Ülkemi bir baştan başa gezerek adaleti
arayacaktım. Aracımın suyuna, yağına, lastiklerine baktırdım. Bir de cebimdeki
paraya… Tüh Allah kahretsin! Zorunlu Trafik Sigortası’nı unutmuştum. Bitmesine
birkaç gün var. Bir araştırma yaptım. Geçen sene yatırdığım sigortanın iki
misli pahalılaşmış. Daha yola çıkmadan
adaleti bulamadım! Bir gecede Ankara’nın meclisinden çıkıvermiş, sonrada
Beştepe’deki sarayda onaylanıp Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiş! Girmiş girmesine de emeklisi sızlana sızlana,
zengini de güle oynaya aynı pirim tutarını
kuzu kuzu ödüyorlarmış! Ne bir
protesto var! Ne de bir sezeriş! Hem
olsa ne olacak ki? Birkaç kişi toplandığında biber gazlı, TOMA’lı polisler, hak
arayanların başına üşüşmeyecekler miydi? Daha yola çıkmadan adalet
kayboluvermişti. Neyse, prim tutarını sızlanarak ödeyip yola çıktık. İstanbul trafiği kalabalık, aracımın önüne
dansöz kıvraklığındaki makasçıları ve yayalara yanan kırmızı ışıklarda
araçların önüne fırlayanları kontrol
ederek Fatih İlçesi’nde biraz dinlemek istedim. Bir de ne göreyim. Park ettiğim
yerde aracına yaslanmış birisine iri yapılı bir adam boksör gibi bir yumruk
çakmaz mı! Yumruğu yiyen genç yere yığılıp kaldı. Yumruk atan “Öldü mü?” diye baktı. Sonrada
uzaklaştı. Gerekçe, “Neden oruç ayında sigara
içiyorsun?” Sonra duydum ki, Ufuk T.
denen o şahsı polisler yakalamış ve karakoldaki işlemlerinden sonra serbest
bırakılmış. Yumruğu yiyen genç mi? O da dokuz gün komada yaşam mücadelesi
vermiş…
“Hay
Allah!” İslam sabır ve hoş görü dini değil miydi? Şöyle bir düşündüm de, bu
yumruğu atan iri yapılı zat, akşam olduğunda televizyon karşısına oturup
iftarın açılacağı saatlere yakın hiç mi televizyonda bir film seyretmeyecekti?
Orada sigara içen birisini gördüğü zaman yanındaki küllüğü kaldırıp televizyonuna
fırlatabilecek miydi? Veya iftar programından önce yayınlanan programlarda o
lezzetli yemekleri görüp sunucuya da o şiddetli yumruğunu çakabilecek miydi?
Neyse
biz yolumuza devam edelim. Adalet belki de ülkemizin en ücra köşesinde
gizlenmiş olabilirdi! Radyomdaki klasik
müziğin namelerinde yol alıyorum ama şehrin içindeki ara sokaklar, otobanlar
gibi değil. Çukur… Direksiyonu bir sağ bir sol yapmaktan helak oluyorum. Ya amortisörler? Şimdiden tamircilerin ellerini
ovuşturduklarını görür gibiyim! Haber
saatine birkaç dakika var. Kanal değiştiriyorum. İlk haber, 17-25 Aralık Rüşvet ve Yolsuzluk
operasyonunda yakalanıp sonrada aradığım adaletin dama taşlarıyla oynanması sonucu
serbest kalan ve Cari açığımıza katkı veren İranlı İş Adamı Reza Zarrab’la
ilgiliydi. Haberde, Zarrab’ın ABD’de
tutuklanmasından sonra bir gecede “Kişisel Verilerin Korunması Kanunu”nun
meclis genel kurulundan geçtiği belirtiliyordu. Gerekçesi ise; kişisel
verilerin yurt dışına aktarılması ülkemizin ve ilgili kişilerin menfaatine
ciddi zararlar verebilirmiş!
“Öküzüm
düştü torbadan gördün mü?” diye devam
eden türkümüzü çok severim. Torba dedim de aklıma bizim meclisteki “Torba Yasaları” geldi. İçine pazardaki
ürünler gibi ne koyarsan koy doluyor!
Birkaç halkın menfaatine olan kanun yanına, iktidarın rejimle ilgili
değiştirmek istediği maddeleri de şak diye koyabilirsiniz! İsterse muhalefet tümüne itiraz etsin
bakalım! Ertesi günü yandaş medya hep birlikte anlaşmışçasına, “Bakınız sizin lehinize olan kanunları bile
istemiyorlar!” diye abartılı haberleri verip iktidar lehine oy
devşiriciliği bile yaparlar!
İstanbul’dan
çıkıp otoyola giriyorum. Hoop karşıma bir gişe!
Yanlış yola mı saptım yoksa?
İstemeyerek de olsa ücretli yola sanırım yanlışlıkla girmişim! Artık
kuzu kuzu gişeye yaklaştık. Cebime bakıyorum. HGS denen kart yok. Birkaç onluk
çıkarıp gişeye ödüyorum, ödemesine de aracın benzin göstergesi de yerinde
durmuyor ki, ha bire aşağıya doğru kayıp duruyor! Yol üstündeki pompacı maliye
memurları birazdan canıma okuyacaklar! Memurlar dedimse, aklıma öyle
protestolarda hemen biber sıkan ve TOMA’ları halkın üstüne süren polisler
gelmedi! “Kanunsuzlar” adlı film
geldi. Bu filmde, Londra’da kontrolsüz sokaklarda suçlular neredeyse kendi
hallerine bırakılmışlar ve kanunlar rafa kaldırılmıştı. Irak’taki görevinden
dönen emekli paraşütçü Danny Biyant, ülkesini bıraktığı yerden farklı görünce
sarsılır. Ve harekete geçer. İyiyle kötü arasındaki dengeyi çözmeye kararlı bir
grup insanı toplar ve günahkârlara, adaletten kaçanlara hadlerini bildirmeye
karar verirler. Bu ilginç filmi izlemenizi tavsiye ederim.
Otobanda
arabalar vızır vızır… Çevreme bakıyorum ıssız görünümde. Radyomun kanalını
değiştiriyorum. Bir haber! Balıkesir’in
Edremit İlçesi’nde 24 yaşında Ersa G. Boşandığı eşi tarafından bebeğinin gözü
önünde bıçaklandığı ve kadının öldürülmeden önce devletten koruma talep ettiği,
ancak polisler bir defalığına koruma vermişler ve ‘bir şey olursa 155’i ararsınız’ demişler. Eski eş, boşandığı
karısını kaçırıp tecavüz ettiği için kadın, savcılığa şikâyet etse bile, eski
koca denetimle serbest bırakıldığını işitince, insanın “Adalet nerede?” diyesi geliyordu!
Adalet
neredeydi? Neden suçlular karakollarda
veya çıkarıldıkları savcılıklarca serbest bırakılırdı? Hatta bırakılanlar bazen Bakan
Yardımcılığıyla ödüllendirilirlerdi?
Yoksa kanunlarımızın boşluğundan mı yararlanıyorlardı? Yasalar,
gerçekten bir ülke içinde yaşayanlar için eşit miydi? Yoksa kişilerin
işledikleri suçlar; iktidara yakın veya uzak görüş olarak mı değerlendiriliyordu? Yasalar,
toplumun genel kabul görmüş ilkelerine göre mi, yoksa iki dudak
arasından çıkacak akıl dışı bir güçten mi kaynaklanıyordu? Aradığımız adalet kimine göre hakkın
gözetilmesi ve yerine getirilmesiydi. Bu genel kabul görmüş bir kavramdı. Eski
düşünürlerden Platon’a göre Adalet, en yüce erdemlerden birisiydi ve insanla
devletin temel davranış kaidelerindendi. Yine Yunanlı ünlü düşünür
Aristeteles’e göre de, Adalet, herkese eşit davranmak adalet için geçerli
değildi. Bir hukuk düzeni güçsüzleri savunduğu ölçüde adil olabilirdi. Bunun
için Adalet çalışanlarının siyasal yapıdan etkilenerek değil, eşitlik ve
bağımsız adalet ilkeleri yanı sıra, dünya insanlığının norm aldığı kurallara
göre baktıkları davalarda karar vermeleri önemlidir. Bunun için, hukuk insanı, hem maddi hem manevi hem de vicdani
sorumluğunu içinde hareket etmelidir.
Adalet
mi? Şimdilik Kaf Dağı’nın ardında Anka Kuşu’nun kanatları ardında mı, gizli dersiniz…
Adaletli
günler dileğimle…
Ertuğrul Erdoğan
07 Temmuz 2016/Bursa
Not: Yazı kurgusal olarak yazılmıştır…
Yazarın
Önceki Yazısı