İnkarsız, iddiasız, telaşlı bir gün iken içinde kaybolduğum ve her kim ise sırtını dönen…

 

İmgelerin çığlığında, sessizliğin yoruculuğunda, anlamsızlığın ayyuka çıktığı bir günün gecesi ise yine içinde kaybolduğum karanlık sırtımı sıvazlamayan herkese minnet ve şükran duygumla selam olsun.

 

Değil öfke kızgın bile değilim ne kadere ne güne ne aşka ne yalana ne çığırtkan laf cambazlarına. Hükmettiklerine kani oldukları için sadece acıyorum: Bin bir yalan ise peyda olan şu üzünç akşamlarında ve kırılmış iken bir kez sazın mızrabı ben kırılsam ne yazar.

 

Ürkünç ve zıvanadan çıkmış iken pek çok şey ve pek çok insan inandırıldığım ne varsa ve korkutan. Korkmak ise tek korktuğum aynı zamanda taptığım, güvendiğim ve inandığı tek varlık, evrenin tek maliki.

 

Düşünmekse en alası. Acı ise şükürler olsun. Yorgunluk ise düşen payıma az sonra yeniden başlarım kaldığım yerden.

 

Kıt kanaat bir mutluluk ise haiz olduğum bilmekteyim ki çoğaltma yetim her daim mevcut.

 

Edebi kaygım payidar olsa da sadece insan kimliğimle dolduruyorum satırları bir yandan yaşlara hürmeten içime akıttıklarım da cabası.

 

Hoş görü sahibi olmamız gerekirken dibine vurmuş bir çılgınlık, doyumsuzluk tüm netliği ile zaten arz-ı endam etmiş. Kıyıda köşede kalmış yalnızlıklar, yoksulluk ya da acılar ve hastalıklar kimin umurunda ki. Aslında kimse hiç kimsenin umurunda değil bir yandan ise aşırı bir tahakküm sırtlanmış yaşayıp gitmekte bazısı hatta çoğunluk.

 

Ne bir eleştiri ne bir acındırma ne de yaranma güdüsü. Tek gerçek sahip olduklarımız ve yetinmeyi bilmeyen biz insanlar.

 

Her nedense ve her nasılsa her sene Ramazan öncesi içimi bir heyecan kaplar ve bir beklenti hasıl olur durduk yerde. Safça bir değişime maruz kalacağımıza inanıp beklerim. Ne garip ki değişen bir şey de olmaz bu beklentimin karşılığı. Merhamet dilerim sadece insancıl bir duyumsama sadece sevgi belki de daha coşkulu bir sevgi düşse payımıza da çoğalsak çoğalırken mutluluk, deyip geçiririm içimden. Beyhude olduğunu bilsem de koca bir ay sadece umut ederim.

 

Sıradan ömürlerimizin sıradan alışkanlıkları belki de haz etmediğim. Tüketime odaklı kapitalist sistemin mağduru bizler ve kurbanı iken göze görünmeyen sıkıntılar, dünyaları raydan çıkmış ne çok ihtiyaç sahibi.

 

İbadet de gizlidir ayıp da. Aslında ayıbın ne olduğunu artık kestiremiyorum. İhtiras yüklü benlikler, ulu orta yaşanan ilişkiler ve söylemekten imtina ettiğim sayısız edim.

 

Özel ya da genel.

 

Doğru ya da yanlış.

 

Sonuç itibariyle kimseyi kınamak, yermek düşmez payıma her ne kadar mercek altında olduğum sayısız kareye maruz kalsam da.

 

Ne hiddet ne öfke ne de serzeniş sadece olan bitenler ve yine fazlasını ifşa edemeyeceğim ne çok çirkinlik.

 

Yaşadığım şehrin huyundan suyundan mı yoksa talihsizlikler mi insanın başına gelen… Bunun da hiçbir önemi yok aslında. Aslında kim olduğumun ya da hayallerimin de bir önemi yok artık. Kerelerce hezimete uğramış iken beklentilerimin karşılanıp karşılanmaması da bir önem arz etmemekte.

 

Ne düşlerim ne dertlerim ne sevinçlerim ne de… Uzar uzar da gider. Destansı varlığı şu garip mizacımın hangi durakta mola vereceğini ben bile kestiremezken… Ve kestiremezken bir dakika sonrasını ya da bir gün sonrasını. Neyin beyanatıdır şu cümleler inanın ki hiç mi hiç önem arz etmemekte. Mademki bir kez sevdalanmışım kelimelerin asil dünyasına… Hayır, hayır bu sefer edebi kaygı gütmüyorum. Sadece sıradan bir günün bendeki izdüşümü saatlerce ağladığım ve günlerdir sıkılıp da can sıkıntıma ortak olan…

 

Şu bir gerçek ki dostlar evet, şu bir gerçek ki doyumsuz egolarımızın dizginlerine pek sahip değiliz. Evet, çağın getirisi ve düzenin ve hayat şartlarının. Yılın on bir ayı aç kalmışçasına mübarek ayda yapılan gıda israfı. Ömrü hayatımızda ilk kez aç kalıyormuşçasına tıka basa doyduğumuz öğünler.

 

Elif Şafak’ın bir cümlesi ne güzel özetliyor aslında: ‘’Her köşe başında bir sefahat ve düşmüşlük almış başını yürümüş. Evvelden… böyle miydi?’’

 

Ne var ki bunda, değil mi? Sonuçta herkes istediği gibi harcama ve yaşama özgürlüğüne sahip. Acaba?

 

Sıcak bir gün, güneşin batmasına saatler kalmış. Cadde boydan boya lüks mağazaların işgalinde. Mağazalar da insanların istilasında. Üç beş gençten çocuk yaklaşıp yaklaşıp insanlara üç kuruş ekmek parası peşinde. Adını ne koyarsanız koyun diyemeyeceğim lakin hiçbir farkları yok bizden. Fark addedilen sadece gelir durumlarının onlarda yarattığı sıkıntı. Güvenlik göz açtırmıyor hiç birine:’’Hadi bakalım, uzaklaş dükkandan. İnsanları rahatsız ediyorsunuz.’’ve ağzından çıkan şu cümle çok can yakıcı:’’Defolun gidin başka yerde dilenin.’’

 

Sonuç itibariyle kimse kimseyi durduk yerde ne eleştirebilir ne de elini cebine atıp para saçmalı, gibi bir saptamada bulunmayacağım. Verirsiniz ya da vermezsiniz ya da şikayetçi olursunuz. Bu yine insafınıza kalmış.

 

Daha farklı bir tablo ilişti gözüme bu hengame içinde. Kaldırıma oturmuş bebek yüzlü bir kadın ve menekşe gözleriyle kir pas içinde dünya güzeli bir kız çocuğu. Aman Allah’ım ben böyle bir güzellik görmedim. Dokunmaya kıyamazsınız. Ki kadını daha önce de bir iki kez görmüşlüğüm var. Sonra kaybolup gitmişti. Göz göze geldik. Kız çocuğu belli ki göz rengini annesinden almış.

 

Baktık birbirimize ben geçip giderken ve vicdanım nasıl rahatsız etti o iki metrelik yürüyüş mesafesinde. Gerisi bana kalsın, demem lazım biliyorum ama diyemeyeceğim. Sadece bir gün idare edebileceğini bile veremezken adının Aylin olduğunu öğrendiğim o kanatsız melek dokundu ellerime. Dona kaldım. O kadar saçma bir soru sordum ki annesine:’’Çikolata sever mi?’’

 

Kadının tepkisini ömür boyu unutamayacağım. Ya çocuğun gözlerindeki pırıltıya ne demeli… Altı üstü iki üç paket çikolata. Dünyaları almışçasına mutlu oldu Aylin. Bendeki de laf mı:’’Aylin birini de annene ver.’’Kadın o kadar buruktu ki ve o kadar içli baktı ki bana:’’Aç değilim abla.’’

 

Ben yine saçmaladım ve kadına sordum bu sefer:’’Pide ister misin?’’

 

Konuşmadı. Ama gözlerimizle konuştuk o an. İstemez mi ama isterim de demedi. İşin kötüsü etrafta pide alabileceğim bir yer de yok.

 

Yine saçma bir soru sordum kadına:’’Yarın yine burada mısın?’’

 

Yine konuşmadı sadece başını salladı.

 

Yarını bekliyorum büyük bir heyecanla ilk randevuma gidecekmişçesine. Ne götüreceğimi bilmiyorum ama randevuma geç kalmayacağımı biliyorum Allah’ın izniyle.

 

Yarım saatlik bir yoldu yürüyüş mesafem ve utanmadan o yarım saatlik sürede hem yürüdüm hem ağladım hem de katıla katıla. Kimin ne dediği inanın ki umurumda değil. Ve nasıl utandım kendimden, tanık olduklarımdan ve insanlığımdan daha doğrusu insanlığımızdan.

 

Tek seferde kredi kartımızdan çektirdiğimiz o rakamlar, bayram tatilinde nereye gideceğimizin hesabı, sık sık değiştirdiğimiz cep telefonlarımız, bilgisayarlarımız, güzellik salonlarına verilen meblağlar, bir sefer giyip bir köşeye attığımız kıyafetlerimiz, önümüze konup burun kıvırdığımız yemekler ve daha neler neler…

 

Kimim ki ben ya da neyim? Ya siz kimsiniz? Peki, Aylin’in suçu ne?

 

Yarın onları görmeyi umuyorum. Ya diğer gün ya on gün sonra…

 

Bir tek onlar da değil ki ihtiyaç sahibi olanlar. Niceleri var göremediğimiz ya da görüp de çaresiz kaldığımız. İlk kez paranın sıcaklığını hissettim bu gün ve bir kez daha nefret ettim o kağıt parçasından ama en çok duyarsızlığım/ızdan.

 

Şu an tek düşündüğüm geceyi nerede geçirdikleri ve karınlarının aç olup olmadığı.

 

Yenik düştüğüm bir hayat diye hayıflandığım için kendimden ayrıca utandım.

 

Kaygılarımdan, korkularımdan uzağım bu akşam ve pek çok şeyin uzağındayım. Yakın bildiğim herkes zaten uzağımdayken ne fark eder ki neye ya da kime uzak olduğum…

 

Aylin lütfen yarına kadar sabret menekşe gözlü kız ve kaybolma bir yerlere.

 

 

 

 

 

 

 

 

( Aylin' İn Suçu Ne ? başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 13.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu