Hayatımızın her anında, beşeri münasebetlerimizde dengeli olmak ve itidali korumak çok önemlidir. Zira denge kaçırıldığı zaman ya ifrata ya da tefrite düşülür ki, ifrat tefriti, tefrit de ifratı doğuracağı için bu durum bizi kısır bir döngü içine hapseder ve çoğu zaman bundan kurtulmak adına bizi kendimizle çelişen tavırlar sergilemek zorunda bırakır. 

Toplumsal barış ve sükûnet kişilerin birbirlerinin haklarına riayetleri ölçüsünde tesis edilebilir. Karşıdaki fikirleri, renkleri, sesleri yok saymak, onları yok etmeye kalkmak, onların yaşam alanlarına müdahalede bulunmak toplumu kaosa, kargaşaya, anarşiye sürükler. 

Bir misyon sahibi olduğu düşünen insanlar fikirlerini karşılarındaki insanlara zorla ve cebren dayatarak kabul ettiremeyeceklerinin bilincinde olmalıdırlar.  Her şeyden önce bu tür bir misyona soyunanlar gönüllere hitap etmeyi bilmeli ve tabiri caizse gönül insanı olmalıdır. Gönül insanı ise tecavüzkâr olmaz, kırıcı olmaz, aksine affedici, müsamahakâr olur. Gönül ehli insanlar inandıkları davalarından taviz vermezler ama kendilerine karşı yapılan fenalıklara karşı iyilikle mukabelede bulunurlar. Kötülükler insan için yaradılış gayelerine ters bir durum olduğundan haddi zatında bir seviyesizlik ölçüsüdür ve kötülere aynı zaviyeden mukabele etmek bizatihi o seviyeye inmek demektir. 

Akıl, mantık, vicdan, iman ve ahlak; hayatımızın her anında şiarımız olmalıdır. Bu ölçü, bu muvazene bizi yaratılış gayemize uygun yaşamaya sevk edecektir. Bu formatın bir diğer adı da itidalli olmaktır. İtidal, insanın haddini bilerek yaşamasıdır. İtidal, ahlâkî faziletlerin esasıdır. Çünkü fazilet; biri aşırılık, öteki eksiklik olan iki kötülüğün ortasıdır. Peygamberimiz bir hadisi şerifinde “Allah'ın en çok buğz ettiği insan, düşmanlıkta aşırı gidendir" buyurarak aşırılığın ne kadar kötü bir huy olduğu belirtmektedir.  

İtidal hali aynı zamanda istikamet sahibi olmanın bir gereğidir. Mutedil insan aynı zamanda duruşu ile ifrat ve tefrit gayyalarına meyletmeyen bir çizginin yolcusudur.  İtidal kelimesi “adl” kökünden türemiştir ve adaletli olmayı gerektirir.  İlk duyuşta ılımlı olmak gibi bir anlamı çağrıştırsa da aşırılıktan uzak kalmak, orta yolu benimsemek, musibet ve felâket anında sabretmek,  hiddet ve iğvadan uzak olmak, ümitsizliğe, korkuya düşmemek gibi anlamlara gelmektedir.

İnsan nefsine ve duygularına hâkim olamazsa sürekli hata yapar. İnsanın duygusal yaşantısında aşırılıktan kaçınması gerektiğini Peygamberimiz, şu hadisleriyle vurgular: "Sevdiğin kimseye karşı duyduğun sevgide aşırılığa kaçma, belki de bir gün o kimse düşmanın oluverir. Düşman olduğun kimseye karşı gösterdiğin düşmanlıkta aşırı gitme, belki de bir gün o kimse dostun oluverir." 

İşte hayat ölçüsü budur. Sevgide aşırılığa kaçanlar anlaşmazlığa düştüklerinde dostluklarının mahremiyetlerini ortaya dökmemelidir. İşte bu ölçüyle aşırı sevgi besleyenler bu mahremiyet sınırlarını aşarlar ve aksi durumda sırlar ifşa olur.

Yine düşmanlık beslediğiniz kişilerle aşırılık durumunda olduğunuzda yarın hasbelkader bir araya gelmek durumunda kalındığında yüz yüze bakacak hal kalır mı? Düşmanlarımıza karşı da insaflı, merhametli, adaletli olmalıyız. Kısacası insan, beşerî ilişkilerini sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için, insanlara karşı duyduğu sevgi ve nefretinde aşırılığa kaçmamalı; ölçüyü elden bırakmamalıdır.

Hayatta olmazsa olmaz dairesine her şey sokulmamalıdır. Bir kapı kapanıyorsa, bir diğerinin açılacağı unutulmamalıdır. Yüce Allah Zümer Sûresi, 53. ayette “Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz!” buyurmaktadır. Ümitsizlik, insanın kalbine giren en kötü hastalıklardan birisidir. Ümitsizlik ataleti, tembelliği, karamsarlığı, bencilliği körüklemektedir. Kişiye düşen ümitvar olmaktır, geleceğin şartlarını düşünerek geleceğe yönelik yepyeni planlar yapmak, alternatifler üretmektir.

Aksi takdirde beraber yürüdüğünüzü sandığınız yol arkadaşlarınızın bir kısmının sizi terk ettiğini, bir müddet sonra bu terk edişlerin birbirini etkileyerek büyüdüğünü görmek talihsizliğine uğrayabilirsiniz. Yoldaşlarınızla aranızda bir sadakat sınavı vermeniz mukadderdir. Bu sadakat sınavında Hacı Bayram-ı Veli’nin meşhur menkıbesinde olduğu gibi bir buçuk müritle ortada kalmakta vardır. Bu yüzden, ”tamamı elde edilemeyen şeyin, tamamı terk edilmez” düsturu ile hareket ederek kemiyetlerin cazibesine kapılmak yerine keyfiyete bakmak ve itidal ve insaf ölçüleriyle hareket etmek gerekir. Vazgeçilmez olduğu vehmi hakikatle yüzleşince boşlukların birileri tarafından anında doldurulduğu gerçeğiyle tuz buz olur gider.

Yine mutlak gücün kendisinde olduğu vehmine kapılanlar ise bir samimiyet sınavına tutulduklarında tel tel dökülebileceklerini, bu yüzden de mutlak gücün sahibi tarafından fişleri çekildiğinde karanlıklar içinde kalabileceklerini de unutmamalıdırlar. Bir el yalnızken, iki elin ses verdiğini, omuzların omuzlarla güç kazandığını, damlaların deryayı doldurduğunu unutmamak gerekir. 

Yollar içinde yürüyen yolcularıyla, davalar ona inanan insanların mücadeleleriyle anlam kazanır. İnandığınız yolda yürürken kat edilen mesafelerin geriye dönüp baktığınızda ne kadar meşakkat dolu olduğunu, ne acılar yaşandığını, ne bedeller ödendiğini görürsünüz. Emeklerin zayi edilmemesi gerektiğinin bilincinde olunmalıdır. Bu yolda kaybedilecek her fert, her nefes surda açılan bir gediktir. Hedefe ulaşmayan okun sahipleri karşıdakilerce bertaraf edilecektir. Bu bertaraf edilişte ayrılıklar, kırgınlıklar, parçalanmalar yutulmayı kolaylaştıracaktır ve size diş bileyenler teker teker karşısındakileri yok etmedikçe rahat etmeyecektir.

Dünyevi olmayan bir dava yolunda dostluklar dünyevi kaygılara ve kontrolsüz bir öfkeye kurban edilmemelidir. Nasıl ki bir acı kahvenin kırk yıl hatırı varsa beraber yürünen yolların da kırk yıl değil bir ömür boyu hatırı olmalıdır. 

Dünya sahnesinde fiillerimizle itidal,  muvazene ve insaf üçgeninde bir imtihan verdiğimizin farkında olmalıyız. Yazımın başında da belirttiğim gibi ifrat ve tefrit döngüsünde kendimizle çelişerek, dün ak dediğimize bu gün kara, dün kara dediğimize bu gün ak dersek ne güvenirliliğimiz kalır ne de toplum nezdinde itibarımız...
( İtidal, Muvazene Ve İnsaf Üçgeninde İmtihan Olmak başlıklı yazı Halit YILDIRIM tarafından 8.12.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu