Hangi yolun yolcusu olmak ise önem arz eden varsın binlerce yol olsun önümüzde uzayan ve varsın eşlik eden de olmasın… Bu kadar kolay mı bunu itiraf etmek ya da gerçek bir söylem mi. Nasıl önemli olmaz?

 

Tutanaklara geçirebilirsiniz aklınızdan tüm gerçekleri tabii ki cesaretiniz varsa.

 

Hadi, itiraf edin egonuzun nasıl da haşmetli olduğunu.

 

Keşke, ah keşke her şey bu kadar basit olsa ve keşke zaaflarımızı bir bir gözler önüne sersek ve azıcık gayret sarf etsek ortak noktada buluşmak adına.

 

Bırakınız zafiyeti bariz bir yanılgı yaşanmakta. Az ve öz kalmış bir avuç insanız nihayetinde sevmekten hicap etmeyen ve alabildiğine yalın ve adil. Gerçi adalet kelimesi çoktan yitirdi işlevini hem bireysel açıdan ve tüm o sosyal kabullenmelerin bir uzantısı olarak. Kim bilir ne çok hikayeniz vardır hakkaniyetin olmadığına emsal teşkil edecek. Cılız bir ses ne kadar çığırtkan olsa da sürü psikolojisi denen mefhum değil mi sizi aciz kılan. Bırakınız bilimsel yordamları ve istediğiniz kadar da entelektüel olun ve bir o kadar insancıl. Kimin ya da hangimizin gücü neye yetiyor ki. Yeter ki el birliği edenlerin geliştirdikleri bir taktik mazlumu köşeye kıstıran haklı olsa da. Ama her şeye rağmen payına düşeni yaşıyor ve ne biçilmişse.

 

Kolaysa irdeleyin tüm olumsuzlukları. İnanın ki işe yaramıyor ve yaramayacak da. İstediğiniz merciye gidin ve dile getirin şikâyetlerinizi hatta tüm detayları ile irdeleyin ve geçsin tutanaklara. Yetmez gücünüz inanın ki yetmez. Yine de ödün vermeyin asla doğru bildiklerinizden.

 

Bireysel bir açılım olmaktansa genel kabul görmüş kural ve ritüel. Sistem de aynı biçilen kaftan da. Yanlışlar hala yanlış ve doğrular zaten çoktan işlevini kaybetmiş.

 

Düzenin maliki de mağduru da olması gereken yerde. Ne siyasi açıdan ne de sosyolojik boyutuyla neyi değiştirmeye gücümüz yetti ki bu güne kadar. Her zaman için doğa kanunu üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor. Gücüne güç katan zaten esareti altına almışken zayıfı ve edilgeni.

 

Etkin ve yetkin bir yanda mağdur ve pasif kimlikler diğer yanda. Pasifize edilen onca insan aslında ne yanlışa mahal vermiş ne de aciz ama sadece sesini duyuramamakla mükellef kılınmış ezelden ebediyete. Tarihin tozlu sayfalarında kalmış başarı hikayeleri ne yazık ki seyrini çoktan değiştirdi. Güç emsali sadece maddiyat ve maskeler eşliğinde birbirini kandıran kimliksiz kimlikler. Örnekleri fazlasıyla mevcut her ne kadar itiraf edemesek de. Belki de bu yüzden söyleyecek sözün tükenmemesi belki de bu yüzden bunca güvensizlik ve belki de bu yüzden sindirilmişlik suskun ve esefle kınarken yanlışı eli kolu bağlı kalan.

 

Ne aşk olması gereken noktada ne güven hak ettiği değeri görüyor ne de güven telkin edilesi bir mefhum olmak adına gücünü ve etkinliğini muhafaza edebilmekte.

 

Bir, iki, üç de değil üstelik yaşanan hayal kırıklıkları ve alınan darbeler ister bireysel anlamda ister başka boyutlardan örnek verilse de sonsuza tekabül eden yoz ve aykırı emsaller bir o kadar engin ve hulasa.

 

Bu yüzden mi pes ettik yoksa bu yüzden mi çekiliyoruz kabuğumuza?

 

Bir yandan hayaller kuruyoruz ve hala tuğlaları dizmeye devam ediyoruz. Ve bir anda bir tekme ile yıkılıyor mabedimiz ve yerle bir ediliyor kırılgan, naif yüreklerimiz. Oysa dokunmaya kıyamazken kökünden koparıyorlar ve solduruyorlar düşlerimizi.

 

Yer bulamamak belki de ya da işgal edilmek ve yetememek yoksa yetinmemek mi…

 

Yetinirken kıymet bilinmemek kadar can sıkıcı ve telaffuz dahi edemezken ayan beyan ifşa edilen mahremiyet ve rencide edilen varlıklar. Varla yok arası ne çok seçenek olduğuna inansak da sonunda anlıyoruz ki her şey bir yanılsamadan ibaret. Nasıl ki güneş gözümüzü kamaştırıyorsa bir o kadar korkuyoruz güneşe bakmaktan. Oysa o kadar yakın ve sıcak ki ve o kadar bariz ki ışığı. Korkmak bu olsa gerek. Tekilden çoğula uzanan bir genelleme büyük ihtimalle yeniden mağlup düşmemek adına. Oysaki korkular değil mi üzerine gitmemiz gereken… Ne var ki o kadar çok üzerimize gelinirken iyice çekiliyoruz kabuğumuza.

 

Doğrular ve yanlışlar el ele vermiş ve halay çekiyor tuhaf olduğunu yadsıyamazken.

 

Korkular peş peşe ve hükmediyor varlıklarımıza yokluğa yol alırken.

 

Kavramlar karışmış birbirine, insanlar görmez ve duymaz olmuş. Yanılgılar diz boyu. Kıvamında iken duygular bastırılmakta bir parçamız olduğunu inkâr edercesine.

 

Nedir doğru? Nedir yanlış?

 

Öğretiler bile yitirmiş anlamını onca anlamsızlık anlam bulmuşken.

 

Anlam verdiğimiz ne varsa anlamsız ve terk edilmiş kıyıda köşede. İzafi onca seyrelti ve yok olmamak adına hala mücadele verirken. Kırılgan olmak bile bir suç iken yaşlar değil mi Yaratan’ın rahmeti. Her ne kadar görmezden gelinse de. Varsın paye versinler üzünçlerimize. Varsın hükmetme telaşı ile çiğnensin kimliklerimiz.

 

İsimler ve vasıflar mı önem arz eden yoksa kanıksanan doğrular mı kabul edilesi her ne kadar yok sayılsa da…

 

 

( Nedir Doğru Nedir Yanlış... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 10.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu