Altında yatan anlam ne
olabilir ki ya da kime dair? Herkesin, her şeyin hatta her bir kelamın…
Uyum arz eden o
parçacıklar adına insan denen. Ve en uyumsuz parça yap-bozun o kayıp parçaları.
Yerleşti yerleşecek
denen illaki kâfi gelmiyor eldeki.
Elimdeki ya sizin
elinizdekiler…
Benimki de laf mı
şimdi. Hadi dökün eteğinizdeki taşları. Hayır, bunu yapmayacağınızı biliyorum. Açıkçası
artık öyle bir beklentim de kalmadı. Hala birilerinin var benden beklentisi
buna da adım gibi eminim.
Teferruatı yüksek,
mertebe seyreden kapanış bilançosu gün sonu beyan ettiğim.
Farklı mizaçlar ve
farklı seyirler ile kıbleye yöneldik ve beklemedeyiz: Belki sonu belki başı
belirsiz bir öykünün fantastik kurgusunu belki de. Boyut atlamaktan mesul olmak
aslında tek gereken. Kompleksi insanoğlunun ise bitmek bilmez bir seyir.
-Kemerlerinizi takın
sayın yolcular. Her an irtifa kaybedebiliriz, diyen birileri de yok asla.
Melekler gülüyor ve biz
hala harala gürele koşturup duruyoruz hayallerimiz el verdiği ölçüde.
Kurgusuz bir yolculuk
aslında bir o kadar sorumlu kılındığımız ve sorunlu kıldığımız.
Ne varsa irdelenmeyen
bir bir gözümüze sokuluyor yeri geldi mi hem de hiç tereddütsüz.
Ahenkli bir destur,
hadi atın bir adım daha. Olsa da olur olmasa da demeyin asla. Hadi, ıskalamadan
hedefi bir bir girin sıraya.
Gülüyorum son zamanlarda…
Bazen ağlıyorum da aman sakın ha sevinmeyin bilirsiniz son gülen iyi güler.
Mükellef değil misiniz
sizler de; önce kendinizden bir o kadar gidişattan ara sıra yitse de ahengi.
Çok şeyden mükellef
olma dürtümü kaybettim hem de uzun zaman oldu kaybedeli. Kendimi kaybetmemek
adına olsa da eninde sonunda kayıplara karışanların arasındaki yerimi aldım.
Keşke demiyorum ve tüm
keşkeleri de attım geri dönüşüm kutusuna.
Yoz mu bilgiç mi diye
de asla sorgulamayın etrafınızdakileri. Önce kendinizi sorgulayın; yalın mıyım
dobra mı diye ya da öncelikle kurcalayın Pandora’nın Kutusunu. Olmadı açın
infilak etme olasılığına rağmen.
Sır saklar mısınız? Hiç
sanmıyorum. Olsa olsa günahlarınız ve yanlışlarınızdır biriktirdikleriniz. Es
kaza biri ifşa etsin özelini bilin ki yayılır kulaktan kulağa. Nereden mi
geldim bu konuya…
Bir varmış bir varmış
yine. Zamanın birinde de değil üstelik tam da milenyumun başında birbirini çok
seven iki kız çocuğu varmış.
Biri kızıl saçlı, gözlerinde
kocaman gözlükleri ve bir o kadar da safın önde gideniymiş.
Diğer kız çocuğu bir o
kadar içten pazarlıklı bir o kadar da yalancıymış. Gözleri hiç gülmezmiş çünkü
yürek yerine kocaman bir taş varmış sol yanında.
Bir gün bile ayrı
kalamazmış bu iki arkadaş. Arkadaş olduklarına inanan saf kız bir gün açmış
içini bu sinsi kıza. Bir bir anlatmış biriktirdiklerini. Sanmış ki teselli
edecek, sanmış ki gözyaşlarını silecek.
Diğer kız sadece
dinlemiş daha doğrusu dinler gözükmüş. İçindeki haset duygular, kibiri, yeti
diye nitelendirdikleri fokur fokur kaynamış bir yandan hatta arkadaşlıklarının
ilk gününden itibaren.
-İşte, demiş.
-Öğrendim öğreneceğimi.
Artık güçlüyüm, diye de için için haykırmış.
Masal bu ya, diyemeyeceğim çünkü masallar hep mutlu sonla biter.
Milenyumun tam da
başında, yalanların koynunda sadece şunu yapmış sinsi kız:
-Ben senden hem
güçlüyüm hem de akıllıyım, demesine kalmamış ki dönmüş arkasını gitmiş.
Sonunu mu merak
ediyorsunuz?
Sadece hayatlarına
devam etmişler. Saf kız hep düşleri ile yaşamış ve gerçekleştirmiş de. Ama
diğeri arkadaşının düşlerini çaldığı için hep kin beslemiş kalbinde. Gerçekleştirdiği
düşlere de asla inanmamış. Hırsızlığın ve ihtirasın nifak tohumlarını ilk günden
beri içinde taşıdığı için asla da mutlu olmamış. Yalancı kız arkadaşının
düşlerini çaldığı için tek bir düş dahi kuramamış o gittikten sonra.
Diğer kıza gelince…
Yeni hayaller bulmuş. Yeni bir dünya kurmuş sadece ona ve sevdiklerine ait.
Asla da inanmamış söylenen yalanlara. Aynı saflığı da devam etmiş her şeye
rağmen ve hayalleri de hep sürüp gitmiş. Ne varsa içinde biriktirdiği hep
paylaşmış, hep sevmiş yanılma olasılığı olsa bile insanlara olan inancını asla
yitirmemiş.
Mutluluk bazen bir adım
ötemizde olsa bile nasıl da uzak durur. Ya da burnumuzun ucundaki gerçekleri de
göremeyebiliriz zaman zaman. Bu iki kızın hikâyesi gibi.
Masallar ve rüyalar
değil mi hayatı yaşanır kılan ve sevgi değil mi bizi de hayatı da güzel kılan.
Yalanlara, hırslara,
tüm kötülüklere rağmen iyilik değil mi bizi insan yapan ve mutluluk ile iç
dünyamızı pekiştirip zenginleştiren…
Yalanlarla ve
ihtiraslarla dolu kalabalık bir dünya yerine yalnızlığı tercih etmek de bir
seçenektir. İkiyüzlü olup sayısız arkadaşınız olacağı yere tek yüzlü tek bir
aksiniz olsa aynada yeter de artar bile…