Sınır tanımaz, kanıksanan derinden ve meyletmek azdan çoğa, yoktan vara kısaca yoktan var eden İlahi Güce sonuna kadar vakıf olmak sonsuza tekabül eden o yolda.

 

Kıyıda köşede, hiçlikte çoklukta an ve an gitgide artan bir ivme ile kalp gözünü yöneltmek ve tefekküre dalabilmek…

 

Aşk… O efsunlu kelime ki sevginin en şiddetli hali. Nihayetinde Allah’a olan aşırı sevginin ‘’aşk’’ başlığı altında tümlenmesi hidayetle. Dünyevi sevgiler ve tüm o beşeri aşklar sadece basamaklarıdır çıkılan o yolun. Ulaşırken gerçek aşka kullandığımız merdivenlerdir kısaca.

 

‘’İnsan sevgisi’’ tabir-i caizse ‘’hümanizm’’ ve ilk kez Çiçero tarafından telaffuz edilen bir açılımdır akabinde 16. Yüzyılın sonlarına doğru daha yaygın mahiyette kullanılan bir tanımlama.

 

İnsanı tek ölçü olarak merkeze oturtan dolayısıyla din ve Allah inancını tamamıyla dışlayan bir görüş kısaca. Bu bağlamda ateist, materyalist ve Marksist akımlar kendilerini hümanist olarak vasıflandırmışlardır.

 

Bu bağlamda gönlü Allah aşkı ile dolu olan ve topluma yansıyan bu aşk sayesinde problemlerin çözülebileceğine kanaat getirmiş olan Mevlana’yı hümanist başlığı altında nitelendirmek yanlıştır. Zira temelinde ‘’ilahi aşk’’, ‘’gerçek kulluk’’ ve fazlasıyla ‘’hoşgörü’’ bulunmaktadır.

 

Mevlana’nın lügatinde ilk sırada yer alan aşk, hayatın özü ve aslıdır diğer bir deyişle kâinatın yaratılış gayesidir. Varlık âleminin yaratılmasındaki tek gaye Allah’ın peygamber Efendimize duyduğu sevgidir. Varlığın özü olan aşk ki aşkın en ileri noktası olan Allah aşkı ve duyumsanan sevgi tüm değerlerin, tüm varlıkların ötesinde çok üstün bir değere sahiptir.

 

Yaratılışın, gelişmenin ve büyümenin temel ve ana prensibi kısaca kâinatın sırrı yine ‘’aşk’’tır.

 

Yine, Mevlana’ya göre, aşk sayesinde insan ve Sonsuz Olan’la irtibat kurulabilmektedir. İnsan-ı kâmil olarak tanımlanan ve çözümlenen ideal insan bu aşkı benliğinde keşfedip sonuç itibariyle yaşayan ve yaşatan kişidir. Her bir mekân parçası, her zaman dilimi en az suya ve havaya duyulan ihtiyaç kadar insan-ı kâmile ihtiyaç duymaktadır. Ve kâmil insanların en kâmili sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’dır. İnsan-ı kâmilin en temel özelliği başkalarına faydalı olabilmek diğer bir açılımla her daim güzellik sergileyen, güzel gören, güzel düşünen, güzel işler yapan her daim İlahi Güç ile irtibat halinde olan ve mütemadiyen O’nu düşünen ve yaşayan kişidir.

 

Tüm insanlar yaratılıştan sonsuza uzanan yolda, özündeki sevgiye, huzura, güvene, sevgiye, barışa ve kardeşliğe hasret duyup tüm bu güzelliklerin özlemini çekmektedirler. Zira temiz vicdanlar her daim iyinin ve güzelin tutkunudur ve iyinin, güzelin arayışındadır.

 

‘’Gel, gel, ne olursan ol, gel!

İnançsız da putperest de olsan, gel!

Burası umutsuzluk dergâhı değil,

Yüz kere bozsan da tövbeni, yine gel!’’ (Rubailer, 23)

 

Mevlana’nın gönlünden süzülen bu çağrı ile tüm insanlık rengi, dini, dili ne olursa olsun yine bu ‘’dergâh’’a davetlidir muteber bir dil ve hoşgörü neticesinde. Kim olursa olsun ister ümidini kaybetmiş ister tövbesini bozmuş bu dergâh sayesinde yepyeni ümitlere nail olacaktırlar.

 

Yüce Allah’ın yarattığı âlemi ki bitki, hayvan ve insandan mütevellit tek bir bütün halinde gören ve kucaklayan Hz. Mevlana’nın çıkış noktası, hepsinin aynı Allah’ın yarattıkları olmasındandır. Ve bütün insanların yüreğinin derinliklerinde her daim Allah sevgisi nüksetmektedir.

 

Bir kutsi hadiste zikredildiği üzere,’’Gizli bir hazineydim, bilinmeyi arzu ettim, âlemi yarattım’’öylesine derin bir anlam muhteva etmektedir ki görünen o ki Allah-ü Tela sıfatlarıyla bilindiği takdirde aşk ile sevilebilir.

 

Dünyada biz insanların yaşadığı sevgiler netice itibariyle Allah aşkına dâhildir. İnsan, her şeyi ve herkesi sevdiği zaman Allah’ı da hakkıyla sevmeye başlar. Allah aşkına giden yol pek tabii ki gönülden geçer yoksa ne öğrenmeyle ne çalışmayla ne de uğraşmayla vakıf olunabilir bu İlahi duyguya. Kalbin üzerinden yürüyerek bu sırra eninde sonunda nail olunacaktır.

 

Manevi bir sarhoşluktur aşk ve asla da düşünülerek ulaşabilecek bir yol ya da amaç değil, hali ve vicdanidir.

 

Mevlana’ya sormuşlardır aşkın ne olduğunu ve şöyle zikretmiştir büyük düşünür:

‘’Benim gibi olunca anlarsınız.’’

 

İlahi Aşk’a eren ve dünya zincirini kıranların artık hiçbir korkuya müdahil edilmemesi yine Allah’ın bir hikmeti ve rahmetidir.

 

Sevgili Yunus Emre: ‘’Bana Seni gerek Seni:’’ demiştir ve o mecazi aşk gerçek aşka tekabül edip nihayetinde İlahi Aşk halini almıştır.

 

Âşıklara en çok yakışan hüzündür. Zira hüzün değil midir aşk yarasını taze tutan ve her daim hoşnuttur âşık hem yarasından hem de yareninden.(Şems-i Tebriz)

 

‘’Hayat bu, bir bakarsın, her şey bir anda son bulur.

Hayat bu, son dediğin anda her şey yeniden can bulur.’’ (Şems-i Tebriz)

 

 

 

 

 

( Kainatın Sırrı başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 16.01.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu