Akıllanmadım gitti şu ahir ömrümde…

 

Marifetmişçesine inandım nice allı pullu söze işin aslını, her ne kadar sezmiş olsam da…

 

İnanmak mı suç, maruz kalmak mı? Tek seçenek var doğru olan: ‘’Yürekten inanmak.’’

 

Ne yalan söylemeyi becerdim ne de yalana inanmamayı. Seçemedim gitti yalan ve gerçek arasındaki o ince çizgiyi.

 

Duymak istenenleri duyup inanmak… Bile bile ve umudun eşliğinde.

 

Belki de, söylenmesi gerekenlerin ve söylenmeyenleri yarattığı o nahoş duygu: Hani, kelimelerin durağanlığının ve yokluğunun verdiği eksiklik ve yok saymak…

 

Yeri geldi mi; tek bir kelime, tek bir sıfat bile nelere vakıf olabilmekte.

 

Boşluktan uzanan bir el, her ne kadar bir eldivenin ardına saklanmış olsa da. O elin kime ait olduğu ise koca bir soru işareti. Nereye çekip sürükleyecek kim bilir, her ne kadar itilmiş olsa da tarafımdan.

 

Hep iki el bir baş için olmadı mı… O zaman işte, ne kadar da korunaklı olmakta dünya. Kimselerin olmadığı ve yalnızlık hissinin alışılageldiği.

 

Ya beterin beteri ne olabilir. Hâşâ, büyük konuşmamalı zira binlerce yıl evvel sorgulamıştım bu hissiyatı ve tövbeliyim artık. Ana şükretmeli, sahip olduğuna ve olmadıklarına bile şükredip, yetinmeli. Elbet vardır bir bildiği Yüce Rabbimin; ne eksik ne fazla, ancak O karar verebilir, sorgulamak düşmez ne bana ne de bir başkasına.

 

Zira illaki olmakta daha da muhalifi ve daha da fevri tutumlar hiç beklemediğiniz bir anda. Rüzgâr bir anda öylesine değiştirebilmekte ki yönünü, önceki hortumları bile ara oluyorsun ya da kabullenmişken çoğu şeyi, onların eksikliği bile doyumsuz bir tatmış meğerki: En azından, mahrumiyetini yaşadıklarına kavuşma umudu filizlenirken o sefil yürekte.

 

Kâfi gelen ne varsa, öyle bir an gelebilmekte ki; koca bir hiçlikmiş meğer sahip oldukların ya da sahip olduğunu düşündüklerin belki de hiçbir zaman ait değildi ne varsa senin olduğuna inandığın. Kısaca koca bir kaos varlık dediğin ve aidiyetin.

 

Ve asla yitip gitmemeli dengen, zira bir kez bozuldu mu mekanizmadaki düzenek, işin zor.

 

Belki de mutlu olduğunu düşündüğün her ne ya da her kim ise, bir tuzaktır ellerinle ve ruhunla yarattığın. Ve bir kere alıştın mı imkânsızın varlığına, ne zor yokluğu. Hâlbuki o hiçbir zaman var olmadı. Sadece bir düştü belki de, gerçek olmasını dilediğin ama hiçbir zaman da vuku bulmamış.

 

Alışmak kolay iken vazgeçmek inanılmaz zor: Yokmuşçasına oysa bir adım ötedeyken o varlık.

 

Belki de daha kötü olan; her ne kadar varlığını yok saysan da, yanındayken yaşanan o erişilmezlik duygusu.

 

Ne demişler…

 

Bir varmış, bir yokmuş…

 

( Bile Bile... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 1.02.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu