Hayatımızda en çok bizi üzen birbirimizi seviyoruz der iken, araya giren ayrılıklar bırakıp gitmeler'dir.
Düşlerimize, yazın sıcağında karlar yağar, tatsız düşlerin
iğrenç kokusu odamıza yastığımıza siner, tek başına ortada kalarak yalnızlığın
esaretine düşeriz.
Parçalanan aile yuvaları, kabullenememeler, ortada kalan çocuklar dramlar
trajediler başlar
Üzülürüz onun yerini dolduramayız ve her neden ise anlaşamayız ya da hep
benim istediğim olsun deriz.
Araya doldurulması mümkün olmayan
demir kapılar ile kapalı boşluklar ile doldururuz ve gönül kapılarımızın
kapılarını anlamsız arzularımız isteklerimiz ile kapatırız.
Aman boş ver dayanırım ben onsuz yaşamaya deriz, en güzelinden ben
yeniden başlarım deriz ama bir türlü başlayamayız, çünkü hala seviyoruz hem de
deliler gibi, ağlamak isteriz erkekler ağlamaz toz kondurmayız, yaptığımız
densizliği görmeyiz, derdimizi içimize atarız.
Aslında ortada çalınan kalpler vardır, sevgi ile nedense her iki kalbin
üzerinde kara gölgeler biraz benlik duygusu ile üzeri maskelenmiştir. Alışılmış
gülüş, alışılmış tatlı bir bakış her zaman özlenir, unutmaya çalışırsın
unutamazsın, deli gönül böylesine bir gülüş nasıl terk edilir diye kızarsın.. Gerisin
geriye dönersin.
Yaşama ıslak bir öpücük ile suni teneffüs yapmanın peşinde nazlı yârden sevgiliden
özür dilersin, pişmanlığını dile getirirsin ve yine o tatlı gülüşler ile dolu
hayatına devam edersin, en güzeli de budur.
Bunun aksi hüsran acı keder dolu hayata devam etmek, ya da yeniden bir
yuva kurarak eski o güzel anları bulamamanın pişmanlığı ile hayata istemeden
gülümsemektir. Selam ve dua ile.
Mehmet Aluç