İslam
dünyası ne zaman yenildi? İslam bugün mağlup olmuş değildir. İslam dünyası bu
gün; dünkü mağlubiyetin neticelerini ve acılarını yaşıyor.
İslam’ın
mağlubiyeti çok önceden başladı. Ne zaman ki, Müslümanlar bilim üretmeyi terk ettiler,
medreseler hayallere dalmaya başladı, dini kendi mihverinden çıkarıp atalar dini haline getirildi. İşte o zaman yenildi.
Allah’ın
kâinat eserini okumayı bıraktılar ve ondan üretme, var etme gayreti ve anlayışı
unutuldu. Bilimle uğraşanlar horlandı
ve sorgulanır oldu. Âlimler
haddini, bilginler ise edepsizleştiği günler de o ip koptu.
Batıda
kiliseler direnince; bilimle uğraşanlar kiliseyi red etmeyi göze aldılar. Bu
red ediş sonradan Tanrı tanımazlık küstahlığına
dönüştü. Allah; din adına evrene kutsallık atfedilmesine karşı çıktı ve bilimi haddini
bilmez inkârcıların eliyle yükseltti.
Müslümanlar
aymazlığa düşerken, Hıristiyanlar da inada düştüler. Allah da Batının akılcı
insanlarını kendi eserini incelmeye sevk ettirdi ve bugünkü bilim ortaya çıkarttırdı.
Allah evreni doğru okuyanları abad ederken, arkasını dönen ve evreni okumakta
inat eden Müslümanları da zelil ve rüsvay etti. Bilim ise süfli sayıldığı mekânları
terk ederek, kendisine kıymet verenlerin yanına kendine yurt edindi.
İslam
dünyası Osmanlı yıkılmadan çok önce yıkılmaya başlamıştı. Osmanlının gücü; sadece
çakal sürülerinin saldırılarına engel oluyordu. Osmanlı ortadan kalkınca, geriye
ise sadece hak edilen utanç, zillet ve sefalet kaldı. Cehalet zarureti, zaruret
de tefrikayı doğurdu.
Bu
gün kendini Müslüman zannedenler düşkünlük ve zillet içinde debeleniyorlar. Beşli
çeteden destek ve aferin bekliyorlar.
Beşli
çeteyle boy göstermek, fotoğraf çektirebilmek için kuyruğa girenler var.
Türkiye bile hala onların kapısında uşaklık yapmak için didinip duruyor. Batı kulübüne
girmeyi sınıf atlama sayıyorsa, gerisini siz düşünün…
Erdoğan’ın
BM’de yaptığı konuşması elbette ümit verici, insanlığı adalete çağıran güzel
bir konuşmaydı. İran dışında, Batı’nın kale alacağı bir İslam devleti henüz yoktur.
Bir tek onun elinde batıyı caydıracak şimdilik bir imkân vardır. Böyle giderse
yakında onu da bitirirler…
Eğer
bir maddi gücünüz yok ise, bu tür konuşmalar güzel bir hitabet örneği olarak
tarihe geçer. Yaptırım gücü olmayan konuşmalar, maalesef düşmanı uyandırmaktan
başka işe yaramazlar… Bu tür konuşmalar ancak
sıkıntı yaratır. Aynı durum Suriye olayında ve Arap baharında da yaşandı.
Dünya
beşten büyük ama o 5, 195’ten daha çok bilim üretiyor, sermayeyi elinde
tutuyor ve savaş gücü onlarla baş edebilecek durumda ise, beş 195’ten büyük
olur.
Eğer
adalet istiyorsanız; adaleti koruyacak kadar kılıcınız keskin ve bileğiniz
bükülmez olmalıdır. Adalet taze bir kız gibidir. Onu, güçlü kollar ve kılıçlar
korumuyorsa, o kızın yaşama şansı yoktur. Eğer maddi gücünüz var ise, ancak
hayatı adaletle idare edebilirsiniz.
İnsanlığın
elbette adalete ihtiyacı vardır. Mağdur kavimlerin hissine tercüman olmak
yetmez. En çok bilim üretmek, bilim yapmak ve bilim yapabilme imkânlarını var
etmektir.
Türkiye
ve İslam dünyası adaletsizlik ve iki yüzlülük altında inliyor. Beşli çetenin
dünyaya dayattığı düzenin adil olmadığını tüm dünya biliyor ama kimse ses çıkaramıyor.
Çünkü bilim ve ekonomik üretim o beşli çetenin elindedir. O beşli çetenin de
bir efendisi vardır, o da İsrail’dir.
İsrail
ne istiyorsa o olur. BM onların kurdurduğu bir cemiyettir ve hatta NATO da öyledir.
Beşli çete devesinin başını da Amerika çeker.
“Dünya
Beşten Büyüktür” açıklaması elbette
ileride bir netice verebilir. Allah bu millete vadini tamamlarsa...
“Batı
için en tehlikeli halk Türklerdir ve Türkiye’dir,” böyle inanmakta ve bu
korkuya iman etmektedirler. Böyle inanmakta da haklıdırlar. O yüzden bu cümleyi
bir başkası söylese gülüp geçerler. Ama Türkiye Cumhurbaşkanı söylüyorsa çok
ciddiye alırlar.
Batı
hala ne Osmanlıyı ne de onun tokadını unutabildi. Hiç onun yeniden ayağa
kalkmana fırsat verirler mi? Sen ise ikide bir çıkıp ‘ben
Osmanlıyım’ dersen,
etrafını ateş çemberine çevirirler, karşına da geçip halay çekerek alay
ederler. Hatta erken öten horozun kellesini koparıverirler.
Bu
doğru bir siyaset değildir. Türkiye’yi idare edenler bu tür söylemleri söylememelidirler.
Türkiye kendini geliştirir ve güçlendirerek yaptıklarını sözle değil, icraatla
varlığını gösterir ise ancak o zaman sözün bir kadri ve kıymeti olur.
O
söze dünya sessiz kaldığı gibi, o beşli çete de sesini çıkarmadı. Sessiz
kalmaları hiç de iyiye işaret değildir. Bu sessizliğin ardından; ‘ya seni takmıyoruz,’
ya da ‘bunu sana yedirmesini biliriz’ anlamı çıkar.
Suriye’nin
şimdiki yaşadıklarının altında, biraz da o vakitsiz çıkışların neticesi yatar.
Batılılar, Türkiye işe müdahil olunca, Suriye’ye müdahale etmekten vazgeçtiler.
Onlar
ki, Türkiye’yi güçlendirecek hiç bir açılıma fırsat vermek istemezler. Kürt
açılım süreci de buna dâhildir. Yürütülen mücadelede hedef açık edilmez. Bu diğer
şekli düşman uyandırmak olur.
Ant-290914