Sloganım hep aynı oldu
ömrüm boyunca: Kıymet vermek ve kırmamak insanları, her ne kadar karşılığını
asla ve asla görememiş olsam da…
Ortam, mevki, makam
ayrımı yapmaksızın ya da cinsiyet ve yaş gözetmeksizin. Bırakınız yetişkinleri
çocuklara bile saygı duydum onların pedagojik gelişimlerini göz önünde
bulundurarak. Ve anladım ki; ne yaparsam yapayım, süreç ve olaylar aleyhime
gelişmekte.
Gerçek hayatta olan
kesinlikle bu. Eğer ki; eş dost tabir-i caizse, sırtınızı dayadığınız birileri
yoksa ya da eğer ki ödün vermiyorsanız kendinizden, doğrularınızdan ne yazık ki
elden hiçbir şey gelmemekte.
İstediğiniz kadar
dirsek çürütün, sabahlara kadar mesaiye kalın ya da ‘’Sevgi, sevgi,’’ diye
haykırın ve kalbinizi açın (yanlış anlaşılmasın: İnsan olarak kıymet, değer
vermekten söz ediyorum) cinsiyet ayrımı yapmaksızın sonuç ne yazık ki sıfır
bile değil hatta eksilerde, kısaca sizden giden çok şey var hem de çok şey…
Tabii, bir de güven
meselesi var: Üstüne üstük bir de güven anlamında paylaşın, işte o zaman yıkım,
büyük ölçekli bir deprem mahiyetinde. Artçıları ise ömür billah sürüp gitmekte…
Buna bir de samimiyet
eklendi mi; anladım ki, ‘’Aptal’’ yerine konmak içten bile değil.
Sözün kısası, hayatım
boyunca kimseyle derdim olmadı ama ne yazık ki; çoğu insan az uğraşmamıştır
benimle hani: İki yöntem itibariyle…
-Olmadığı halde açığımı
aramak
-Görmezden gelmek
Üzülüyorum ama kendi
adıma değil…
Yeri ya da zamanı değil
ama içimde sakladığım bir değerimi paylaşmak istiyorum. Bunu, övünmek, oy
toplamak ya da acındırmak anlamında yapmıyorum. Sadece gücümü Evvel Allah
kimden aldığımı söylemek tüm derdim…
Azıcık İslami bilgisi
olanlar bilirler sanırım: İstanbul Üsküdar’da Aziz Mahmut Hüdai Hazretleri
türbesi bulunmaktadır.
Gururla söylüyorum ki;
onun evlatlarından, torunlarından biriyim. Kısaca, baba tarafım bu soydan
gelmekte. Hatta devamında Peygamber Efendimize kadar da dayanmakta soyumuz…
Osmanlı İmparatorluğu
zamanında yaşamış, çok çile çekmiş ama sonunda hidayete ermiş, eşsiz bir örnek
ve feyiz aldığım muhterem bir zat.
Kadılık makamındayken,
Allah yolunda, her şeyi elinin tersiyle itmiş ve o ünlü kaftanıyla sokak sokak
ciğer satmış bir derviş önceleri. Nefsini köreltmek adına huşu içinde
maneviyata yönelmiş. Ve çok uzun uğraşları neticesinde, sabrı ve inancı
sayesinde de hidayete ermiş zaman içersinde.
Ben, onun tırnağı bile
olamam ama onun yolunda gittiğimi açık yüreklilikle itiraf etmek istiyorum.
Siyasi görüşüm asla ve
asla söz konusu olamaz zira Allah ve kul arasında aracılık yapan hiçbir durum,
makam ya da insan bulunamaz. Ve ideolojik anlamda da bir saplantım olmadı ve
olamaz da. Üstelik asker torunuyum ve ömrünü bu memlekete adamış bir öğretmen
kızıyım.
Dolayısıyla da; ben
sadece ve sadece Allah’ın rahmetinde ıslanmak isteyen, iyi niyetli, temiz
kalpli ve kendine has doğruları olan ve bu yolda çaba sarf eden, ilkeli,
çağdaş, demokratik, vatanına aşık ‘’Bir TÜRK KIZIYIM.’’ Ve bunu büyük bir
gururla ifade ediyorum.
Çok şükür ki; aile
bağları kuvvetli ve yoldan çıkmamış biriyim. Hayatım boyunca da kimsenin
onuruyla, şahsiyetiyle oynayıp, kimsenin hayatını ve doğrularını zedelemedim.
Kısaca, vicdanım hür ve bir o kadar da rahat.
Ne gerçek dünyada ne de
sanal alemde kimselere benzemek gibi bir niyetim asla ve asla olmadı, olmayacak
da…
Benim tek idolüm
sevgili dedem Hüdai Hazretleri.
Bazılarınız gülebilir
bu satırları okurken. Herkesin düşüncesine büyük saygım var.
Ben, sadece kendimi net
ve yalın bir şekilde ifade etmek istedim. Çünkü yanlış anlaşılmak ya da
insanların farklı düşünce ve söylemleri olabilmekte ahir ömrümüzde.
Ben, buyum işte.
Sürçü lisan ettimse
affola..
Saygılarımla…