Nerden Nereye-2
Değerli
Kızım;
Allah’ın inayet ve keremi; Allah’ı
seven ve sayan kulları üzerine olsun. Tedavisi ve tamiri mümkün olan kullarına
hidayet ve nusreti ulaşsın… Zalim ve zorbalıkta ısrar edenleri de Allah onlara
layık olduklarını versin…
Bu
mektubumda da Türkiye’nin bu günlerine dair olan fikir ve düşüncelerimi yazmaya
devam etmek istiyorum. Ümit ederim seni fazla sıkmış olmam…
Bütün olumsuz propagandalara,
öğretilen asılsız tarih bilgilerine rağmen, bu coğrafyalarda ve halklarında
Osmanlıya karşı hala büyük bir sevgi ve hayranlık var. Olumsuz değerlendirmeler de, giderek etkisini
yitirmektedir.
Bu gün Türkiye genel teveccühe
sahip, güçlü ekonomisi ve orduya sahip bir ülke olarak görülmeye başlamıştır.
Uzun süre ilgisiz kaldığımız ve göz ardı
ettiğimiz Ortadoğu, Balkanlar ve Orta Asya ile olan bağlar, yeniden tamir
edilmekte, iğneden ipliğe yeniden gözden geçirilmekte, sökükler dikilmekte,
yırtıklar ise yama yapılmaktadır. Ekonomik, siyasi ve diplomatik bağ yeniden
kurulmaya çalışılmaktadır.
Değerli Kızım;
Birilerinin Türkiye’yi top-model bir
ülke olarak sunmaya kalkmalarını dikkate almamalı, aksine komşu-akraba ve dost
ülkeler olarak, ilişkiler geliştirilerek sürdürülmelidir. En yakın komşularımızla
bile kanlı-bıçaklı yapılmamız bir İngiliz siyasetinin bir ürünüydü. Bu güne
kadar; en yakın komşularımızla en büyük problemi yaşayıp, en az ticareti
yaptık. Osmanlı bakiyesi akrabalarımızla bile olan ilişkilerimizin üzerine, bir
daha yeşermesin diye kezzap suyu döktüler.
Her türlü baskıya, ihanete ve
vurulan prangalara rağmen Türkiye, her geçen gün biraz daha kendine gelmeye, bu
ayak bağlarından tek tek kurtulmak için büyük bir çaba ve gayret
sergilemektedir.
Bizler ki Türk, Kürt, Çerkez, Boşnak
ve Arnavutlarla akraba olduk. Aynı cephede savaştık ve birbirilerimizle et ve
tırnak gibi olduk. Akrabalarımıza ve onların devletlerine ilgisiz kalma
lüksümüz yoktur. Ayrım yapmadan sahiplenmek ve tamamen dertleriyle ilgilenmek
durumundayız.
Afrika ülkeleriyle ticari ve
diplomatik ilişkilerde ciddi ilerlemeler olmasına rağmen, Türk cumhuriyetleriyle
hala sıkıntılı ve buğulu fulü bir ortamdayız. Bu ilişki ve bağlar asla yeterli
değildir.
Bizler
ilgisiz ve duyarsız kalsak da olaylar gelip bizi bulmaya devam edecektir. Geçmişimiz
bizi daha aktif olmaya, daha duyarlı olmaya ve daha çabuk çözümler üretmeye
itmektedir.
Değerli Kızım;
Türkiye dış politikada kendine yeni
hareket alanları açmaya devam etmelidir. İç bütünlüğünü sağlamış, ekonomisi
güçlü bir Türkiye, bölgesinde ve dünyada daha çok üstünlük sağlayabilir. Her an
sürprizle yaşayan bir ülkenin, uzun soluklu hedeflere yürümesi imkânsızdır.
Her ne kadar Rus, Avusturya-Macaristan
ve İngiliz imparatorlukları da Osmanlı İmparatorluğu ile birlikte yıkılmış ise
de, çekildikleri ülkeler ile siyasi anlaşmalar yaparak çekildiler ve
ilişkilerini de hala aynı oranda sürdürmektedirler. Osmanlı ise köküyle
birlikte yıkılmış, bir teşbihin taneleri gibi darmadağın edilen ülke ve topluluklar,
kaderin diğer adıyla Batının olmayan insafına/insafsızlığına terk edilmiştir. Her
ülke bir pakta savrulmuş, başka güçlerin hâkimiyeti altına sokulmuştur.
Diz çöktürülmemize, dişlerimizin sökülmesine
ve batılılara benzeme çabasıyla telef olmamıza rağmen, Batılılar hala Türk
korkusunu üzerlerinden atabilmiş değillerdir. Ruhumuza kezzap döküldü.
Kimliğimiz ve karakterlerimiz değiştirilmeye çalışıldı. Türk-İslam varlığımıza,
medeniyetimize ve eserlerimize sistematik bir imha projeleri uygulandı. Osmanlının
ruhunu ve bedenini ayakta tutan temel dinamikler yerle bir edildi. Beynimiz ve
sinirlerimiz kontrol altına alındı.
Değerli Kızım;
Bizi biz yapan değerler hafızamızdan
silindi. Akrabalıklarımız tahriş ve tahrip edildi. Kimlik ve kişilik
bunalımlarına itildik. Kendimiz olmaktan
çıkartıldık. Yönümüzü kendi değerlerimizi inkâr ve tahkir pahasına Batıya
döndürüldük. Kılık ve kıyafetimizi, kültür değerlerimizi ve yaşam biçimimizi
Batının kültür ve yaşam biçimine göre yeniden dizayn edilmeye mecbur edildik.
