İhtişamı şu ömrün ve
kıdemli bir o kadar katmerli bir öngörü eşliğinde nüksetmiş tasavvuru mümkün
olmayan sayısız duygunun kesişimi paralel seyrederken gök gürültüsü.
Doğanın kanunu ne de
olsa. Bir kapar gök bir aydınlık teşhir eder çıplak ruhumun yansıttığı tüm yeti
ve zafiyetler nakşetmişken kelimeler kadehleri tokuştururken.
Kural tanımaz yeri
geldi mi ve muhafazakâr bir sessizlik fırtınalar yerle bir etmişken gönlü.
Fazlasıyla korunaklı
zaman zaman ayan beyan esirgemezken sözünü.
Bir o kadar komik bir
piyes senaryosunun tayininin mümkün olmadığı.
Karanlığa nispet
edercesine bir bir dizdim mumları huşu içinde geçmişken kendimden ve düzenden. Sahi,
nerelere gizlendi şu gölgeler? Umurumda mı ki? Olsa olsa karanlığı doldurmuşlar
bardaklara ve duyumsuz, istemsiz bir o kadar istiflenmiş bir sinsilik ile
gizleniyorlar izbelere. Karanlığı kim sever ki? Yeri geldi mi örtse de kiri
pası izafi bir tekerrürüdür bağnaz ve yoz yankıların…
Huzurun işgali eşkâli
belirsiz suretler sırıtırken ve bir o kadar doyumsuz bir tecelli bizlere
bahşedilmiş farkındalık düzeyini yitirenlere rağmen. Olmalı da bir fark, yeri
geldi mi hıçkırmalı ve yeri geldi mi kahkahalara da boğulmalı acılara nispet.
Mihenk taşı imiş şu
milat ömrün ve eşkâlin imiş zuhur bulan tüm o üşengeç sevdalar kayıp giderken
ellerimden.
Bak, nasıl da
tutumluyum sen yokken ve nasıl sabırlıyım bir o kadar kıdemli ve sırnaşık
yalnızlığım eşlik ederken. Hayır, hayır göreceli ve bir o kadar izafi bir
yalnızlık benimki. O kadar doluyum ki kendimle her ne kadar muzdarip olsam da
zaman zaman. Neyle ya da kim ile olduğu asla önemli değil üstelik. Varlığımın eşkâli
ve yoklukların bile verdiği şükür duygusunu kimseler alamaz elimden. İlk tuğlayı
koyalı çok oldu üstelik. Kırk küsur yıl ve demledim onca duyguyu sonrasında. İçimden
geçenler kelimelerle sınırlı olamaz ve inan ki olması gereken de bu. Nasıl binlerce
ışık yılı uzağındaysam özlemlerimin bir o kadar yakınım varlığına ve hicap
etmediğim tüm duygularımla nasıl da barışığım. Kinayeli tüm söylemler nazarımda
hiç mi hiç anlam ihtiva etmiyor üstelik. Zikredilen hiçbir kelime ve zafiyet
dolu varlıksız varlıklar asla yaralayamaz beni. Ne çok şey var bilmediğin ve ne
çok şey var söylemekten hicap duyduğum.
Son yazdığım mektubu
okudum da ve hayretler içerisindeyim nasıl oldu da fikir ayrılığına düştüm
kendimle ilgili, diye.
Ne de olsa değişmeyen
tek şey, değişimin kendisi değil mi…
Ben kendimle çelişirken
nasıl olur da muhalif güçlerle fikir ayrılığına gitmem.
Yeni gün yeni umutları
beraberinde getirirken bir yandan da çalıp çırpmaya devam ediyor hem
eksiklikleri bertaraf edip hem de kırılganlıkları olumsuz mahiyette pekiştirip.
Ne de olsa her mefhum müspet ya da menfi bir pekiştireç değil mi? Olsun da yoksa
nasıl büyürüz?
Yaş almak olsa keşke
tek derdimiz. Azıcık cildimiz buruşur üç beş de ak düşer saçlara. Neyse ki öyle
dertlerim yok benim. Belki de umurumda olmadığı için özgüvenim yüksek
seyretmekte. Her şey geçici ne de olsa ama bu da demek değil ki bırak kendini.
Konu nasıl da dağıldı. Ne olacak benim bu düzensiz ve dağınık kimliğim. Ama ne
yalan söyleyeyim, çok seviyorum bu yönümü en azından ne sıkılıyorum ne de
karşımdakinin konuyu toparlamadaki gayretini görmezden geliyorum. Hayır, hayır
megaloman değilim ama kendimden her ne kadar mustarip olsam da bir o kadar
seviyorum benliğimi.
Eskiden sadece
bakarmışım şimdi en ufak detaya kadar görüp hissediyorum. Yaşıtlarımın
emeklilik yaşı geldi hala çocukça gayretlerle saf tutuyorum önde. Bir o kadar
saf ve duygusal. Duygusal kelimesinin her nedense bazıları tarafından yerden
yere vurulduğunu da gördükten sonra, ölsem gam yemem. Zihniyetleri çözme
girişimimi sonsuza kadar erteledim diğer yandan. Madem ki bunca anlaşılma
gayreti güdüp silah ters tepti ben de oynayacağım bu oyunu belirledikleri
kurallar dâhilinde. Geride ne çok şey kaldı, bir bilsen. İlginç ve bana dair
değil belki ama artık hiçbiri ilgi alanıma girmiyor. An itibariyle etkileşimde
olduğum o kadar çok şey var ki. Kısaca geçmişle olan bağımı söküp attım. Anım
önemli olan ve hala kopamadığım düşlerim ihtimal dâhilinde olsa bile.
Ne oldu bana, ah bir
bilsem. Demek ki geçirmem gereken yeni bir evrimmiş bu yaşadığım
Anlık duygularla kaleme
aldığım yazılarımda dile gelen duygularım her nasılsa mutlandırmakta ben acı ve
hüzünden bahsederken. Ne tuhaf ki; bu da ayrı bir haz duyumsadığım. Demek ki
ifade yetim ile bayağı aşmışım kendimi. Mutsuzluk ne bir suç ne de bir günah
üstelik neyi ne zaman duyumsayacağım sadece bana kalmış ve pek tabii ki
Yaratan’ın bir hikmeti ve öngörüsü.
Kaçıncı evre kim bilir
geçtiğim ve her biri birbirinden üstün ve bir o kadar kopuk. Her şeyiyle güzel
hayat. Hüzün bile güzel yeri geldi mi en azından mutluluk ve hoş görü daha da
anlam kazanıyor.
Kötünün tanımı ve vasfı
iyiyi anlamlı kılarken aydınlık karartının acımasızlığı ile inanılmaz şevk
veriyor.
Biliyor musun,
çalışmadığım yerlerden imtihan oluyorum ve kopya da çekmiyorum. Üstelik bırak
yardım edenleri takılan çelmeler de cabası. Düşmek bile güzel hele ki yeniden
ayağa kalkınca gülümsemek ve şükretmek ve koşmaya başlamak.
Somut ve bana ait
olan ne varsa ruhumu uçuruyor bir bedenim olmasına rağmen. Seviyorum bu
yolculuğu yanımda kim olursa olsun ve tüm zorluklara rağmen.