Zamansız ve mekânsız
aşk
Ve dirayetsiz…
Hangi gönül ise konduğu
Ne çok ıstırap her daim
vuku bulduğu.
Yordanası bir ikilem
altı üstü
İmkân ve yol bildiğin
Hatta son bildiğin
Kimine göre gereksiz
Yine de aşk değil mi,
Gönlün huzur bulduğu…
Kifayetsiz insan çoğu
zaman
Neye tekabül etse de
devran
Issızlığın kurak iklimi
Aşkın mağlup geldiği
Sonsuzluğun peyda
olduğu
Ne çok tutanak ve
İsminin kazılı olduğu
Ağaç kovuğu kadar
Sıradan bir ömrün son
sıra dışı imgesi.
Yoksunluğun devinip
durduğu
İç burkan yankısı
Kadar asil ve acınası
Tüm tahakkümlerin o
patavatsızlığı
Gözlerden uzak
Gönle yakın her daim.
Külfeti, hakkaniyeti
Kaderin keder
kılındığı,
Yolu kaçmak belki de
Hissettiğin ne ise
derinden.
Başı yok ki olsun sonu.
Öykünmedim hiçbir zaman
Ne de yerdim yerilsem
de
Yerden yere.
Tahakkümünde her daim
Sarkacı şu devranın
Ne yazık ki;
Her seferinde verildi
hüküm.
Ayracı şu garip gönlün
Sırdaşı sırlarımı rehin
verdiğim.
Neye erse de şu hikâye
Gelmeden nihayete.
Kar bildiğim,
Üç beş kırıntı
nasiplendiğim
Zaman zaman ters düşsem
de kaderle
Rayici mi yoksa aslolan
tüm
O asılsız söylemlerin.
Gönül gözü nöbette her
daim
Ne çok safsata
Ne çok yolsuzluk
Görmezden gelsem de
Farkındalığı yürek
burkan.
Bir yudum şefkat oysa
Tek gıdası ruhun
Nazenin o yürek
Sayısız parçaya tekabül
eden
Ne telafisi mümkün
Ne geri dönümü hanidir
yol bildiğim.