Dün akşam garip gönlüm, derin bir hüzündeydi,
Oysa mehtap tahtında, yine gökyüzündeydi.
Gülümsüyor gibiydi, emsalsiz gül cemali,
Öyle bir güzellik ki, güzelliğin cem hali!
Yayılan huzmeleri, hülyalı bakış gibi,
İşliyordu her yere, ışıktan nakış gibi.
Etrafını yıldızlar, sarmışlardı pür neşe,
Yoktu hiçbirinde de, en küçük bir endişe.
İçlerinden bazısı, göz kırpıp duruyordu,
Bazılarıysa sanki kaydırak oynuyordu.
Dalgalar kayalara “elim sende” diyordu,
Kaçar gibi yapıyor, dönüp de geliyordu.
Biliyoruz der gibi, sevdiğin o kadını,
Hafiften esen bir yel, söylüyordu adını.
Nedense bir yorgunluk sarıverdi içimi,
Kapadım gözlerimi, bir sigara içimi.
Nasıl olduysa birden, duydum sanki sesini,
Yanağımda hissettim, sıcacık busesini.
Omuzuma yaslanmış, yanımda duruyordu,
Narin parmaklarıyla, sineme vuruyordu.
Kumral sarı saçları okşuyordu yüzümü,
Dindirmek ister gibi, içimdeki hüznümü.
Oturduk uzun süre, bir gölge gibi sessiz.
Daldık koyu sohbete, kelimesiz, hecesiz.
Zaman su gibi aktı, çabucak geçiverdi,
Gözlerim mekândaki gerçeği seçiverdi.
Etrafımda insanlar, bakıp da gülüyordu,
Kimi arkadaşına, beni gösteriyordu.
Ve sen yoktun yanımda, yine yalnız kalmıştım,
Oysa bu sefer sana, gerçekten inanmıştım.