Niyetsiz yarınlar adına mıdır bu yolculuk yoksa kıdemli yolcuları mıyız mecburi istikamete sapan. Yol da yol olsa hani, diye bir tahakküm mü… Asla. Yine de tahakkümü altında kalınan onca esinti nereden estiği belli olmayan rüzgârın titrek ışıltısı yeri göğü bir yandan sarsıp saklı yarayı daha da üşüten…

 

Günlerden bir gün derken ve eklerken saatleri ardı sıra geçen zamanın.

 

Sıradan bir varlık mıdır dört bir yana kıvılcım sıçratan yoksa makamsız bir şarkı mıdır güftesi henüz tamamlanmamış. Hayır, yok böyle bir olasılık hiçbir zaman da olmadı ki. Şarkının ahengi titretirken gönül telimizi sözler bir bir dökülmekte yürekten çağlarcasına. Beste ise sevgilinin sesi kadar derinden bazen de çok uzaklardan gelip eşlik etmekte hatta olmasa bile mecbur kılmıyor muyuz kendimizi duymak adına asla var olmamış bir beste ve hiç yazılmamış bir güfte eşikte beklerken. Döngü de muhteviyatı da inanılmaz tıpkı karakterlerimiz gibi. Uyumsuz onca insan toplanmış da yürütmekte gemiyi. ‘’Hey, kaptan yelkenler fora’’ dercesine aşka yelken açmış onca insan kavuşmama ve sevilmeme ihtimalini göz ardı edip.

 

Yürek midir tahakküm altında kalan niyet midir cebelleşen varlıkla.

 

Bir çift göz kadar bakir ver engin midir hayat yoksa bir o kadar hoyrat ve istiflerken yürek dolusu can kırığını. Batsa da yaksa da canı kim geçer aşktan, kim savar sırasını.

 

Beyhude onca heves bir o kadar rahmet gökten yağan eşlik ederken tatlı nağmesi ile şarkı.

 

Haydi, savrulun dört bir yana, hadi atın tüm kiri pası. Biraz ıslansan ne çıkar arşa yükselirken dualar…

 

Belli ki rehaveti çöktü yalnızlığın.

 

Belli, işte terk edildi tüm kimlikler yok addederken saf tutulmuş köşelerde beklerken hüzünlü bir serzenişle.

 

Kıymet vermek kadar olası mı kıymete binmek yoksa çok mu zor sevmek ve başlamak yeniden.

 

Yeni bir roman değil ki gönül okumaya hevesli ya da kırık bir güfte mi adsız sansız ve bir o kadar sancılı bir yoksunluk ket vurmuşken mutlu yarınlara.

 

Ucube söylemlerle yerini yolunu kaybetmiş kim varsa, haydi girin sıraya ve dökün eteğinizde ne kadar taş varsa. Öncesinde sadece bakın yalın ve seyrelmiş görüntülerinizde aynanın bile hicap ettiği ve atın kar maskelerinizi yeter ki çıplak ruhunuzla bir bir girin sıraya. Vakit erken olsa da andır size tahsis edilen kirli günahlarınızdan sıyrılmak adına. Çoktan sıdkı sıyrılmış kim varsa çoktan hapsettiler ettikleri ah ile ve tahakküm altında ne kadar ruh varsa seyreyleyin ve peyder pey af dileyin Tanrı’dan. Henüz vakit varken kesilmiş o tek yönlü bilet işleme konmadan üstelik.

 

Vardır bir hikmeti elbette, olmaz mı.

 

Olmasa neye yarar bu döngü.

 

Ve söyleyin, kimdir verecek hesabı.

 

Yanıtlarını aramayı soruların ne de korkun bilinmezlikten ve yüksünmeyin akan yaşlardan. Bu da hikmeti ve rahmeti değil mi Yaratan’ın. İster gülün ister ağlayın sadece ertelemeyin hayatı.

 

 

( Belli Ki Rehaveti Çöktü Yalnızlığın... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 29.11.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu