Temcit pilavı gibi tekrarlıyordu tüm yaşadıklarını hem de en baştan ve aralıksız. Dönemeci idi ne de olsa yaşadıkları nereye varacağını kendinin dahi bilmediği. Sabırsızca arşınlamaya başladı bekleme odasını aldırmaksızın bekleyenleri. Nohut oda bakla sofa ve bir o kadar sıcaktı o küçük daire topu topu iki odadan ibaret. Huzursuzluğu had safhada idi ister istemez kendini afişe edip söylenirken bir yandan. Bir saatten fazladır bekliyordu. Randevusuna sadık kalsaydı çoktan bitmişti işi

Bilindik bir hikâyesi vardı Nermin’in. Sevgi dolu bir eş ardından gelen bir ihanet ve birbirinden ayrı düşen bir kadın ve bir adam. Oysa nasıl da büyük bir aşk vardı aralarında tabii ki ilerleyen zamanlarda alışkanlığa geçiş yapan bir süreç…

Ne eksiği vardı kadının ne de gediği bilakis hoş bir hatundu. Kızıl kestane saçları, biçimli yüz hatları ve incecik fiziği ile hep güvenmişti kendine ta ki hastalıkla tanışana kadar. Önceleri çok önemsememişti sıkıntılarını ve gelir geçer diye de geçiştirmişti. Altı üstü nörolojik bir yıpranma payı vücudun verdiği isyan ve tepki. Oldum olası sağlık delisiydi hele ki annesini kaybettikten sonra daha da evhamlı ve paranoyak bir sürece girmişti. Kadıncağız ani bir kalp krizi ile kaybetmişti hayatını hem de hiç beklenmedik bir anda. Zaten her şeyin başlangıcı bu beklenmedik ve ani ölümdü. Akabinde süreç hep aleyhine işlemeye başladı. Vücudundaki her hareket hatta işlevsel ne varsa normal addedilen hep ama hep dikkatindeydi. Genetik olarak hastalığa yatkın bir vücut ve ölüm ertesi gelişen ataklar…

Kocası hiç umursamıyordu kadının yaşadıklarına ve sık sık da eleştiriyordu karısını bir yandan küçümsüyor tabiri caizse kafa buluyordu kadınla.

Doktorunun önerisi ile genç kadın kısa yürüyüşlere başladı akabinde sağlıklı addedilen ne varsa yemeklerine katıyor ve akla gelen her karışımı içiyordu. Ölüm korkusu iyice yer etmişti kafasında. Aldırmaz gözükse de kocası bayağı sıkılmaya başlamıştı kadının gel-gitlerinden. Mümkün mertebe eve geç gelip kadınla fazla vakit geçirmemeye bakıyordu.

Her ikisi de çocuk fikrine sıcak bakmamışlardı. Sevgilerinin bölüneceği korkusu bir yandan çocukları fazla sevmemeleri diğer yandan bir şekilde yaşantılarını idame ettiriyorlardı bir yandan birbirlerine duydukları sevgi ve saygı eski ritmini yitirirken. Belli bir sebebi de yoktu bu soğukluğun gerçi fazla sorgulamıyorlardı da. Normalde beraberce vakit geçirirken şimdi olabildiğince uzak kalıyorlardı birbirlerinden. Nermin iç dünyasına daldıkça adam da dışarıda daha fazla vakit geçirir oldu. Ya iş arkadaşları ile oluyor ya da tek başına saatlerce farklı mekânlarda oyalanıyordu. Sırf bir araya gelmemek adına adeta bir oyun geliştirmişlerdi adlandıramadıkları.

Üstüne başına daha özen gösterir oldu adam. Tarzını da oldukça değiştirmişti. Tam bir angaryaydı bu olanlar Nermin için. Baştan aşağı parfüm kokan ilgisiz bir eş üstelik destek yerine köstek olmaya başlamış. Bu da yetmezmiş gibi sürekli kadını eleştirip duruyordu. Gerek özensizliği gerek sağlık takıntıları gerekse bitmek bilmez şikâyetleri. Değil konuşmak dinlemiyordu bile serzenişlerini.

‘’Nermin Hanım…’’

‘’Evet.’’

‘’Doktor bey sizi bekliyor efendim. İçeri geçebilirsiniz.’’

