Hangi iklimin
gölgesindeyim kim bilir. Yaz ertesi hatta kış öncesi belki sebepsiz
ikilemlerdir maruz kaldığım ve susmaya meylettiğim şu döngünün kim bilir hangi
siperinde konuşlandım koşullanmışçasına ve verdiğim o sus payı.
Susmalardan yorgunum.
Acılardan kırgınım. Aslında hiç var olmayan bir yüreğin köşesinde can vermişim
de sığındığıma kâiniyim.
Sorsan adımı da
söylemesem.
Tekrar haykırsan keşke
ve duymazdan gelmesem yine.
Ütopik bir sancı doğum
öncesi ve kaçıncı yılgı kim bilir peyda olan ölüm öncesi.
Ölüme yatkın bir beden:
Sebepsiz bir ölüm belki de acıyla yoğrulmuş bir mefta hala konuşkan, böcekler
talan etmiş iken ölü bedenimi.
Sayfalardan mezar
yaptım. Harflerden yastık. İmgelerden toprak.
Katıksız bir düşün
nihayetinde katık yaptım eceli. Ölümün tecellisi. Vicdanın tesellisi.
Ağzıma yakışmaz iken
bunca küfür yutkunup koca bir es verdiğim, girizgâhında tabutun.
Zamanı gelmese de
tahakkümü ile zalimin muktedir iken onca yaptırıma insanoğlu sadece boyun
eğdiğim yegâne varlık kabulüm iken her bir edimi.
Tapınağım, sığınağım,
mabedim.
Yorgunum çok yorgunum.
Kırık lehçesiyle sür
git telaşın yığdığı kaçıncı atak kim bilir.
Ölümlerden ölüm
beğenmek olsa da içine düştüğün gaflet gel gelelim hangi zamanın hangi
evresidir kim bilir zaman tanımazdan önce İlahi Adalet.
Yargı ve yergi
ebediyete intikal etmiş ne çok yılgı ve gonk vururken günün yirmi beşinci
saati: Hadi elini çabuk tut!
Ne gam…
Koca bir yalan.
Canımın dengi kim varsa
ve her kim ise isyanı hak bilen…
Aynı yere kök salmış
bunca insan kim bilir neyin derdinde, neyin telaşında.
Tedirgin bazen muktedir
sıradan olsa da sıra dışılığı ile ayracı olmuş iken nezdinde çevrilen yapraklar
saklanası ve okunası bazen sitemkâr ama içinde biriken o kıvılcım nasıl da
tetiklemekte yangını bihaber iken saklı niyetler sakil sıradanlıkları saf
tutmuş iken en önde üstelik.
Serkeş olsa da
koyultulmuş yüreklerde sis perdesinin arkasında saklı o tahakküm zinciri yine
de korkusuz hatta kuralsız ahengini henüz yitirmemiş…
Ölüm… Islak, yapış
yapış ve koca bir haksızlık. Koyultulmuş bir membaının sırıtık tesellisi omza
dokunan… Hadi kaç ve uzaklaş kıpırdayamazken o lenduhanın içerisinde. Tekil
çabalarla var olmuş kimliksiz ve nursuz bir yüzde asılı kalmış delice bir bakış
ve ürkünç ve iğrenç bir dokunuş şeytan buyur ederken cehennem kapısından. Sıcak
çok sıcak daha da sıcak olacak. Kim bilir hangi aklı evvel söylemiş de kalmış
izbelerinde bilinçaltımın.
Ey insanoğlu, sanır
mısın ki biricikliğinin tezahürüdür bu erken ölüm şairin seneler evvelinden kim
bilir kaçıncı dokunuşu perde arkasına yığılı iken onca figüran çalıntı
rolleriyle ve aynı minvalde seyreden o gizil yadsımazlıklarıyla.
Hangi arayıştır
sonlandıran ömrü…
Hangi yakarıştır
Tanrı’nın duymazdan geldiği.
Erken olsa da her ölüm
geç kalmışlığın telaşıdır aslında nükseden kıyasıya devinirken ölüm bedeni ele
geçirmek üzereyken. Belki tahayyülü ruhun ama yetisizliği insan denen faninin.
Adı üstünde: Ölüme endeksli…
Sıra dışı hangi tezahür
imlemekte söyle yalın olmayan o tahakküm gücünü.
Aslında her yaşantı bir
misilleme değil mi sona meylerken adım adım ve istiflerken saatleri sonu gelmeyecekmişçesine…
Bir aldatı tüm olan bir
kurmaca sadece bir aldatı belki bir gölge oyunu görünmez iken gerçek sahibi
evrenin son bildiğimiz aslında yeni bir başlangıç iken tüm kabullenmezliğimizle
o seçilmiş yalnızlığımızda korkudan mükellef bir yadsımazlıkla nöbeti
devralmayı beklemekten yorgun düşmüş yine de geçen her saniye betimlemeye
çalışırken tüm olup biteni mütereddit bir ruhun işgalinde.