Mantığı ve duyguları sürekli çelişen biri olarak diyorum ki: Korkmayın sevmekten…

 

Tabii ki hemen yanlış bir manaya da vakıf olabilirsiniz. Herkesi mi, kendimizi mi yoksa sadece aşık olduğumuz kişiyi mi?

 

Ne fark eder ki, bir yerden başladıktan sonra. İşin başlangıç noktası, kendimizi sevip, iyi ya da kötü yönleriyle benliğimizi kabullenmek. Sonuçta her birimiz bir parça taşımıyor muyuz İlahi Güce ait ve O’nun tarafından biçimlendirilmiş. Özümüzü kavrayıp, sevip, değer verdikten sonra zaten arkası gelecektir.

 

Ailemiz ise baş tacımız: Hani, bizi sarıp sarmalayan, kol kanat geren ve gözeten. Hepimizin sorunları olabilir ufak tefek ya da daha büyük ölçekli ama gerçek olan bir şey var ki; ailemiz vazgeçilmezimiz bizim.

 

Sevgi’den kastım ise, asla kuru sözcükler değil. İçimizden kopup gelen ve emin olduğumuz, inandığımız o güçlü hissiyat. Ve tam da bu noktada iletişimin gücü devreye girmekte.

 

Sevdiklerimizle gönül bağımızı farklı farklı yöntemlerle kurabiliriz…

 

Belki sadece göz temasıyla ya da dokunarak içten gelen sıcacık sözler eşliğinde. Ve tabii ki sonuna kadar karşımızdakine inanarak. Empati eşliğinde gelişen bir davranış da olabilir, anladığımıza ve inanıp değer verdiğimize dair.

 

Sevgi ve güven ise ayrılmaz ikili. Özellikle ikili ilişkilerde güven duygusu öylesine önem arz etmekte ki. Ve diğer taraftan: ‘’Bu devirde kime güvenilebilir ki,’’ dediğinizi duyar gibi oluyorum.

 

İflah olmaz bir hayalperest ve milenyumun Polyanna’sı olarak diyorum ki: ‘’İllaki vardır birileri koşulsuz güvenebileceğimiz.’’

 

Gerçi hayatın her döneminde, her kavşağında inanılmaz darbeler de almıyor değiliz. Ama yine de bu denli şüpheci olmanın hiçbir manası yok. Altıncı hissiniz, duyumlarınız, kısaca illaki bir şekilde size bunu geri bildirimde bulunacak ipuçları olacaktır.

 

Bir zamanların popüler yazarı Leo Buscaglia’nın sadık bir okuyucu idim. İlk gençlik yıllarımda az takip etmemişimdir onun kitaplarını hani. Aslında onun fikirleri ve kitapları ile tanışmazdan önce bile farkında olmaksızın onun yolundan gidiyormuşum. Özellikle, affınıza sığınarak, henüz kazık yemeye başlamadığım yaşlarda, tanıdık tanımadık herkese karşı inanılmaz sevgi yüklüydüm ve dile de getirirdim bunu sık sık.

 

Tökezlemek ve düşmek ise oldukça olası hayat yolculuğunda. Ama düşe kalka öğrenmenin haricinde ne yapabiliriz ki… Tabii ki bir diğer seçenek; soyutlamak kendimizi gerek kendimizden gerekse insan denen mefhumdan… Ve zaman zaman tek sığınağımız iç dünyamız olabilmekte ister istemez.

 

Sıkıcı ve kasvetli bir günde, ne kadar yalnız hissederseniz hissedin, ‘’kuru bir selam’’ diye tabir ettiğimiz basit bir merhabalaşma bile öylesine önem arz edebilir ki, başımızda toplanan yağmur bulutlarını dağıtmak adına. Ama içten gelmek kaydıyla, duyumsayarak, kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak ya da sadece hatır sorarak.

 

Yoksa demiyorum ki; çıkın dışarı, üstün rol gücünüzle önünüze gelene sevgi gösterisi yapın…

 

Bazen ufacık bir çocuğun başını okşamak, onun sevgi dolu gözlerine ve masumiyetine kilitlenmek, uzaktan ona gülümsemek bile inanılmaz farklı ve hoş bir duygu yaratabilmekte.

 

Gündelik hayatımızda neye ya da kime maruz kalırsak kalalım, içimizdeki umudu asla yitirmemeliyiz. Belki o kadar derinden bağlanamadığımız ya da bağlanmamızın mümkün olmadığı sayısız insan da olabilir hatta olacaktır da. Ama en azından olumlu bir özelliğini fark edip karşımızdakinin, daha farklı ve daha insancıl yaklaşabiliriz ona.

 

Hayattan sıkı dersler almış olsak da ki onlardan biri olarak, inanıyorum ki, illa ki ulaşacağımız birileri olacaktır ve bize ulaşmasına izin vereceğimiz.

 

Deneme yanılma yöntemi oldukça yıpratıcı ama sosyalleşme sürecinin varlığı da yadsınamaz bir gerçek.

 

Dostlarımız ya da arkadaşlarımız ya da yabancılar… Pek çok insandan öğreneceğimiz o kadar çok altın değerinde bildirimler ve detaylar var ki hayata ve sevgiye dair.

 

Eğer iyi günümdeysem ve henüz konuşacak birilerini bulamamışsam o gün, sayısız kere selam verip ‘’kolay gelsin’’ dileklerimi ilettiğim temizlik görevlilerinden tutun da yürümesine ya da yükünü taşımasına yardımcı olduğum yaşlı ve tonton insanlar bana delirmiş gözüyle az bakmamışlardır hani…

 

Tabii ki yüzümün sirke sattığı günleri hesaba katmıyorum. Zira her an süpürgeli bir cadıya dönüşme olasılığım yüksektir.

 

Diğer bir deyişle, sevmek o kadar da zor değil.

 

Kendimiz, ailemiz, dostlarımız ve yabancılar…

 

Art niyetsiz, koşulsuz, güven eşliğinde ve tabii ki maneviyatın ışığında…

 

( Sevebiliyorsan Sorun Yok... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 30.01.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu