Aldatıların hükümsüzlüğünde olsa keşke bayram sevinçleri. Uzak kederden ve izafi bir yanılsama olsa keşke bayram sabahlarının ıssızlığı.

 

Yanık tenlerin yalıtıldığı, uzakların yakın kılındığı sadece sevgiden mütevellit olsa keşke o bayram sergisi bagajda yüklü sayısız bavul eşliğinde kaçmak adına eşten dosttan. Ne gam…

 

Tatil beldelerinin o hengâmesinde devinen insan suretleri mi yoksa tenhalaşmış büyük şehir sokaklarının mezar bekçileri mi ellerinde bir avuç toprak yüzlerde yaş yüreklerde üzünç.

 

Giden gittiği ile kalıyor. Kalan zaten muzdarip kader çalarken aynı şarkıyı:’’Dönülmez akşamın ufkundayız.’’

 

Ne gelen var ne giden, demek afakî olsa gerek. Fazla söze ne hacet, dostlar…

 

Kanatılmışlığı o yalnız ve kayıp gölgelerin.

 

Devri ya da hükmü mü geçen zamanın umudun saklı kılındığı yarınlar mı bayram coşkusunun tavan yaptığı.

 

Sabahın kör vakti başlar bayram telaşı. Günler evvelinden ne düştüyse paya bir hengâmedir sürüp gider mutfak ve salon arası. Şekerler saklı dolap diplerinde ve mutfaktan gelen o hoş kokular.

 

Kıymete biner yeni esvaplar daha bir coşkuyla sarılıp uyumak erkenden bayram öncesi uyanmak adına ev halkı ayaklanmadan.

 

İnziva halleri kimi hanelerde. Hele ki nüfusu azsa ev halkının hele ki uğurlanmışsa ebediyete çoğu dualar eşliğinde.

 

Bayram sabahları, bayram sofraları,  bayram ziyaretleri ta ki uğurlayana kadar son misafiri baş tacı kılınmışken. Baş tacı kılmışken elleri öpülesi aile büyükleri. Su küçüğün söz büyüğün ne de olsa. Ne de olsa avuçlarda şekerler yapış yapış belki de cepler. Islanırken yağmur öncesi.

 

Harçlıklar koparabildiğiniz kadar hatta daha da fazlası: Üç beş mendil ceplerde o gizil tanıklığında paya düşen ne ise…

 

Elimde devasa bir toz bezi ve seğirtirken önden arkaya. Saçlarım darmadağınık ve nemli gözbebeklerim tozunu alırken o sararmış resimlerin. Yüzünü unuttuklarım ya da tarafınca unutulduklarım bir de unutamadıklarım. Her gözümü kapadığımda ışıkların arasından göz kırpan ne çok hayalet belki bağrı yaralı belki de erkenden göç etmiş.

 

Oysa vakit ne de erkendi. Ya şimdi… Ya yarın…

 

Yarınlar mı kıymete binen yoksa kavuşma ihtimalinin bulunmadığı dünlerde kalan mı…

 

Gülmek belki de en güzeli saklı o hicranı es geçip. Yok bilmek hüznü ve yok etmek tüm özlemi sahip olunası güzelliklere kavuşma ihtimalinin payidar olduğu gerçeğinin saklı olma kaydıyla. Ne de olsa haiz olduklarımızda tortulanmamakta mı mutluluk kayıp gitmiş onca yıldıza rağmen. Takibinde olmak belki de detayları yok sayıp.

 

Ya siz en çok neyi özlediniz?

 

Özlüyor musunuz gerçekten o zaman neden yoksunuz? Gözlerinizdeki o utangaç parıltıyı nasıl görmezden gelirim? Mademki siz görmekten geliyorsunuz ulvi coşkusunu bayramın nedir bu tedirginlik?

 

En çok neyi mi özledim? Ne fark eder ki bu saatten sonra.

 

Gitmem gereken kabristan ziyaretleri göreceğim insanlardan çok fazla ne de olsa. Mütereddit ruhumun verdiği hangi kaybı yok sayabilirim ki? Ya yaşayıp da kayıplara karışanlara ne demeli…

 

Hangisi daha kötü olabilir, diye sorgulamıyorum artık. Gelmeyecek olanlar mı gidip de bir avuç toprak olanlar mı?

 

Herkese mutlu bayramlar dilerim sevgili dostlarım.

 

 

( En Çok Neyi Mi Özledim? başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 16.07.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu