Meçhul mü yoksa çalıntı mı sürdürdüğümüz bu döngü?

 

Yaprak bile kımıldamazken nasıl oluyor da bu denli yüksek bir volüm ile çalıp çırpıyoruz birbirimizin düşlerini?

 

Kolay mı hapsetmek yüreğe hissedilen ve yansıyan görüntüleri yoksa bir varsayımdan mı yola çıktık da süregeliyor tüm bu mefhumlar?

 

Hapsetmek bir yana hapsolmak. Hapsolmak bir yana çıkarıp atmak ne varsa kalan yüreğin ücra köşelerinde. Belki de hiç olmadığı kadar aydınlık. Yol yordam sahibi her kim ise sürüp izini, ayak izlerinden takip etmek. Belki de yürek çarpıntısından yola çıkıp hatta görünmezliğini bile kazımak net ve saydam düşüngeçlerin tam da yanına. Sıkılgan ruhu da ekledik mi nasıl bir etkileşim arz ederse artık…

 

Ya, yolun tam da ortasında durup ekseninde dönmeye ne demeli. Hiçbir hicap duymaz insan yolundan kimi alıkoyuyorsa. Peki, aşk neresinde bu bulmacanın. Bırakınız harf sayısını anlamını yitirmiş bir kelimeden ve duygudan ne medet umar ki insan? Altı üstü üç harfin ahenkli yolculuğu ve bu yolculuk kisvesi altında aradığımız anlam. Ezeli hatta ebedi ama yine de değiyor mu sizce?

 

Peşi sıra sürüklenen kimler kimler… Tıkış tıkış bir mecrada yalan yanlış kim ve ne varsa…

 

Siz, değerli dostum, bakıyorum yanıt vermiyorsunuz hiçbir soruma hem de. Neyin bedelini ödüyorsunuz ki yoksa her birimiz mi ödemekteyiz bedelini tüm duyumsadıklarımızın?

 

Güçlenen nefsimiz mi irademiz mi? Cevabı ortada yoksa bu denli rezillik ulu orta ifşa olur muydu?

 

Ne çıkar ki, dememeli zira her birimiz en az kendimizden sorumlu olduğumuz kadar ifşa olmamış ve ifa edilmeyen tüm faaliyetlerinden sorumluyuz her birimizinkinden üstelik.

 

Anlam arz etmeyen ve cevabını merak dahi etmediğim onca insandan birisiniz siz de. Ama yine de dürüst olmakta fayda var. Bir zamanlar ayrılmaz bir parçasıydınız tüm gidişatın ve ardınız sıra sürüklediklerinizin ki ortak bir paydaydı buluştuğumuzu sandığım her ne ise. Köprünün altından ne çok su aktı öyle ki yakıp yıktı ortalığı köprü de tarihe karıştı sizin gibi. Onca şey ve onca insan nasıl da yerin dibinde yatmakta. Sağ ya da ölü hatta belki de her kim ise hükmünü sürme cesareti bulamamış. Geride kalan onca hüküm sizden miras. Belki de ört bas etmeliydim varlığınızı. Nasıl da paye veririz sevdiklerimize, başımızın üzerinde taşırız üstelik hem de altın bir tepsi içerisinde. Ne de olsa değerini yitirmez diye addederiz kendi kendimize. Bize biçilen değer ne olursa olsun üstelik.

 

Kıstas alınan onca olgu… Neden içinde sevgiye yer yok yoksa bu denli vurucu söylemlerle herkesin birbirini sevdiğini sanmam yanlış bir algılama mı? Ne de olsa; algıda seçicilik. Bizim için önem arz eden ne varsa kendimizi öylesi yakınında hissediyoruz ki gözümüze ve kulağımıza çalınanların.

 

Eskiden, sevgiler böylesi ortaya düşmemişti. Ya aşk ya vefa? Edebinde ve kıvamında olmalı ve yaşanmalı tüm duygular. Yeri geldi mi bir tek Allah şahit olmalı tüm yaşananlara; iyi ya da kötü. Ne de olsa mahremiyet en önemli vasfıdır insanın. Vasfıydı mı demeliyim yoksa?

 

Nefret güçlendi sevgiye oranla. Sözcüklerde kalan, gösterişli ve abartılı sözcükler hiç de inandırıcı gelmiyor artık. Kelimelerin bir suçu da yok ki. Yanılmamak adına üstüne basa basa görmeli ve inanmalıyım duygu ve düşüncelerin gerçekten anlam arz ettiğine.

 

Tamamen bir kavram karmaşası…

 

Siz de bu yolun yolcusunuz her ne kadar reddetseniz de. Tek farkla ama… Sesinizi hiç duyamıyorum. Ne bir halüsinasyon ne de gerçek. Yoksa hiç var olmamış mıydınız?

 

Gerçek dünyaya hoş geldiniz. Sizin dünyada ne var ne yok bu arada?

 

Yıllar su gibi akıp geçti ve geçmekte de.

 

Ve saatler saatleri, günler günleri kovaladı. Parmak hesabı yaparken hesap makinesi ile çıkıyoruz işin içinden. Bir yıl, bir yıl daha derken geldik milenyuma hem de çok oldu geleli.

 

Milattan önce bir tarihti dostluğumuzun temel atılma töreni. Kimler kimler yoktu ki bu ortak rüyada. Sayısız şahit ve binlerce seyirci. Derken kapandı perde ve son.

 

Orda bir yerlerde iken kayıp gittiniz işte. Kayıp gitmemek adına fire vermek zorundaydım. Onca fire, sayısız düş kırıklığı. Geride ne çok şey kaldı belki de hiçbir şey. Sadece dengeyi korumak adına tüm bu hesap kitap. Aslında sevgide hesap olmamalı ama bazı şeyler yitip gittikten sonra bir şekilde hayatın muhasebesini yapmak zorunda insan. Ama bana böyle öğretilmemişti. Zaten öğretilenleri uygulama telaşındayken yeni yeni bilgiler ekleniyor dağarcığıma. Hangi birini kayıt altına almalıyım ki. Kayıt dışı ekonomi ya da kayıt dışı işsizlik rakamları gibi hiçbir verinin kaynağı belli değil artık. Sanırım yeni baştan düşünüp taşınmalı ve oturtmalıyım sistemi. İyi de ben makine ya da bilgisayar değilim ki sürekli yedek almakla geçsin şu ahir ömrüm.

 

Sistem çökmek üzere. Sorun değil benim için öte yandan. Her halükarda atarım temeli yeni baştan.

 

Yine iş başa düştü. Ama mecburum ve bir o kadar da hevesli. Yaşamak gibisi var mı….

 

 

 

( Yaşamak Gibisi Var Mı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 31.05.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu