Aykırılığında tüm
ithamların mademki cellât bellemiş kendini beriki değer mi değmez mi bir düşün.
Kural tanımaz
dünyalarının merceğinde takılı kalmış iken düşlerim, tül perdeler uçuşurken
gündüz bellediğim tüm düşler çok farklı gecenin saklı kirinden.
Biraz kırık biraz da
telaşlı imgeler seğirtirken bir yürekten diğerine kopup geldiğim dünler iken
mesken eylediğim hiç mi hiç oralı değilim sevgi kelebekleri uçuşurken bir
omuzdan diğerine.
Fısıltıları duymazdan
gelsem de içimdeki çığırtkan Çingene o detone seslere nazire edercesine
dökülüyor yaprak yaprak hele ki saf bildiğim şu sayfanın kıyısına döşediğim
notlar ile bir bir ele geçirdim içimdeki saklı nimeti.
Yok saydığım pespaye ve
yoz dürtüler mademki insan nefsinin tek eğlencesi koyuveriyorum ardı ardına
hele ki kıyılan heceler mihrabı iken yüreğimin.
Günden geceye attığım
en büyük adım belki de aynada yansıyan ve ölülerin arkasından yas tutuyorum
bilsem de değmeyeceğini. Daha asil kılıyor insanlık kıydıkça ve rağbet etmezken
sevi diline.
Mecbur kılındığım ya da
muaf tutulduğum hele ki kaçak göçek yaşarken aşklar belki de tek maruzatım
sevmeye olan düşkünlüğüm.
Kırık hecelerim var
kırık dünlerim ve kırılgan bir yürek nezdinde yoğrulmuş iken acıların sus pus
meftun kılınası gölgeler.
Bir derken iki derken
çoğalan, çoğaltan şarkı isimleri, tınısı değişken ve kâfir güfteler tanımsız ve
asılsız.
Asılsızım belki de sicim
sicim.
Yoklamada gözükmüyorum
bile.
Sağdık ve yoldaş olmuş
tüm imgeler bir bir seslenirken ve bir bir solarken yediveren güllerim
kurutuyorum ve sağaltıyorum hibeli üzünçleri.
Masumiyetin cezp edici
düşkünlüğü kadar sonsuz taptığım yegâne varlık. Sığdıramazken yere göğe sığıntı
varlığımı asla reddetmedi.
Ne bir yanlış ne de tek
itham.
Ne yokluk ne isyan.
Önümde uzanan boş bir
sayfanın girizgâhındayım dolmayı bekleyen ve her ne kadar doldursam da oluk
oluk yağan bir yağmur gibi mürekkebi akan eşlik ederken yüreğin ayak sesi.
İzdüşümü ne ise
sevginin satırlarla döşüyorum yüreği.
Sonu ne oldu, demiyorum
ve sorgulamıyorum da.
Nükseden kalp atışı döngünün
çaldıkça kapımı ve çalınmış sözlerin, veryansın eden kaderin hangi bir
söylemini kale alıp da el yordamıyla bulurum yönümü. Oysa kaybolmadım henüz. Ya
da kayıp bir ruhun yeniden var olduğu o heyula boşluk belki de yoktan var eden
Tanrı’nın bir kez daha yaşama hakkı tanıdığı. Bu hakkı bana veren O iken
kimseye söz hakkı düşmez üstelik.
Sıcaklığını duyumsamak
bir o kadar mümkün binlerce ışık yılı uzak olsa da duyumsadığım, duyumsatılan o
bilinmezlik eşlik ederken.
Mümkün olmayan ne varsa
her daim seçeneklerde yanıltıcı çoğunluğuyla arz-ı endam etmekte.
Sür git zaman ve
aralıksız devinirken sarkaç. Sürrealist tüm tanımlamalar belki de en yoran ve
en korkutan. Saklı gölgeler oynaşırken ve çarpıtılırken gerçekler ve el ayak
çekilince ruha sızan o huzur bilinmezin gölgesinde ve Tanrı’nın varlığı
kutsarken evreni ki sahip olduğumuz en kutsal hazine bilip bilmeden yaftalasak
da zaman zaman.
Tekilliğim mademki
kabul gördü Tanrı’nın nezdinde başım gözüm üstüne. Çoğalamazken çoğalttığım ne
varsa. Azalırken şerbetlenen acılar…
Sondan başladım saymaya
ve geriye aldıkça eksiliyorum, eksiltiyorum, eksik kılınıyorum. Nihai bir
sessizlik eksiltili dünyamın gıyabında mükellef kılındığım.
Yoğuruyorum ruhumu
aslında yoğruluyorum yorgun çıktığım her savaşta kayıp bir dünyanın kayıp
imgeleriyle baş başayım. Var olmamış bir varlığın keşke’li ve mağlup kılındığı
emsalsiz bir yorgunluk.
Sorumlu kılındığım
sorunlar ise paye biçilen soruyorum safça: Neden?
Sordukça irdeleniyorum
maruz kılındığım o sanrılar yüzüme tokat gibi çarptıkça.
Uzadıkça gün,
kısaldıkça ömür tahayyül etme yetimi yitirdikçe yeniden tasavvur ediyorum olma
ihtimalini baki kılan bir rüyanın kaçıncı evresi ise hapsolduğum ve kâbusun
esintisi korkularımı kalıcı kılarken.
Tamamlanmak mı tamlamak
mı yoksun kılınmak mı tüm vasıflarım ile bir adım uzağındayken hayatın.
Dengelerin yitirildiği bir sanrı da değil üstelik. Gördüklerime vakıfım
görünmezliğin gölgesinde yol verilmiş iken masumiyete.
Telaffuzu zor olsa da
duyguların döşediğim satırlarda uyuya kalmışım besbelli.
Tüketilmişliğin
tükenmez olduğunu sanmayın. Yokluğumun var kılındığı hiçbir oyunda yoğum.
Varlığımın görünmezden gelindiği mecraların ise çok uzağındayım.
Kundakta büyüttüğüm
umutlarım kadar sıra dışı ne çok imge satır arasında can çekişen ve baş
edemezken ne çok yılgı bir o kadar çökük ve dirayetsiz yetilerimin bindirdiği
külfet kadar sırnaşık…
Karanlık kadar ürkünç
ve koyulturken evreni tüm paranoya beynin kıvrımlarında göz süzerken usul usul.
‘’İçinden çıkılmaz bir
bilmeceydi. Azalarak artıyor, eksilterek büyüyordum.(Alıntı)
Ve büyütüyordum
içimdeki çocuğu alabildiğine ürkek ve naif.
Bir düş ertesi çıktım
yola varamayacağımı bile bile…