Batılılar bu millet tükenmiş ve
bitmiş haline rağmen, Çanakkale’de Türklerin neler yapacaklarına şahit oldular
da savaşmaktan kaçındılar. Onlar çekilirken de canımıza okuyarak, ruh yapımızı
allak bullak ederek, sinirlerimizi gererek, hafızamıza format çekerek gittiler.
Ruhumuzla bedenimizi birbirinden ayırarak, her birimizi ayrı bir dağın ardına
attılar. Bizi kendi içimize hapsettiler.
Dün aynı bayrak altına yaşadığımız
kardeşlerimizi bizlere düşman ettiler. Batılı ülkeler kardeşlerimiz ile çatır
çatır ticaret yapıp sömürürken, bizler bir şeyler bulaşır korkusuyla bizler
biraz daha uzak durmaya çalıştık. Diyaloğu kopardık, akrabalıkları unuttuk.
Aramıza aşılmaz duvarlar ördük. Onları ise Batının vicdansızlıklarına terk
ettik.
Değerli Kızım;
Bu
gün Türkiye’nin bu kıpırdanmasından ve açılımından, Türkiye’de derin yapının
kurucuları ile içerideki taşeronları rahatsız olmaktadır. “Türkiye Batıdan
uzaklaşmakta, eksen kayması yaşamakta” diyerek yaslandıkları duvarı korumaya
çalışmaktadırlar.
Dün Türkiye’nin gereğinden fazla
büyütmeye çalışan ve dışa açan, Abd ekseninden Rusya’ya doğru yelken açan
Menderes’i ipe göndererek bu millete gözdağı verenler de Batılı müttefiklerimizdi.
Şimdi de yeni açılımın sahiplerini yok etmek için her türlü gayret, çaba,
tahrik ve şiddet içindeler. Türkiye’nin ayaklarındaki prangaları kırmaya
çalışan Özal’ı da müttefiklerimizin kurduğu derin yapının çarkları arasında
hayatıyla ödedi.
İlk etapta Türkiye batıdan kopmadan,
teslimiyet ve vesayet içine girmeden ilişkilerini sürdürmelidir. Kendi odaklı
birlikler ve paktlar kurmalıdır. Türkiye gereksiz ve sebepsiz yere, ABd-İsrail
ile didişmeden, olumsuz dil üreterek ilişkiler sıkıntıya sokmadan büyümeye ve
güçlenmeye devam etmelidir. Enerjisinin tümünü onların oyun ve tezgâhlarına
harcayarak zamanını heba etmemelidir.
Türkiye Batının ve ABd’nin çürüyen
insani ve bedeni yapısını bir fırsat bilmeli, kaybettiği yılların telafisine
çalışmalıdır. İki asırdır özünden uzaklaştırılan, hafızasına format çekilen,
melekeleri unutturulan, faziletleri suç sayılan bu millet yeniden kendine
gelmekte ve dinamiklerine dönmektedir. Korkulan eksen kayması değil, Türkiye’nin
kendine gelmesidir.
Değerli Kızım;
Kendi halklarına rağmen kurulan
her ülke, kırılgan olmaya mahkûmdur. Dış güçlerin müdahalesine açıktır. Türkiye
coğrafya avantajlarını kullanmalıdır. Türkiye’nin iç kapışmaya ve gelişmeleri
arkadan izleme lüksü yoktur. Tarihin kendine yüklediği sorumlulukları bilir
ise, güçlü bir devlet olur ve bu tarihi mirasa da sahiptir.
Türkiye Batının etki alanından
kurtulmadan asla büyük devlet olmaz. Batı çökmeye başlamıştır. 20-30 yıl içinde
ortada; ne AB projesi kalır, ne de ABD’nin büyüklüğü kalır.
Türkiye’nin güvenlik sınırı Musul’dan-Şam’dan
ve Kosova ve Tuna Boylarından başlar. Bu coğrafyalar üzerinde etkili olamaz ve
buralardan uzak kalır ise Anadolu’nun güvenliğini sağlayamaz. İki yüzyıldan bu
yana İngilizler; Kürt-Türk çatışması üzerinde çalışmakta, projeler üretmekte ve
paralar akıtmakta, ayrıştırma yapmak için hiçbir masraftan kaçmamaktadır.
Türklerin ve Müslümanların en sinsi
ve en azılı düşmanı İngilizlerdir. Siyonistler ise tüm insanlığın düşmanıdır.
Kürtlerle
çözemediğimiz problemler ancak, başkalarının istismarına yarar. Bin yıllık
akrabalık arasına fitne sokulmaya çalışılmaktadır. Türkiye güçlü ve etkin bir
ülke olmak istiyorsa, vatandaşı olan Kürtlerin problemlerini çözerek yoluna
devam edebilir.
Değerli Kızım;
Yeryüzünde halklarıyla bütünleşen ve
uyumlu olan bir tane İslam ülkesi yoktur ve buna Türkiye’de dâhildir. Türkiye kendi
halklarıyla barışmak, yaptığı yanlışlar için özür dilemek, yaraları sararak;
dışa karşı iç birliği sağlayarak ayakta kalabilir ve ancak öyle büyük devlet
olma yolunda yürüyebilir.
Söylenecek çok söz var ama birazını
da bir sonraki mektuplara bırakalım da seni de o kadar çok yormayalım. Allah bizleri
sevsin ve korusun… Allah’ın güç ve kudreti bu asil milletin üzerinde olsun…
Seni
seven adam/yani baban…
Ant-121214