Issızlığımın arzında
sunuma çıkan duygularım alabildiğine bakir ve bir o kadar yalın. Öncesinde
olmadığı kadar seyri ayrı bir âlem yankısı bir o kadar gürültülü duyulmasa da
dışarıdan. Tüm o dış sesler değil mi ritmi bozan, kanımı donduran.
Tırnak arasında iç
çekişlerim fazlasıyla sırnaşık medet umarken. Neyden ya da kimden esinlenebilir
ki haricinde tek gören ve duyan tüm gücüyle esen ve tutan tutanaksız ve ıssız
kıyılarda.
Denemediğim ne kaldı
ki… Randımanı fazlasıyla düştü ve çöktü. Fi tarihinde başlayan bir yolculuk
notaların ezgisi ve yağmurun sesi ile kaynaşan. Fazlasıyla katı ve kesif bir
sessizlik put kesilmiş tüm o varlıklar zabıta geçerken. Gaipten gelen seslere
dahi meftun olmuşken arşın kaçıncı katı kim bilir yükseldiğim. Görmezler, duymazlar
derken haykırır ve sorarım:’’Neden? ‘’
İlahi bir işarete vakıf
olmak iken tek dileğim elimden çekip alınan neşem.
Öncesi ve sonrası…
Neyin kim bilir?
Ya gerçek ve yalan
arasındaki o ine çizgiye ne demeli? Fark eder mi ki… İnanmak istedikten sonra
artık içimde tek şüphe dahi yok tüm o imgelerin yanıltıcı tezahürüne.
Kırık bir bardağın
parçalarını nasıl özenle topluyorsam aynı ahenkle tutuyorum hayatı bir ucundan.
Yanılmak, yalanlara sarılmak değil niyetim tüm o farkındalığıma rağmen. Bedeli
ne olursa olsun sunulan yaşama hakkımı son güne kadar kullanacağım gülmeye
yeltenmesem dahi. İsrafı yaşların varsın mubah olmasın. Sözüm ona sarf edilen o
hileli dostluklar istediği kadar alıcı kuşlar gibi dolansın başımda. Sırça
köşkümün içinde yaşar giderim nihayetinde.
Bilmez miyim nedir
aslolan… Görmez miyim karanlığın hibeli varlığını el yordamıyla ilerlerken.
Işığın vardiyası çoktan bitti ve çekildi kenara, sığındı izbelere. Değişmez
kaideyi kaçıncı tecrübe edişim. Kaçıncı kapılışım esen rüzgâra bir türlü
devinimine engel olamadığım. Yadırgayan, kınayan ve yaralayan her bir varlığa
bir o kadar teşekkür borçluyum tevekkülün bir uzantısı olarak. İpotekli aşklar
nazarımda korunaklı dünyamın bir savı dahi olamazken rest çektim hayata.
Sayıları çoktan saldım boşluğa.
Kelimeler ise yoldaşım. Belki bir yaşındayım belki bin. Nasıl da izafi
örselenmiş ruhum kanarken asla da telaffuz etmeye razı olmadığım tüm o
kırgınlığım.
İsteklerim olsun
sevinçlerim olsun bir çiy tanesi gibi erirken dilimde ve öğütülürken ruhumda
tümleyen üzünç değil mi nirengi noktası bir o kadar asil ve dirayetli…
Feraseti, edebi,
bilgiyi destur edinmişken kâinatın gizemi beni içine çeken. Ne akıllarda bir
soru ne içimde tek bir şüphe… Ne sarf edilen ve tahakkuk eden söylemler gıybet
ile karışık ne de ayıbı, yalanı dış âlemin. Mesul olduğum tek bir benlik
başlangıçtan güne uzanan ve gittiği yere kadar.
Hükmedemem hükmedilemeyeceğim
kadar.
Yalanlara da inanırım
yalan söylemesem de.
Karanlığa da düşer
yolum karartmasam da yüreğimi.
Ölürüm binlerce kez
yeniden doğmanın şevki ve rahmeti ile.
Emeklerken kaç kez
takıldım derken yürümeye başlayıp sayısız kere kapaklandım yüzükoyun. Varsın
yokuş aşağı yuvarlanayım elbet bakarım başımın çaresine. Işık ve iman iken tek
yoldaşım hep bildim ki; incitmemek edebin manasından ileri gelir. Bu yüzden
hiçlikse telaffuz edilen bin kez razıyım hiç olmaya nefret, kibir ve hasetten
uzak olmak adına. Fitne ateşiyle yakan bir zalim olmaktansa derviş ruhum yoldaş
olsun hiçliğe varmak adına Yüce Mevlana’nın zikrettiği üzere: ‘’Ben Allah’a âşık
olduğum an önce münakaşayı, sonra münazarayı, sonra konuşmayı kestim.’’ Yeter
ki tüm o afakî söylemlerden muaf tutulayım yanmamak ve yakmamak adına yanarken
aşk ile…