Bir anda gerçek dünyaya döndü kadın. Meraklı bakışlarla onu süzenlere aldırış etmeksizin bir hışımla çantasını koltuktan alıp içeri geçti.

‘’Hoş geldiniz, Nermin Hanım.’’

‘’Ah, doktor bey nasıl içim içimi yiyor bir bilseniz.’’

‘’Sakin olun lütfen. Endişe edecek hiçbir durum yok ortada.’’

‘’Olmaz mı olmaz mı doktor bey. Şikâyetlerimi kaç kez anlattım size. Bitmek bilmiyor sorunlarım. Ne derseniz yapıyorum. Düzenli egzersiz ve tüm o karışımlar. Ama çarpıntılarım bitmek bilmiyor, inanın ki. Bir elektro mu çeksek. Ne derseniz? Kan sonuçlarını da çok merak ediyorum. Ya da tomografiye mi girsem yeni baştan. Gerçi üç ay oldu ama ne çıkar ki bir kez tarasalar vücudumu…’’

‘’Nermin Hanım rahat olun lütfen. Size güzel haberlerim var.’’

‘’Ciddi misiniz? Kolesterolüm kesin normale indi o zaman. Yoksa hormonlarım da mı normal? Sahi, şekerim kaç çıktı? Şeker yemeyi tamamen bıraktım biliyor musunuz. Tuzu zaten seneler evvel çıkarmıştım hayatımdan. Yoksa şu yürüyüşü günde üçe mi çıkarsam?’’

‘’Fazla yormayacaksınız kendinizi bundan sonra.’’

‘’Ölüyorum kesin ölüyorum. Söyleyin ne kadar zamanım kaldı?’’

‘’Altı ay, efendim. Altı ay sıkın dişinizi.’’

‘’Aman Allah’ım, o kadarcık mı? Biliyordum, biliyordum gidici olduğumu.’’

‘’Tam tersine siz bir yere gitmiyorsunuz tam tersine bir misafir geliyor.’’

‘’Ne misafiri? Alay mı ediyorsunuz siz benimle. Hem misafir filan da ağırlayamam. Ben size bahsetmedim ama eşimle yani eski eşimle evleri ayırdık. Daha doğru dürüst yerleşemedim bile yeni evime. Hem ev de çok küçük. Aynı sizin burası gibi. Ne misafiri doktor bey?’’

‘’İyi de söyletmiyorsunuz ki efendim. Hamilesiniz Nermin Hanım. Altı ay sonra da bebeğinizi kucağınıza alacaksınız.’’

‘’Bu nasıl olur ki? Biz eşimle boşanma aşamasındayız. Hem çocuk da sevmeyiz biz hiç hem de. Hele ki bu yaştan sonra ne çocuğu efendim. Yok, yok bir yanlışlık var. Bakın kaç yaşımdayım ben. Siz ciddi misiniz?’’

‘’Tetkikler bunu gösteriyor hanımefendi. Üstelik çok sağlıklısınız bile diyebilirim ufak tefek o semptomları saymazsak.’’

‘’Çok mu geç kaldım peki bebeği aldırmak için?’’

‘’Doğurmak istemiyor musunuz siz? Üstelik bunu eşinizle paylaşmadan böyle bir karara varmak ne derece doğru ve etik olabilir ki? Keşke eşiniz de gelseydi.’’

‘’O çok meşgul bir adam. Bildiğiniz gibi değil.’’ demeye kalmadan kadın gözyaşlarına boğuldu. Bir anda kaybetmişti kendini. Tamamen kontrolden çıkmış hüngür hüngür ağlıyordu durmaksızın üstelik. Yıllarca ertelediği bir karar nasıl olmuştu da gerçeğe dönüşmüştü. Üstelik kocası ile yolları tam da ayrılma noktasında iken…

Doktor kutudan kâğıt mendil çıkarıp uzattık kadına.

‘’Ağlayın doya doya ki çok normal bir tepki bu ve çekinmeyin de. İsterseniz kocanızla ben de konuşabilirim.’’

‘’Çok ama çok kötü bir zamanlama inanın ki çok müşkül durumdayım ben.’’

‘’Her evlilikte sorun yaşanabilir ama. Hem belli mi olur bebek fikri eşinizi de mutlu edebilir.’’

‘’Peki, her şey yolunda mı? Yani benim sağlığım ve bebeğinki…’’

‘’Her şey kontrol altında ve çok sağlıklı bir gebelik yaşıyorsunuz.’’

