Tınısı ne kadar
değişken olabilir ki ya da o saklı sükûnet mi her birimizin haiz olmaya çalışıp
da zaman zaman afalladığı.
Sınırsız ve irdenesi ne
varsa ve her kim ise teminatı huzurun ve sevginin, önyargısız üstelik.
Huzur… Hayatın büyüsü
olsa gerek ve varlığımızın teminatı, ruhun aydınlığı, gecenin güneşi, sevginin
türevi kısaca ne varsa duyumsamaya doyamadığımız ve soluduğumuz düşler kıvançla
kavuşmayı arzuladığımız. Kavuşmasak bile hayalini kurduğumuz o ışıklı yolun
bizdeki aksi…
Koşullandığım ne varsa
ve üzerimde baskı uygulayan hangi kaide ise düzenin bir getirisi olsa gerek ve
yaşattığım sayısız dünya tek ahalisi iken bir başıma ve o kurmaca dünyanın
konukları…
Analitik düşünceyi
yeğlemişimdir kendimi bildim bileli. Önceleri sistemden bihaber sadece pratiği
ile ilgiliydim ve uzun bir zaman geçince anladım ki bu sistematik algılama
biçimi aslında işlevsel boyutuymuş sorguladığım ve sorgulandığım dünyanın
üstelik hem şahsıma uyguladığım ve yine haricimdekilerce üzerimde söz hakkına
haiz olduklarının bir ispatı iken.
Zamanın ve mekânın
göreceliği belki de beni mutlu kılan. Ve boyutların süre gelen o izafi
yansıması anbean kitlendiğim ve bir o kadar da haz aldığım. Alın işte,
çocukluktan miras bir yaşam stili.
Kanıksamam gereken ilk
ilke idi yalnız bir çocuk olduğum gerçeği ve zaman içerisinde anladım ki bu
yalnızlık sadece konulmuş kaidelerin ilki idi ve ardı da gelecek.
Ne zaman ki mekânı ve
anı izafi yordadım gördüm ki hayal gücüm sayesinde tüm zorlukların üstesinden
gelirim.
Keşfettikçe dünyayı
uzaklaştım kendimden. Ve uzaklaştıkça benliğimden yalnızlık katsayım gittikçe
azaldı. Peki mutlu muydum?
Benliğimde yaşattığım o
sosyal birliktelik oldukça keyifliydi önceleri. Anlaşıldığıma dair şüphelerim
yoktu artık ne de olsa sosyal bir varlık olmuştum. Gelin görün ki yalnız
olmadığım kendimi kandırmakta ustalaştığım en temel unsurdu.
Sosyal birlikteliklerde
samimiyet denen mefhuma gönülden inanmıştım ve kanıksamıştım da. Ne varsa
içimden geçen paylaşmaktı asli vazifem. Yalnız olmadığıma dair geliştirdiğim
düşünce sistemi az yorucu değildi hani her ne kadar farkındalık düzeyine
erişememiş olsam da.
Uzun yaz tatillerinde
herkes bir yerlere dağıldığı için yine iç içeydim görmezden geldiğim
yalnızlığımla. Bir şekilde bu güdü alışkanlık arz etmişti gündelik hayatımda.
Çocuk aklı, deyip
geçsem de ilk zamanlarda görüp göreceğim ne çok şey varmış.
Önce kanıksadım sonra
duraksadım ve derken yadırgandım. Akabinde eleştirildim ve… Süreç ilerlerken ve
yaş kemale erdikçe o kalabalık yalnızlıklarla tanıştım: Mutsuz birliktelikler,
göstermelik sevinç dalgalanmaları ve dünyaya küsen nice insan.
Sandım ki onlardan biri
değilim lakin küseli bayağı olmuştu dünyaya ben iç sesimle yoğururken
benliğimi.
Sus payı idi tanınan.
Yalanlardı herkesin diline pelesenk olmuş. Şiddetti bazen gözlemlediğim. Ve
mutsuzluktu mutlu olduğunu söyleyenlerin içine düştüğü o tuzak.
Sevmekten korkmadığım
için belki de kanıksadım tek kişilik dünyamı zira barışıktım kendimle ve bir o
kadar da bunaltırken iç dünyam dış dünyayla da kesişince bu karmaşa katlanarak
büyüdü sessizliğim. Sustum hep sustum çünkü susmaktı asli görevim. Çünkü bana
öğretilendi susmak ve kabullenmek ta ki… Ta ki kapının kilidini açana kadar.
Ne zaman ya da ne
şekilde o kapı açıldı inanın ki fakında değilim lakin yazmaya başladıktan sonra
içre açılan kapıların varlığını keşfettim. Açıyordum bir kapıyı ve yeni bir
kapıya denk geliyordum.
Andan kopuktum belki de
her ne kadar algılarım açık olsa da sanırım hoşluğu idi anın dikkatimi celp
eden ve ne zamanki bir olumsuzluk peyda olsa anı da mekânı da terk etmek tek
tesellim idi.
Anı koşullandıran,
koşulları anlamlandıran, anlamsızlığı şekillendiren ya da şekilsizliği
biçimlendiren belki iç dünyamızın koşulsuz huzurunu aramak idi payıma düşen.
Pay sahibi olan her kim ise minnet duyduğum ya da menfi anlamda kendimi uzak
kıldığım…
Bu bağlamda hep
erteledim hayatı, hep irdeledim benliğimi hele ki yüküm ağırlaştıkça kamburumun
çıkması gereken yerde daha da dik durmayı öğrendim. Çünkü biricik olan bendim
ve sayıp sevmem gereken yine ait olduğum o belirsizlik idi farkına yeni yeni
vardığım.
Sanırım yazmamdaki asıl
gaye hep bu soru-cevap sistemini yürürlüğe sokmam ve işkillenmeden yaşamak tüm
olumsuzluklara rağmen zira sevginin gücü her daim koşmakta imdadıma. Tarafınca
yaratıldığım ve beni geri çevirmeyen yegâne varlık. Pekişen hayat koşulları,
yürüyen bir merdivenin üzerinde biz ters istikamette koşarken söyleyin; neye
engel olabilirsiniz alın yazınızda yazılı değilse eğer?
Bilgi ve duygu devinimi
gerçek anlamda iç içe geçtiğinde ve mantığımız da devreye girdiğinde hayattan
keyif almamak için tek bir neden dahi yok her ne kadar muhalif sesleri ve
çekinceleri ile yolumuza çıkan sayısız zorluk olsa da. Bundaki en temel etken
ise içimizde yaşattığımız koşulsuz sevgi ve inanç.
Yalnızlığımı paylaşmak
ve kalabalık kılmak iç dünyamı başıma gelen en güzel şey ve doya doya solumak
hayatı ve sevgiyi ne de olsa direnci sevginin her şeye muktedir.