NİLÜFER
KİTAP GÜNLERİ”NİN
ARDINDAN
Her kitap etkinliğinde yeni yazan ve okurlarla tanışmak,
standımıza yaklaşan küçük çocukların gözlerindeki ışıltılarıyla, yeni doğan bebeklerine şimdiden kitap kokusunu
alıştırmak isteyen ebeveynlerin kitaba verdikleri önemi görmek, hepimizi mutlu ediyordu. Evet, içeride kuş
sesleri gibi ötüşen öğrencilerin kimisi öğretmenlerinin sözlerinden çıkmadan
ürkekçe kitaplara bakıyor, kimisi de “Param kalmadı ki!” diyen bakışlar
arasında gözlerini kitaplardan ayırmıyordu.
Romalı devlet adamı, bilgin, hatip ve yazar Cicero, “İçinde kitap olmayan bir oda, ruhsuz bir beden gibidir” derken Nilüfer
Belediyesi ile Siyah-Beyaz Yayınlarının ortaklaşa düzenledikleri “Nilüfer Kitap Günleri” Avrupa Kalite Ödüllü ilçemiz Nilüfer’de 28
Kasım – 7 Aralık 2014 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Öncelikle, her zaman sanatın ve sanatçının
yanında yer alan ve onlara destek veren Nilüfer Belediyesi’ne “Nilüferli Yazarlar” adı altında stant açtığı için, yazan arkadaşlar adına teşekkür etmek
istiyorum.
Şimdide buyurun
çadırımıza…
Şiddetli yağmurlarda bile su sızdırmayan çadırda ısınma
ve konuklara ikram edilen çay, kahve ve pasta ikramı son güne kadar devam etti…
Bize hizmetlerini sunan Bursa’nın ikinci kuşak Ülkü Pastanesi personeline de
ayrıca teşekkür etmek istiyorum.
Şair ve yazarlar panelde izleyicileriyle buluştuktan
sonra stantlarına geçip kitaplarını imzalarken mutluydular… İşte bunlardan “Ben dünyanın en akıllı insanıyım” iddiasında
bulunan Yazar Erdal DEMİRKIRAN, yanımızdaki standında komşusuydu. Kitap
başlıkları bana sıra dışı gelmişti. “Sadece
Aptallar 8 Saat Uyur” , “Sen Şimdi Gideceksin Ya, Cehennemin Dibine Git!” , “Sadece
Başbakan Okusun”, “Parayı Bulduğun An Alayını”
gibi kitapları ilginçti. Elinde getirdiği bir tomar kitabı stanttaki
arkadaşlar adına imzalamasına da mutlu olmuştuk. Bizlerde ona kitaplarımızı
imzalayarak tanış olmuştuk. Bana verdiği
kitabın arkasını çevirdim, şunlar yazıyordu: “Sevdin mi Mecnun gibi sevip düşme çöle / Sevdin mi Ferhat gibi sev hiç
olmazsa / git dağ del, su getir köyüne de aşkın bir işe yarasın…”
Biliyorsunuz birçok insanın yazgısı da, göç… Uğrunda sevdalar ve ülkeleri terk ederiz…
Nice evlerin kerpiçleri arasına bıraktığımız anıları bombaların gürültüsü
ardındaki kayboluşa mecburen teslim ederiz. Yeni umutlara ve ürkekçe baktığımız
bilinmeyen diyarlara yalın ayak ve sırtımızda hastamızla gelip, kaynaşırız… İşte iki ülke, birisi Türkiye,
diğeri Yunanistan… Yıllarca siyasiler bağrışmaları arasında birbirine düşman
bellediler… Ama iki yakanın halkı, aldırış etmeden “Barış”a kadeh tokuşturup,
sarıldı, koklaştı… Ve bir şehir; hem de
özel… Atamızın doğup, büyüdüğü “Selanik”
Standımızda birlikte bir haftamızı
paylaştığımız Öğretmen Emeklisi Yazar Mehmet ÖZCAN’ın “Selanikli” adlı kitabında Egenin iki yakasını öylesine akıcı
anlatmış ki, okuduğunuzda sizlerde duygulanacaksınız…
Şimdilerde zeytin ağaçlarının talan edildiği bir ortamda
zeytin denilince akla ilk gelen yer neresidir? Deseler. “Gemlik” öncelikli bir
ilçemizdir. Gemlik’e yol aldığınızda bir tabela ile karşılaşırsınız. Büyük
tabelada; “Gemlik’e doğru denizi
göreceksin sakın şaşırma!” yazısını okur okumaz, sizde şaşırmayın! Bir anda
çarşaf gibi denizin ışıldayan parlaklığı üstündeki martıların uçuşunu görürsünüz. İşte Gemlikli Yazar arkadaşımız Ümit MURAT’la
tanıştık. Kitaplarımızı birbirimize
imzaladık. “Esaret –Artık Yarın Yok- adlı kitabının girişine; “Esareti okumak patika yolda çırakla dolaşmaya benzer. Çıraksız çıkmayı
göze alabilenlere…” diyordu…
“Nilüferli Yazarlar”
standına genç bir kız yaklaştı. Nilüfer’de oturduğunu ve şiir severlere
kitaplarını imzalamak istediğini söylediğinde kendisine bir bölüm ayırıp
yanımıza misafir ettik. “Bir Nefes Gibi”
adlı kitabının üstünde “Esra Özlem DÖKMEN”
yazıyordu… Okuduğum şiirleri çok hoştu… İçinde, aşk, sevgi, ayrılık, hüzün, kısacası şiire dair her şey vardı…
Etkinliğin son saatlerinde okuduğu şiirleri, oldukça alkış almıştı. “Eyvallah” adlı
şiirinin de şarkı sözü olacağını söylüyordu. İşte o şiirinden birkaç satır: “Dolambaçlı yollardı, içinden geçtiğim/
Sigaram değil bedenimdi/ Gömülen küllüklere/ Gardımı armağan etti hayat…
Sıfıra vurulmuş
saçları, siyah kaş ve bıyıklı genç Yazar Keremay ATA’yla, “Mor Gözdeki Hüzün” adlı öykü kitabımı karşılıklı imzalayıp
birbirimize verirken sanki iki ülke protokol evraklarını birbirine veriyor
gibiydik. (!) Dost yazarımız “Derin Darbe
Trol” adlı kitabının önsözünde: “İnsan
bazen hayatında sürprizlerle karşılaşabilir ve hiç ummadığı bir anda tahmin
edemeyeceği bir yaşantının içinde olabilir. Murat’ta bu sürprizler serüvenine
kapılanlardan biriydi sadece… Aslında onu bu olayların içine iten, babasıyla
balık tutma hayaliydi…” derken kitabının
sinema tadında, soluksuz okunabileceğinin de garantisini veriyordu…
Etkinliğe sponsor olan Siyah Beyaz Yayınları standına
konuk yazar Halil CANDA’da elinde “Semerkand’da Aşk” kitabıyla standımıza
geldiğinde tanıştık. Yine kitaplarımızı karşılıklı imzaladık. Kitabını
inceleyip, arkasını çevirdiğimde, “Haksızlığın
üzerinden bin yıl bile geçse adalet yerini bulacak, adaleti Tanrı sağlayacak…”
diye yazıyordu. Satırlardan sonra kulağım birden çınladı… Çadıra yayılan ses: “Zarrab!
Zarrab!” diyordu… (!)
“Nilüfer Kitap Günleri”nin son gününde Bigalı bir yazar
Sebahattin ONAY’ın kitabında “KIRMIZI UMUT” yazıyordu. Yazarımızın elleri
nasırlıydı. Belli ki toprakla uğraşıyor ve yoğruluyordu… Terleri damla damla
satırlarına yansıyordu. Kitabından bir bölüm açıp okumaya başladı: “Sevgiyi gözlemlerken düşündüm. Tatlı su
aydınlarının yaptığı gibi, sadece bağırıp, yakınmak yetmiyor. En doğrusu değil
mi? ‘KARANLIĞA BİR MUM YAKABİLMEK’ soluklandığında yazar sözlerini şöyle tamamladı:
“Ben, toprak aşığıyım, okuma ve yazma
sevdalısıyım. 1996 yılında Kültür Bakanlığı ve halkın desteği ile Koruoba Halk
Kütüphanesinin işleyişini sağlayarak, halkına okuma sevgisini aşılamaya
çalıştık”
Şimdi de sizlere sırasıyla üç şairden bahsedeceğim. İkisiyle
“Nilüferli
Yazarlar” standında etkinlik boyunca birlikteydik. Mühendis Ali Rıza KOCAKAYA, “Mühendisin Aşkı”
kitabından bir mısrayı sizlerle paylaşayım: “Verdiğin
umutları tuğla/ Sana bağlılığımı/ Harç olarak kullandım/ Ördüğüm duvar üzerine/
Sıva ettim güzelliğini”… Standımızın
diğer şairi BUYAZ Derneğimizin üyesi Gülsüm IŞILDAR, dokuz yaşında kız kardeşiyle
olan dünyasını anlattığı 12 öykülü “GÜLOŞ” adlı kitabını öğrencilere
imzalarken çok mutluydu. Yalnız hikâye mi? Ne sözler, ne sözler… İşte bu sözler
mayalandı ve “Söz/mayala/yan” oldu…
Şairimiz bakın aynı adı taşıyan şiirinde hangi duygular içinde: “Baktın erittin/ Mermerlerimi/ Dokunup
titrettin/ İncecik tellerimi/ Gittinde tükettin/Kalacak yerlerimi/Bırak/Soğuk
sularda/Yıkanan düşlerimiz/Arayıp dursun birbirini /Tortularımdan/Kazı
kemiklerini…”
Ve bir bayan şairle son gündeyiz… Adı, Bahar Arslan KIZILTAN Etkinlikte ay gibi güzel
yüzü, sıfıra vurulmuş saçları ve siyah gözlerinde yaşam parlıyordu… Kunguru
Yayınları’ndan çıkan kitabının ismi “Avazın
Çıktığı Kadar Bahar”dı. Kitabın arkasını çeviriyorum: “Öyle bir dünya olmalı ki, bu dünya bayım, insan yalnızca sevişirken
ölmeli…” diyordu…
Ne dersiniz?
Arkadaşlarımızın kitaplarını internet ortamında bulmanız
mümkün… Aşksız, sevgisiz, ilgisiz ve en önemlisi de kitapsız kalmayın…
Keyifli okumalar…
Ertuğrul Erdoğan
Aralık 2014/Bursa
www.erdoganlaedebiyat.com