‘’Ben eşimle konuşur ve yeniden dönerim size. Her şey için teşekkürler. İzninizle.’’

Son defa baktı doktorun yüzüne çıkmazdan önce:

‘’Sahi, altı ay sonra mı anne olacağım?’’

‘’Bakın, annelik fikrine nasıl da bir anda alıştınız.’’

‘’İyi günler.’’ deyip attı kendini odanın dışarısına. Oldum olası sevememişti böylesi ortamları ama şükürler olsun ki sağlıklıydı ve üstüne üstük hamile.

Belli belirsiz gülümsedi. Bebek daha doğrusu ona ait bir bebek ama babasız büyüme ihtimali olan bir bebek. Kocasının sıcak bakmayacağını biliyordu hem yeniden bir araya gelmeleri neredeyse imkânsızdı. Sonuç itibariyle bir başkasına âşıktı adam üstelik yarı yaşında.

‘’Düşünme bunları şimdi. Tadını çıkar bu haberin sadece tadını çıkar.’’

Farkında olmadan sahiplenmişti bu bebeği ki bunu hiç de beklemezdi kendinden. Lakin gururu da el vermiyordu eşini affetmeyi. Bir araya gelmeseler bile anneliğine engel değildi ki bu sonuçta bebek sadece onun himayesindeydi en azından doğuma kadar. Doğumdan sonra da tek başına bebeğini büyütecek kadar hali vakti de yerindeydi. Olmadı kendine bir yardımcı tutardı ya da ablasını çağırırdı yanına bir süreliğine olsa bile.

Tüy kadar hafiflemişti bir anda. Ne korkular ne kaygılar vardı artık zihninde onu rahatsız ve tedirgin eden. Belli ki bebek gelmeden annesine yardımcı olmaya başlamıştı. Yaşadığı şu yarım saatte hayatı nasıl da değişmişti.

Her ne kadar açık dille kendine itiraf edemese de kocasına karşı hala bir şeyler hissediyordu. Yalnızlığı oldum olası sevmemişti hele ki evli kaldığı süre sonrası hiç de kolay olmayacaktı bu.

Tam araftaydı kadın tam da dönemeçte. Vereceği karar adil olmalıydı. Bir yandan da içi içini yiyordu. Nasıl kıyardı bebeğine? Ya doğurursa sorumluluğunu nasıl üstlenecekti?

Bir anda kendini sahilde buldu kadın. Derin düşüncelere dalmışken ayakları onu nereye getirmişti böyle. Nişanlı iken buluştukları çay bahçesine gelmişti. Son zamanlarda alışkanlık haline getirmişti bunu. Ne zaman ki çıksa yürüyüşe bir bardak çay içmeden bu mekânda eve gidemez olmuştu. Ama tek farkla… Çayına yarenlik eden kimse yoktu yanında.

Masalar bomboştu. Attı kendini en yakın masaya. Bir sigara yakacaktı ki kırdı sigarayı.

‘’Ne yapıyorsun sen, Nermin? Unutma hamilesin.’’

Fırlattı sigara paketini uzağa. Belli belirsiz gülümsüyordu bir yandan tıpkı kocasına ilk âşık olduğu o günlerdeki gibi. En çok da bunu severdi adam. O masum gülüşü iri gözlerinin dahi içi gülerken. Ve çocuk yanı idi adamın vazgeçemediği, o kahkahaları yerli yersiz.

‘’Keşke gitmeseydin keşke yanımda olsaydın.’’ demesiyle doldu gözleri bir anda.

‘’Hayır, hayır ağlamayacağım. Bu gün en mutlu günüm benim. Bu gün yeniden doğdum ben her ne kadar yanımda kimse olmasa da…’’

Hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı. Ne kadar oturduğunu dahi bilmiyordu kafasında binlerce düşünce dans ederken. Ama tek kişilik danstı bu. Ne anlatacağı biri vardı ne de annesi yanındaydı. Kalkmaya yeltendi ki bir gölge gördü yanı başında. Gayri ihtiyari irkildi ama burnuna gelen koku o kadar tanıdıktı ki…

‘’Sen, sen…’’

‘’Biz sadece biz, üçümüz. Var mısın?’’

( Var Mısın? başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 11.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu