Babam masrafların fazla oluşundan dolayı, eve elektrik tesisatının döşenmesini hep erteliyordu. “Yakında elektriğimize kavuşacağız kızım” derdi ve devam ederdi: “Az kaldı…”. Allah’tan sokak lambaları döşenmişti ve ben akşam yemeğinden sonra her gün sokak lambasının ışığında derslerimin geri kalanını çalışırdım. Bu yüzdendir ki; nerede sokak lambası görsem kitap arar elim ve “Yeni bilgi” diye ses verir benliğim.
 
Babamın acentede çalışıyor olması, beklediğim zarfın diğer arkadaşlarıma nazaran bana daha erken ulaşmasına sebep oldu. O akşam bir şölen vardı evimizde. Birincilikle bitirdiğim okulumdan mezun olup, en yüksek puanla kazandığım öğretmen okulunda okumaya hak kazanmıştım. Bahçedeki çiçeklerin renkleri de eşlik etti bizim gecemizin renk cümbüşüne…
 
Sabahın ilk ışıklarıyla fırladım yatağımdan ve babamla merkeze inip, kayıt işlemlerimizi yaptık. Artık öğretmen okulu talebesiydim. Annem dikiş bilirdi, elinden her iş gelirdi. Formamı dikmek için gerekli kumaş alındı. Heyecanlıydım; hem de çok…
 
Biliyor musunuz? Aslında ben hep heyecanlı bir yapıya sahiptim. Bu da yaptığım her işten zevk almama önemli bir etkendi.
 
Hüsniye teyze, güzel haberi kutlama için kapıyı kırarcasına vuruyordu. Kapıyı açmamla beraber boynuma sarıldı. “Afferim kızıma afferim” dedi ve ayaklarımız bizi, dut ağacının gölgesinde heyecanlı bir sohbete doğru sürükledi. Annemde katılmıştı bize.
 
Çay suyunu ocağa koymak için eve ilerlerken, Mustafa’yı gördüm açık kalan bahçe kapısının ağzında. Kapıyla uğraşmıyordu bu defa; sabit bir duruşla, dikmiş gözünü bana bakıyordu.
 
-Mustafa iyi misin?
 
-Öğretmen okulunu kazanmışsın!
 
-Evet…
 
Yanına gittim. Bu çocukta beni çeken bir şey vardı. Belki kapıda açmak istediği pencerenin sebebini biliyor olmamdan kaynaklanıyordu bu yakınlığım; belki derin bakan gözlerinden… Ama çocuktu o; benimle çok ilgili bir çocuk…
 
-Bakıyorum kapıda pencere açmaya uğraşmıyorsun. Vaz mı geçtin yoksa?
 
Bakışı üstümde geziniyordu. Ürperdim. Bakışlarından gözümü kaçırmak için, yolun karşısındaki boş araziye bakmaya başladım; Mustafa konuşmaya devam etti.
 
-Babam cezaevinden çıkacak. Hafifletici sebeplerden suçu bir yıla indirilmiş. Son bir yılım var. Sonra ben de okuluma kaldığım yerden devam edeceğim ve seninle aynı şehirde yaşayacağım.
 
-Çok sevindim Mustafa.
 
Sarıldım boynuna. Boylarımız aynıydı. Az kafamı geri çektiğimde, kıpkırmızı yüzünden gülümseyen misafir bir bakış gördüm.
 
-İşim var sonra görüşürüz…
 
Bunu dedikten sonra hiç beklemeden, tuhaf bir sersemlikle, çay suyu koyacağımı unutarak bahçeye geri döndüm. Annemin “Çayın yanına bir şeyler de hazırlayıp yiyelim.” demesiyle, çayı hatırlayıp mutfağa geri döndüm.
 
İlk günümün heyecanıyla, formamın içinde, her zaman adımladığım yollarda yürüyordum. Bu defa yolum daha uzundu. Yaklaşık bir saat otuz dakika gidiş, aynı şekilde de dönüş sürüyordu. Evde annemin hazırladığı sandviç de çantamda yerini almıştı. Yürüyor muydum, uçuyor muydum bilmem. Öğretmenlerim ve arkadaşlarımla tanışmış, okulumu sevmiştim.
 
İstanbul’da oturan teyzem ve teyzemin iki kızı, kış bastırmadan bir haftalığına gezmeye geldiler. Onları karşıladık ve evimizde mutlu gün daha başladı. İstanbul büyük şehir… Hediyeler getirmişti teyzem. Biz, kızlarla önceki yılın hatıralarıyla gülüşürken; teyzemin kızı, o çok beğendiğim kaşe kabanının artık kendine olmadığını, kabanı bana getirdiğini söylemesiyle bir an düşünceye daldım. İnsanlar beklentilerini her daim yüksek tutmamalı bence. Kaşe montu çok beğenmiştim ve artık o benimdi. Çok sevindiğimi söyleyerek teşekkür ettim kuzenime. Bizim buralarda henüz bu model mantolar yoktu. Bize kısacık gelen hafta bitmişti. Teyzemleri uğurladık. Evimiz ışıltılı bir sonbahar akşamında, bizleri ağırlıyordu yine.
 
Hedeflerime ulaşıyor olmak beni mutlu ediyordu. Geceleri sokak lambasının ışığında yaptığım tekrarları çok seviyordum. Okul yolunda yağmur, kar ya da fırtınaya karşı duruşum, kişiliğimin en sağlam temelleriydi. Zorluklarla ve yavaş kazanılan başarıların kalıcı olması esastı. Bunu öğrenecektim.
 
Babamın eve birileriyle gelmesi sık rastladığımız bir durum değildi. Dışarıda birileri ile duruyordu. İçeri girdi ve annemle benim yüzüme bakarak; “Evimize elektrik bağlanacak. Gerekli her şey bitti. Yarın elektrik kurumundan gelip açacaklar” dedi. Gözüm sokak lambasıyla buluştu o an. Ne kadar çok sevdiğimi hissettim. “Ona cansız diyenler utansın” dedim içimden. Kitaplarıma can olmuştu yıllardır.

2. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK...
( Ay Güneşe Teslimdi - 2 başlıklı yazı MELEK KIRICI tarafından 15.05.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu