Üzüm taneleri gibi
salkım saçak ve bir o kadar pervasız karanlığın yüreğe dokunması belki de
yadsımama rağmen inkârı ihtimal dışı.
Hüzün taneleri derin
derin burkan en içten ve aynanın yansıttığı.
Aynam olan bir yansıma
görüp göreceğim ve katmerli yalanlar dudaklardan dökülen. Bir buse gibi değil
oysa. Can yakan ve camlara, duvarlara tırmandığım çaresizlik ket vururken tüm
istemlere.
Sıtkı sıyrılmış artık
sevginin de aşkın da. Sıktım sıyrıldı bir kez. Derinlere batan bir kıymık belki
bu denli sızlatır. Çıkarması mümkün olmayan, çıksa bile sızısı dinmeyen. Hayır,
hayır bu bile yeterli değil yansıtmaya. Bir cam parçası kadar küçük ama
karanlık gökyüzü kadar engin ve travma tetikleyici.
Birbirine karışan
bakışlar. Can yakan sözler: Hatta söylenmedik ne varsa. Söylenen onca kelime
tasavvuru mümkün olmayan.
Yakan, yıkan, yerden
yere vuran ama görünürde bir o kadar olağan ve durağan tüm duygular. Bitap bir
varlığın katmerli hataları üst üste konan ve engel tanımaz.
Seçenekler aşikâr diğer
yandan yalın ama dibe vurmuş o bariz yanıt. Sureti bile yakarken istifledikleri
hak getire.
Kural tanımaz bir o
kadar vakur sunumu ertelenmiş bir itiraf. Kuru kalabalığın tam ortasında hedef
tutturamamanın getirdiği yenilgi duygusu hâsıl olan. Kitlesel bir büyüteç değil
mi tüm gözlemlerimiz. Hak bulmaz mıyız kendimizde eleştiri tavan yapmışken.
Görünen nasıl da yanıltır. Gizli saklı ve nesnel bir kıvılcım değil midir oysa
yangını başlatan.
Hele bir de benzin
döktün mü ateşin üzerine seyreyle.
Yetmeyen ne çok mefhum
var eksik.
Ne çok duygu var
yaşanan kaçak göçek;
Aşk gibi, yanılsama
gibi
Derinlerde yatan
Ve asla süzgecinden
geçememiş zamanın.
Suretler gelip giderken
tut ki;
Bir hiçim gözünde
Hatasıyla, günahıyla,
sevabıyla
Bir garip kul
Dokunan uzaklardan
Bil ki;
Naif benliğim
Tek sorguladığım…
Sunturlu bir öfke
yakarken boğazımı, tutkulu bir iç çekiş ve imkânsızlık nasıl da bükmekte
belimi. Gerçek dışı ve parçaları çoktan kaybolmuş bir resimim nihayetinde:
Soluk bazen ve ışıl ışıl yeri geldi mi. Güneş kadar sıcak iken bir anda
buzdağına dönmüş bir yürek. Bir yandan sorgulayan ve suçlu profilindeki tek
şık: Varlığım yetmez iken varlığına ve yıldızlar göz kırparken uzaklardan.
Ne çareler tükenir ne
de cevapsız soru vardır gibi bir yanılgı ise çoktan aştı boyumu.
Belli ki bir dehliz
tıkılı kaldığım hatta susuz bir kuyu çıkma ihtimalinin düşünmesinin bile mümkün
olmadığı.
Boyutunu kestiremediğim
bir zaman aralığı ve uzak durmam gereken bir mevzi her ne kadar korunaklı
siperimde ateş altında olsam da.
Ruhani gelişim
sürecinin devinimini yadsımak ve inkâr etmek ne bir açılım ne de net bir yanıt.
Sadece kanıksanmış ve onaydan geçmiş bir kararname taraflarca imzalanmış her ne
kadar tetikleyici unsurlar hız kesmemiş olsa da.
Vakti geldi de geçiyor
bile. Çoktan tedavülden kalkmış onca insan ve yanılgı sıraya girmişken bir
halka daha ekledim zincirime senelerdir boyunduruğunda olduğum.
Anlamını bilmediğim bir
lisan en son öğretim. Kullanmadığım ve farkında dahi olmadığım sayısız kelime
pek çok duyguya tercüman olan. Her ne kadar direnip diretsem de müdahil olduğum
bir oyun, oyun dışı kaldığım. Mızıkçılık yapmanın tecellisi belli ki bitirdi bu
oyunu.
Fiiliyat değil önem arz
eden ama yenilginin boyutu da bir o kadar düşündürücü.
Kıvamında ve olması
gereken her ne kadar kabullenmek güç olsa da. Ama gün gibi de aşikâr o uyumsuz
ve hayalperest kimliğimle ters tepen ne varsa… Sürece rağmen, tüm düş
kırıklığına ama depreşirken hayata yüklediğim anlam, türevi olsa da geçmişin
ama geleceğe odaklı, ufuğu yakalama güdüsüyle ve geç kalmışlığımın telaşıyla…