Bir arayış her
birimizin verdiği mücadele. Ara sıra gölgelense de yolumuz bir şekilde aydınlık
nüksediyor hem de hiç beklemediğimiz bir anda.
Hüzünler de bizim için,
içimizde köpüren dalgalar da aslında tümü aydınlığa uzanan yoldaki mihenk
taşları.
Üzüntülerin bir lütuf
olduğu söylenir bazıları tarafından; kendimizi keşfetmemiz ve İlahi Aşk’a
yönelmek adına. Önceleri bayağı yadırgardım doğrusu bu söylemi.
Tasavuffla tanışmam
henüz çok yeni. Öykündüğüm çok insan olmadı hayatım boyunca. İşin açıkçası kendime
örnek teşkil edecek kimseye rastlamadım ya da böyle bir mücadelem olmadı.
Sanırım beşeri heveslerin peşinde iken gençliğin de verdiği bir heyecan ve
coşku ile daha ziyade mesleki anlamda kariyer yapmak oldu tüm uğraşım. Farklı
mesleklere yöneldim geçen süreçte.
İtiraf etmem gerekirse
mesleğimin içsel dünyam ile hiçbir ilişkisi yok daha doğrusu yokmuş. Zira bunu
fark etmem çok uzun sürdü. Ben dalından kopmuş bir yaprak gibi savruldum oradan
oraya. Derken farklı alanlara yöneldim. Ne büyük talihsizlikmiş benimki… Evet,
hep bir vakit ve efor kaybı olarak nitelendirdim yaşadığım bu dalgalanmaları.
Meğer ki alabora olmam gerekiyormuş benliğime
kavuşmak için. Aslında benliğim olduğu yerde kendimi bildim bileli. Gerekenin
biraz rötuş olduğunu yeni yeni anlıyorum.
Mesleklerin en güzeline
kavuştum kendi açımdan söylemem gerekirse. Sevilmeden de sevmeyi öğrendim
mesleğimi icra ederken ve baktım ki attığım tohumlar filizlenmiş de çiçek
bahçesine dönmüş dünyam. Kısaca bir çiçek bahçesinde o eşsiz çiçeklerin sevgisiyle
ben de sulanıyormuşum. Bir gül daha ne ister ki bin bir çiçeğin arasında yer
bulmuşken.
Ben bahçıvan gibi canla
başla çalışırken o çiçek bahçesinde kendimin de bir çiçek olduğunun farkına
vardım. Kimden mi söz ediyorum; kısa süreli de olsa yaptığım öğretmenlik
mesleğinden en azından kendi adıma… Zira hayatımın en mutluluk verici anları.
Nereden mi geldim bu konuya? Sevilmeden sevmek büyük bir aşkla hem de. Ver
derken onlardan bana yansıyan o sevgi pınarı beni çok farklı bir mecraya
sürükledi. Maceram uzun sürmedi ama gerçek anlamda eşsiz bir duyguydu yansıyan
ve yansıtılan.
Sevgi: Yüce bir duygu.
Öyle ki bizi İlahi Aşka taşıyan bir süreç ve öylesine eşsiz bir hissiyat.
Ve tasavvufla olan
tanışıklığım… Yeni bir olgu desem yeri ama bir ömür bile harcasam yaşam yetmez
ki özümsemeye. Hele ki an itibariyle elimi hızlı tutmalıyım.
Sevgili Mevlana ve
Şems- Tebriz. İlahi aşkın yolunda ilerleyen ve tek vücut olmuş mürid-mürşid
ilişkisi ilk etapta göze çarpan. Ve Şems’in Mevlana’ya olan öğretisi: Allah’ın
tecellisinin her yerden görülebileceği, her yerden tecelli eden tek güç olduğu
yönünde…
Kendimizi aramakla
meşgulüz bir yandan hayat gayesi için didinip dururken. Bunun yoğunluğu ve
boyutu kişiden kişiye farklılık göstermekte elbette. Kendi adıma söylemem
gerekirse bu farkındalığa yeni kavuştum. Zira yaralı bir kuş gibi oradan oraya
uçmam meğer ki bir süreçmiş kendimi bulmak adına.
