Askeri okulda okuduğu ve sonrasında paşa
olduğu için bu yönü öne çıkarılmamıştır." diye konuştu. Türk
vatandaşlarına sorsam hangi Osmanlı Paşası dinsiz ya da namaz kılmıyor
diyebiliriz. Biz vurgulamak istedik, özellikle Mustafa Kemal'in namaz kıldığını
vurgulamak istedik. Tarihçilerin tarihi doğru anlatmadığını söyleyen Akarsu,
Topal Osman bir cumhuriyet şehididir ve Mustafa Kemal'in emriyle anıt mezar
yaptırılmıştır." dedi.
Bizim
dinimiz milletimize aşağılık, miskin ve hor görülmeyi tavsiye etmez. Aksine
Allah’da Peygamber de insanların ve milletlerin yücelik ve şereflerini muhafaza
etmelerini emreder.”4
M.
Hayri Egeli, “Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar” isimli eserinde şu olayı
naklediyor:
“Atatürk
için dinsiz diyenler oldu. Bunu bir moda imiş gibi yayanlar vardı. Onun laik
anlayışını dinsiz gibi göstermekte fayda bulanlar oldu. Halbuki Atatürk yobaz
aleyhtarı idi. Size başımdan geçen bir vak’ayı naklederek başlayayım:
Bir
gün Necip Ali O’na:
Efendim,
Münir Hayri namaz kılar, dedi.
En
yakın bir dostumun beni bu şekilde takdim ettiğini gören beni sevmeyenler,
şimdi kovulacağımı zannederek gülüştüler.
Atatürk’le
aramızda şu konuşma geçti:
-Sahi
mi?
-Evet,
Paşam.
-Niçin
namaz kılıyorsun?
-Namaz
kılınca içimde bir huzur ve sükûn hissederim.
Atatürk
demin gülenlere döndü:
-Batmak
üzere olan bir gemide bulunsanız, herhalde, yetiş Gazi, demezsiniz; Allah,
dersiniz. Bundan tabii ne olabilir.
Sonra
bana döndü:
-Dünyadaki
işlerine zarar getirmemek şartıyla namazını kıl, heykel yap, resim de.
Atatürk
asla dinsiz değildi, laikti. Taassubun şiddetli düşmanıydı
ATATÜRK'ÜN
RAMAZAN HAYATI
Atatürk'ün
dini kimliği hep tartışma konusu olmuştur. Atatürk Ramazan orucu tutar mıydı?
Kuran okur muydu? sorularının cevabını Sinan Meydan'ın araştırmasında
bulacaksınız:
________________________________________
9
Ağustos 2011 17:09
Atatürk,
İslam dininin sosyal ve toplumsal boyutuna çok fazla önem vermiştir.
Müslümanlar için kutsal ayların ve günlerin toplumsal dayanışmayı, birlik ve
bütünlüğü pekiştirdiğini düşünen Atatürk, özellikle Ramazan ayına çok büyük bir
önem vermiştir.
Atatürk,
Ramazan aylarındaki manevi havadan etkilenmiştir: zaman zaman oruç tutmuş, oruç
tutanlara kolaylıklar sağlamış, onlara büyük bir saygı duymuş, hatta Ramazan
aylarında bazı kişisel zevklerinden (alkol almak, ince saz heyeti dinlemek
gibi) vazgeçmiş, dahası sıkça Kuran okumuş veya özel hafızına Kuran okutarak
dinlemiş, akşamları hafızları çağırtarak onlarla Kuran ve din sohbetleri
yapmıştır…
Şimdi
gelin lafı fazla uzatmayalım ve tanıklara kulak verelim.
Önce
Atatürk’ün uşağı Cemal Granda‘yı dinleyelim:
“…
Ramazanlarda Kadir gecesi ağzına kadehini koymazdı… Kadir geceleri sofra bile
kurdurmazdı. Saygısı büyüktü. Bazen Mevlit dinlediği de olurdu. Miraç
bölümünde, ‘Gerçeklere çıktı Mustafa’ denince gözleri yaşarırdı. O zaman hemen
kolonya götürürdük. İnanışı samimiydi. Bence Allah’a inanıyordu.”
