Yargılamanın, hüküm vermenin ve de
sorgulamanın bu denli yoğun olması insanlar arasında akıl almaz bir olgu.
Herkes öylesine muktedir ve itaatkâr
ki nefsine akıllara zarar.
İnanılmaz bir sirkülasyon var
döngüde. Yapışıp kalmış o kadar çok insan var kendi bataklığına.
Bırakınız işin psikolojik ya da
sosyolojik açılımını. Zira hiçbir şey kar etmemekte bu yönleri irdelediğinizde.
Ne uzmanlara sözüm ne de ahkâm
kesenlere. Zaten herkes bildiğini okuyor umarsızca üstelik.
Nasıl bir düzense nasıl bir düzenekse
herkes belirlemiş profilini genel görüntü içersinde hem de büyük bir ustalıkla.
Bireysel anlamda kim varsa, saptırılmış bir amaç için toplanıyor ve inanılmaz
da hükmedebiliyor karşısındakine. Lafı nereye çekerseniz çekin. Zira gündemdeki
facia değil parmak bastığım nokta ama açık olmak gerekirse işin boyutu çok
engin bir açılım sergilemekte.
Gruplaşma öylesine yoğun ki eline
gereksiz bir amaç uğruna bayrak alanın peşinde onca insan. Konu ne ya da neyin
uğruna bu mücadele onlar bile farkında değil. Maksat kendini yetkin ve etkin
görüp hissetmek ve üstünlüğünü kanıtlamak.
Kim neye göre üstün olabilir
söyleyiniz. Tabii ki cevabı tahmin etmek hiç de zor değil:
1-
Gelir düzeyi
2-
Yaşam standardı
3-
Sosyal statü
4-
Kariyer
5-
Popülarite
Akabinde ne gelirse aklınıza. Bakar
mısınız yine olayın felsefi tutanağı ile sorguluyoruz ve konumlandırıyoruz
konuyu.
Ya, işin manevi boyutu. Ya, irdelenen
konuda adalet yoksa. Ya, insanlığımızı kaybetmişsek…
Ondan sonra ne de güzel ahkâm
keseriz: Tüm dini vecibelerimi yerine getiririm, diye. Buna siz karar
veremezsiniz ki. Elbet buna vakıf olacak ve de olan İlahi Güç her halükarda tek
merci. Bilemeyiz ki; hangi oranda öncelikle insanlık adına doğru bir yolda olup
olmadığımızı. Hiç de niyet sorgulanmaz peşi sıra. Zira herkes o kadar emindir
ki kendinden. Ama kim bilir neler geçmektedir içinden her ne kadar tersini
iddia etse de.
Öylesine eşsiz ve bir o kadar
güzelliklerle donatılmış bir dinimiz var ki. İnanılmaz inceliklerle süslü ve
her bir kelimesi içine dünyayı sığdıran.
Kimiz ki ya da nasıl bu kadar peşin
hükümlü olabiliyoruz. Ne çok soru var benliğimizin mevcudiyetini sorgulayan. Ne
çok soru var cevabını bildiğimizi sandığımız.
Nasıl da eminiz kendimizden ve bir o
kadar mağrur ve bir o kadar ikiyüzlü. Nasıl da dönüp gittikten sonra arkamızı
aleyhimizde konuşurlar. Buna şahit olmak ayrı dert bilip de bilmezden gelmek
ayrı.
Nasıl bir donanım muhteva ediyorsa bu
tip zihniyetler itiraf etmem gerekirse imreniyorum. Bu denli üstün bir rol gücü
tam da Oscar’lık. İnanılmaz bir performans ve bir o kadar yetenek. Artık nasıl
kazanılıyorsa bu özellikler bir türlü hazmedemiyorum doğrusu sahip olamadığım
için.
Daha dün bir bugün iki derken hemen
ardı sıra geliyor üçüncü şahıslarla ilgili suç verilerinin. Kim neyi neden
şöyle yaptı, kim için ne dedi ve derken en mahrem konulara kadar bir bir ifşa
edilmekte. Üstelik yarısı yalan yarısı gerçek. Hayır, tamamı gerçek olsa ne değişecek
ki. Kimseyi ilgilendirmez ki kimin ne yaptığı ya da ne yapmadığı. Bırakınız
bunları kimin neyi nasıl ve ne zaman yapmasına kadar da irdeleniyor veriler.
Profesyonel bir çalışma doğrusu. Bu performansla kim bilir kaç fakülteden mezun
olunur.
Hayır, neden insanlar kendi işine
bakmaz bu da ayrı bir soru. Kolaysa sorun ilgili şahsa: ‘’Siz ne iş yaparsınız?
‘’ ya da ‘’Siz A’yı tanır mısınız?’’
Bu sefer de alın size başka bir
dedikodu malzemesi.
Acınacak bir haldeyiz kısaca. Ne
ahlak kurallarına uyar bunlar ne de Allah katında yer bulacaktır. Ama ilgili
şahıslar öylesine emin ki kendinden… Eh, ne de olsa katıksız bir insan
Yaradan’ın nezdinde.
Ya olaydan bihaber olan konunun
direkt muhataplarına ne demeli. Haberi bile yoktur çoğunun; kimin hakkında ne
gibi spekülasyonlar ürettiğine dair.
Hepimize bir yer tanımış Yaradan ve
her birimiz de hak ediyoruz yaşamayı en az diğerleri kadar. Sonuçta her birimiz
bir can taşıyoruz ve öncelikle de kendimizden mükellefiz. Kimin doğrusu kimine
göre yanlış bu asla dolaylı yoldan bir tartışma konusu olmamalı. Yeri geldi mi
ve de zamanı ilgili kişiye dürüst ve samimi bir şekilde aksedilebilir tabii ki
usulüyle, yoluyla yordamıyla. O da mecbur kalındığı takdirde. Yoksa yok yere
kimse bir diğeri üstünde ne hak iddia edebilir ne de kendini üstün görebilir.