Bunun psikolojik
boyutuyla ilgilendim çok uzun bir süre ve bir dönem eğitimini de aldım
ideallerimin arasına dahil ederek. Aslında bu bilim dalının pek çok getirisi
olduğu gibi kayıplarım da olmadı değil hani. Öncelikle maddi yönden orta
ölçekli bir sarsıntı yaşadım. Ve bu yüzden kendimi az suçlamamışımdır. Belirli
bir gelir seviyesine sahipken yeniden öğrenciliğe dönmem çok insanı şaşkınlığa
uğratmıştır açık olmam gerekirse.
Para söz konusu oldu mu
elimiz kolumuz bağlanıyor açıkçası zira günümüz koşullarında büyük bir güç
maddiyat. Bu sebeple de çalışan ve üreten insana saygım hep üst boyuttadır. Bu
uğraşlarım esnasında az yadırgandığımı söylemeden geçemeyeceğim.
Gürültülü bir dünyada
yaşıyoruz ve bir çok sesin eşliğinde. Bir yanda isyanlar bir yanda savaş
çığlıkları. İşin açıkçası oto kontrolünü kaybetmeye yüz tutmuş bir insan
topluluğu global anlamda üstelik. Ya iç dünyamız? O da öylesine yara almakta ki
keza az yaralanmıyoruz hani bunca harala gürele içersinde. Ama mecburuz da
düzene ayak uydurmak açısından. Kabul ediyorum, bir istisnayım ama tamamen iyi
niyetle yaptığım bir seçim benimki tabii ki haricimde gelişen olayları ve
insanları da yadsıyamam.
İçsel yolculuğum
herkesinki gibi oldukça sancılı. Bunu çok açıdan irdelemişimdir doğrusu. Ama en
büyük tutkum hep kendimi geliştirmekten yöne olmuştur. Ve bu yolculuğun
eşliğinde içimde yankılanan o insan sevgim. Dışarıdan farklı algılanmam ayrı
bir nokta ama artık bununla ilgilenmiyorum zira yürüdüğüm yol hakkında kimseye
hesap vermek gibi bir mecburiyetim yok. Sonuçta yaşadıklarımız, yolculuğumuz
sadece bize dair.
İçsel yolculuğumda en
büyük dayanağımdır içimde sakladığım sevgi mefhumu. Nasıl bir duyguysa artık,
hayat boyu sevilmekten ziyade hep sevdim. Ta çocukluğumdan bu yana üstelik.
Sevmekten asla kopamadım gerçi duraklama dönemleri geçirdim ama sonuç
itibariyle yitirmedim bu duyguyu. Hala sevebileceğim ve sevdiğim insanların
olması hatta olasılığı bile kamçılamakta benliğimi. Kısaca desturum hep ama hep
sevgi olmuştur.
Ya nefret? İtiraf etmem
gerekirse canımı çok yakan insan oldu. Ve ne yazkı ki onlara karşı hiçbir duygu
beslemiyorum: ne nefret ne haset ne de diğer menfi bir çağrışım. Tamamen
hissiyatsız bir tanımlama benimki.
Manaya bağlı biri
olarak aşırı ve uç beklentilerim de yok sonuç itibariyle. Ama gerçeği söylemem
gerekirse halen sayısız hayalim var ama beni hırslanmaya sevk etmeyen ve içimi
coşkuyla dolduran. Beklentim yok çoğu insandan ama umudum var. Umutsuz nasıl
yaşayabilirim ki…
Tasavvuf dininin bende
bıraktığı en büyük etki insanın güzel ahlakla yaşama zorunluluğu. Dini açıdan
yapmamız gereken çok şey var kabul ama güzel bir ahlak ve sevgi olmadan nasıl
bu mümkün olabilir ki… Kısaca kimsenin kimseyi yargılama hakkının olmadığı ve
her birimizin bireysel sınavı yaşadığımız süreç.
Ve aşk… Allah’a giden
tek yol üstelik. Elimizdeki tek silah insanlığımız ve maneviyatımız adına. Ve
bu aşk değil mi bizi diri tutan.
Böylesi bir güzellik
bize lütfedilmişken bir başkasını sevmek nasıl zor olabilmekte, işte bunun
cevabını yıllardır aramaktayım. Zira birbirimizi incitmeyi bir marifet sayarmışçasına
arkamızda yaralı sayısız insan bırakıyoruz.
Ben hep ben demekten
vazgeçmek zorundayız bu yolu yürürken.
Yolumuz öylesine uzun
ki ve bir o kadar da kısa göz açıp kapayana kadar geçmekte iken zaman olan.
Bu yolda yürüyen ve
kalben hissettiğim herkese sevgimle…