Atatürk
Ramazan aylarında Dolmabahçe Sarayı’na gelen ve oruç tutan misafirlerine özel
ilgi göstermiş; iftar sofrasıyla bizzat ilgilenmiş, ibadet etmek isteyenlere
yer göstermiştir.
Atatürk’ün
kız kardeşi Makbule Hanım bu konuda şunları söylemiştir:
“…Her
Ramazanın bir günü ve ekseriyetle Kadir gecesi bana iftara gelirdi. O gün,
imkan bulabilirse oruç da tutardı. İftar sofrasını tam eski tarzda isterdi.
Oruçlu olduğu zaman iftara başlarken dua ederdi.”
Atatürk’ün
Ramazan ayında kız kardeşi Makbule Hanım’a; “Ramazan geliyor, annemize hatim
okutmayı ihmal etme…” diye hatırlatmada bulunup, hatim okuyacak hafıza hediye
edilmek üzere bir zarf içinde para verdiği bilinmektedir.
Atatürk’ün
özel hafızı Hafız Yaşar Okur, Atatürk’ün Ramazan aylarındaki davranışlarını
şöyle gözlemlemiştir:
“…
Ramazanların Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez ince saz
heyeti Çankaya Köşkü’ne giremezdi. Kandil Geceleri de saz çaldırmazdı. Sadece
beni huzurlarına çağırır, Kuran’ı Kerim’den bazı sureler okuturdu. Ben okurken
gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu içinde dinlerdi. Ruhunun çok
mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.
Ramazanlarda
bir ay müddetle Hacı Bayram-ı Veli ve Zincirlikyu camilerinde şehitlerin ruhuna
Hatim-i Şerif okumamı emrederlerdi. O günlerde civar kasaba ve köylerden
gelenlerle cami hıncahınç dolardı…”
Görüldüğü
gibi Atatürk Ramazan ayları boyunca bazı alışkanlıllarından da uzak durmuştur.
Örneğin incesaz heyetini Çankaya’ya sokmamış, Kandil Geceleri saz
çaldırmamıştır. Ayrıca Kuran-ı Kerim okumuş, çeşitli camilerde de şehitlerin
ruhlarına Hatim-i Şerif’ler okutmuştur. Atatürk’ün bütün bu davranışları, onun
Ramazanın anlam ve önemini idrak etmiş inanca saygılı son derece sade bir
Müslüman olduğunu kanıtlamaktadır.
Şimdi
de Atatürk’ün kütüphanecisi Nuri Ulusu‘ya kulak verelim:
“Atatürk
otuz ramazan geceleri başta Saadettin Kaynak Hoca olmak üzere o devrin
hafızları olan Hf. Yaşar, Hf. Zeki, Hf. Küçük Yaşar, Hf. Burhan, Hf. Hayrullah
beyleri davet ederdi ki bu hafızlardan Hafız Yaşar aynı zamanda
Cumhurbaşkanlığı Alaturka Müzük Şefi’ydi. 1930 yılında emekli oldu. Ama ölene
kadar hep Atatürk’ün yanındaydı. Soyadı Kanunu çıkınca Atatürk ona ‘Okur’
soyadını vermiştir. Atatürk davet ettiği bu hafızlardan tek tek din konusunda
bilgiler alırdı. Ayrıca çok üzerinde durduğu Türkçe Kuran’ı Kerim hakkında
görüşlerini de sorardı.
Yine
bir Ramazan ayı gecesinde Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nda aceleyle beni
çağırttı. Derhal makamına girdim. O gece sofra şefimiz İbrahim Bey izinli
olduğundan, benim görevim olmadığı halde düzenimi ve intizamımı beyendiğinden
olacak beni istemişler. Odaya girdiğimde, ‘Nuri oğlum hafızlar gelecek . Bu
gece hafızların seslerini aksi sedasıyla daha güzel dinlemek için muayede
salonundaki hususi daireye yemek masasını kurun, ama acele ha: kaç dakikada
kurabilirsin?’ Pek tecrübelisi olduğum bir konu değildi. Derhal lazım gelen
emirleri gerekli kişilere tebliğ ettim, herkes işe koyuldu. Hakikaten tam otuz
dakika sonra herşey tamam gibiydi. Sevdiği çiçekleri de elimle tam masaya
koyarken Atatürk, misafirleriyle birlikte gelmez mi? Masanın yanına geldi.
Şöyle bir göz ucuyla masayı düzeni süzdü ve bana dönerek: ‘Aferi Nuri,
İbrahim’i aratmamışsın, çiçekler de pek güzel…’ diye iltifatta bulundu. Zaten
hep güzel şey yaptığımızda takdir ederdi. Amma bir de yanlış mı, hata mı
yaptın, sadece bir bakardı ki, o bile yeterdi, içimize işlerdi.
Salona
girdiler, sandalyeleri çekip oturdular, yemeğe başladılar. Konu yine Türkçe
Kuran-ı Kerim’di. Atatürk hepsiyle ayrı ayrı ilgilendi. Kuran-ı Kerim’den
okuttuğu duları zevkle dinledi.”
Saaddetin
Kaynak anlatıyor:
“Dolmabahçe
Sarayı’nda büyük muayede salonunda saz takımı toplanmıştı. Atatürk bir imtihan
ve tecrübe yapmaya hazırlanmış görünüyordu. Elinde Cemil Said’in Türkçe Kuran-ı
Kerim’i vardı. Evvela Hafız Kemal’e verdi okuttu, fakat beyenmedi. ‘Ver bana,
ben okuyacağım’ dedi.
Hakikaten
okudu, ama hala gözümün önündedir, askeri kumanda eder, emir verir gibi bir
ahenk ve tavırla okudu.”
Örneğin,
Hz. Muhammed’in, nefsine hakim olamadığı için hadım olmak isteyen İbn-i Mazun’a
onay vermemesi; “nefsine hakim olmak istiyorsa oruç tutmasını” söylemesi,
Atatürk’ün dikkatini çekmiştir:
“Peygamber
onay göstermedi. Heveslerini yatıştırması için oruç tutmasını tavsiye etti.”
Hafız
Yaşar’ın ağzından...
“1932
yılı Ramazan ayının 26. gecesi okunan mevlidi, Hafız Yaşar aynen şu ifadelerle nakleder:
Akşam
namazından sonra kapılar kapatıldı. İçerde ve dış avluda benzerine az
rastlanılan bir kalabalık vardı.
Ancak
polisin yardımıyla müezzin mahfiline kadar gidebildik. Yeravih namazını Hacı
Faik Efendi kıldırdı. Namaz sırasında ilahi ve ayin-i şerif okundu. Hoparlörler
camiinin her tarafına konulmuştu. Bu dini merasim Türkiye’den ilk defa radyo
ile bütün dünyaya yayılıyordu.
Sıra
mevlide geldi. Yirmi hafız iştirakıyle okunan mevlid pek muhteşem ve ulvi oldu.
Perde perde yükselen bu ilahi nağmeler Ayasofya Camiinin cidarlarından Türkiye
saltına ve bütün dünyaya yayılıyordu. Cemaat sanki büyülenmiş, hoş olmuştu.
Hele muazzam cemaatin de iştirak ettiği o tevhid sadaları, insana
havalanacakmış gibi bir hafiflik hissi veriyordu, bu ulvi ve ilahi nağmeleri
Atatürk de radyosu başında dinliyordu.
Ertesi
akşam huzuruna çağıran Atatürk bana şunları söyledi:
-Dini
merasimi radyodan takip ettim. Çok memnun ve mütehassıs oldum. Arkadaşlarınız
hafız beyleri yarın akşam saraya iftara davet ediyorum. Kendilerini haberdar
ediniz.
Atamın
bu paha biçilmez iltifatları hayatımın en büyük manevi servetidir. Ertesi akşam
hafızlar saraya geldi. Üst katta muazzam ve mükellef bir iftar sorfası
hazırlanmıştı. Atatürk de sofrada bizimle beraber iftar etmek lütfunda bulundular.
İftardan sonra hafızlara ayrı ayrı Kur’an okuttular. Hepsi teker teker
iltifatlarına mazhar oldular. Huzurlarından ayrılırken hafızları Ser Yaver
Bey’in odasına götürmekliğimi emrettiler. Orada hafızlara iki yüzer lira
ihsanda bulunuldu. Sonra yine Atatürk’üm emri ile hafızlar otomobillerle
evlerine kadar götürüldürler. "
Atatürk’ün
dini gelenekler konusundaki hassasiyeti, sevdiklerinin kaybı üzerinde bir kat
daha artmakta, gözlerini yaşartmaktadır. Şükrü Naili Paşa’nın vefatı üzerine
Hafız Yaşar Bey’e kabrinin başında ve akşam da huzurunda Yasin Suresini
okutturuşu; aynı şekilde Milli Müdafaa Müsteşarı Derviş Paşa için yazdığı
mersiyeyi yine Hafız Yaşar Bey’ bestelettirip Maçka mezarlığında kabri başında
okutturuşu sayısız örnekten birkaçıdır. Ama Atatürk’ün bu husustaki en anlamlı
davranışı herhalde, her yıl muntazam olarak Çanakkale Şehitlerimiz için
okutturduğu mevlüt geleneğidir. 1932 senesinde de bu mevlüt okutturulmuştu; ama
bu defa Çanakkale’de açık havada ve Şehit Mehmet Çavuş’un abidesi önünde
İstanbul’un seçkin hafızları tarafından...
Anadolu
Ajansı Muhabiri Cemal Kutay 19 Kasım 1938 günü yaşanan o görüntülenemeyen
sahneyi şöyle anlatır;
Annesi
gibi dindar biri olduğu belli olan Atatürk'ün kızkardeşi Makbule Hanım,
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak'ı sıkıştırıp da,
"Ağabeyimin cenaze namazı hangi camide kılınacak?" diye sormuş,
Makbule Hanım ağabeyinin cenaze namazı kılınmadan gömüleceğinden endişelenerek
müdahale etmiş ve namazın kılınmasını istemiştir. Bunun üzerine dışarıda bir
camide, muhtemelen en yakında bulunan Dolmabahçe Camii'nde cenaze namazının
kılınması gündeme gelmiş, ancak "bazıları" buna, laikliğe aykırı
düşeceği endişesiyle karşı çıkmışlar ve sarayda kılınmasını istemişler,
Diyanet'ten de "caizdir" fetvası alınınca "sayısı mütevazi
olan" bir cemaat ile (kaç kişi olduğunu bilmiyoruz, 10-15 kişi olduğu
tahmin edilebilir) Türkçe ezan ve tekbirlerle kılınan cenaze namazının ardından
dua edilmiş ve böylece dinî tören tamamlanmıştır.
Kaynak:
***http://www.kackartv.com.tr/?I=Haber&ID=48268***
****http://www.internethaber.com/ataturk-namaz-kiliyordu-ve-hafizdi-522384h.htm****
****Dergi
→ Sayı 48 → Atatürk’ün Dini Yönü ve Din Eğitimine Bakışı****
****http://atam.gov.tr/ataturkun-dini-yonu-ve-din-egitimine-bakisi/****
****http://www.sondalga.com/haber.php?haber_id=552****
Şunu da hatırlatayım, bugün ben Şair
Yazar Kemal Alkan olarak tarihi ve de bugünü ilgilendiren bu gerçekleri kaleme
alıyorsam zannedilmesin ki her hangi bir çıkar beklerim. Beni bilen bilir,
yarını düşünmedim hiç bir zaman kendi adıma.Kim öle kim kala. Anamın güzel bir
lafı vardır "Mıhı mısmar eden Allah var".
Haydi, kalın sağlıcakla...