Ritmik bir şekilde
tempo tutmakta alfabede kaç harf varsa. Adeta bir husumet yaşanmakta
aralarında. Heceler arasında kıyamet kopuyor. ‘’Sevgi’’ sözcüğü isyanlarda.
Sürekli mızmızlanıyor. Unutulmaktan şikâyetçi. Ve o büyülü kelime alaycı ve
bezgin tavrıyla bezdiriyor tüm harfleri.’’Ben koca bir yalanmışım meğer.’’ diye
bağırıyor bir yandan.
Muzip bir gülümseme peyda
oluyor ve kıkırdıyor bazı harfler aralarında. Bakıyorum hangisi diye…’’Aşk’mış’’
meğer bu sefil hale düşen. Kim bilir belki de ahını almış sefil hale
düşürdüklerinin. ’’Aşk eski bir yalan, Âdem’le Havva’dan kalan…’’diye
mırıldanıyor ve kafa tutuyor.
Gürültüyle irkiliyor
tüm harfler aniden. Bu sefer de ‘’isyan’’ başrolde. Hanidir anılmazken, pek bir
dillerdeyim diye havalarda. Baygın baygın göz süzüyor ‘’isyan’’. Ve ‘’Yaşasın
Halil Sezai’’ diye bir çığlık atıyor durduk yerde.
İnsanlar mı çıldırdı,
kelimeler mi kifayetsiz diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi.
‘’Para para… Varlığı
bir dert yokluğu yara…’’
Aşırı bir özgüven hâkim
bu kelimeye. Ne de olsa herkes onun için uğraşıp didinmekte. Hakkıdır…
Para’nın gücü dememek
için zor tutuyorum kendimi. Kendinden öylesine emin ki…
‘’Güven’’ çıkıveriyor
aralarından. ‘’Unutuldum, aldatıldım’’ şarkısının eşliğinde derin bir iç
çekiyor. Oldukça ağlamaklı. Nerelerdeydin dememe kalmıyor ki, geldiği gibi
gidiyor.
Bir de bakıyorum ki;
iki ‘’a’’ kovalamakta birbirini, ‘’t’’yi de aralarına almış, saygı duruşuna
geçiyorlar, ardından İstiklal Marşının eşliğinde uzunca bir müddet kımıldamadan
duruyorlar. Ve ardından onuncu yıl marşı çalıyor. İki damla yaş süzülüyor ‘’ata’’
kelimesinden. Ne de olsa on kasım yaklaşmakta. Bu yüzden mi ağlıyor derken
başka ne gibi sebepten olabilir demeye de çekiniyorum…
Bütün harfler, bir
araya toplanmış heceler, kelimeler ayrı telden çalıyor bir yandan da aralarında
homurdanıp duruyorlar. Kimi dertli, kimi mutsuz, kimi coşkulu.
Söylenecek ne çok şey
var, üzerinde düşünülecek ve sarf ederken kelimeleri ne denli dikkat sarf
edilecek.
Ve birden bire bir
sıcaklık hissediyorum ruhumda. Başımı okşayan da kim diyecekken, onu görüyorum.’’Anne’’:
En sıcak kelime bu güne değin duyumsadığım.
Anne, anneciğim diye
sayıklarken açıyorum gözlerimi.
Yalnızım ama kalbimdeki
sıcaklık devam etmekte.
İnanması zor ama deminden
beri duyduğum tüm sesler, homurtular bıçak gibi kesilmiş. Etrafıma bakınırken,
anlıyorum ki; hepsi bir rüyaymış ama öyle gerçekti ki… Birer birer gözümün
önünden geçiyor rüyamda ne gördümse.
Hep ben kelimelerle
oynayacak değilim ya, meğer dert küpü ne kadar kelime varsa, bilinçaltımdan
yüzeye çıkıp, beni oyunlarına alet etmişler.
Belki bir sonraki
düşümde farklı oyunlara dâhil olurum diye yeniden yumuyorum gözlerimi. Ve
aklıma gelen ilk kelimeyle gülümsüyorum.
‘’Umut, umut…’’ diye
mırıldanırken, tekrar dalıyorum uykuya.
Ne de olsa pembe düşler
hep olmadı mı hayatımda, hayatımızda…