Eskisinden çok farklıyım hele ki son zamanlarda. Boyutların göreceli varlığından arınmaksa hangi bir edimi sayabilirim ki transferim anbean değişim gösterirken.

 

Sessizliğim had safhada ne yazık ki belki basit bir ayrıntı gibi gözükebilir lakin suskunluğum sadece insanlardan ırak olduğumun kanıtı zira benliğim ile inanılmaz bir savaş halindeyim.

 

Soyutlanırken somut kıldığım neler var bir bilsen. Lafın gelişi dostum bilmesen de olur yine de bildiğini varsaymak belki de tüm çekincelerime bir paravan çekmekte.

 

Bildiğinden her ne kadar farklı olsam da bilmediklerinin acaba bir önemi var mı, gibi saçma bir soru ile bak nasıl da zihnimi işgal ettim.

 

Farkındayım sendeki değişimin de ve yansıttığın o muğlâk tablo. Bu kadar mutlu kılan ne olabilir, diye sormuyor değilim hani. Zira tanıdığım senden çok farklı bir boyutta kendine ve insanlara yüklediğin anlam. Çerez miydi yoksa etrafındakiler, diye sormaktan da alamıyorum kendimi. Garip hele ki çekincelerimi de kattık mı suçu yine üzerime aldım. Ne de olsa alışkanlık halinde bu bende.

 

Alışkanlık arz eden sayısız gölgeden de mustaribim. Gelen gideni aratıyormuş doğrusu. Giden hepten gittiği ile kalıyor. Gelenler zaten ayrı telden çalıyor. Varsa yoksa gündelik kaygıları ve bencil istekleri. Durduk yerde oldukça kafa karışıklığına da sebebiyet verdiler mi mekândan ve andan çok farklı bir boyutta ödün vermekten kaçındığım her ne ise didinip durmaktayım. Sakıncalarını nasıl göz ardı edebilirim ki ivmeye koşullanmış onca sanrı ile içli dışlı iken.

 

Açıklamak taraftarı değilim eskisinden farklı olarak. Ne koz veririm birilerinin eline ne de izin veririm kalan ben’i çalmalarına. Sıkıntı yaratan bir süreç anlayacağın zaten farkındalık kazandığının da farkındayım bir o kadar.

 

Kayıp imgeler ve geride kalan o heyula boşluk. Dolacağına dair bir inancım da yok zaten. Aslında pek çok şeye geliştirdiğim inanç ve güveni kaybettim. Katsayısını indirgeyemeyeceğim çoğul bir pekiştirme süreci.

 

Sevgim baki benliğime yüklediğim değer ile doğru orantılı yine de saygımı tam geliştirememekten mustaribim. Hele ki boş bir gün geçirmişsem gece oldu mu nasıl da afakanlar basmakta. Bazen yakalanıyorum yine tarafımca boşluğa odaklanmışken ama bir o kadar dolu iken zihnim. Karışık bir süreç karmaşanın hıçkırığı eşlik ederken.

 

Yarım tümcelerim an geliyor tamamen görüş alanımdan çıkıyor.

 

Duygularım da çok iç açıcı değil doğrusu. Sızan bir gaz gibi için için zehirlendiğime vakıfım artık. Uğraştığım ve uğruna emek harcadığım ne çok şey gümbürtüye gidiyor an gelip.

 

Dokunaklı şarkılar artık ağlatmıyor da. Dinlediğim her şarkıda sadece boğuk bir ses duyuyorum izafi bir görüntü eşlik ederken. Adamlar ve kadınlar adı olmayan. Ve gürültü kirliliği yaratan sayısız çığlık. Aralarına benim de karıştığım belirsiz anlar ara duraklarda soluklandığım.

 

Almadığın tüm çiçekler soldu.

 

Almaya yeltenip sana veremediğim onca hediye.

 

İsmi bende saklı güz çiçekleri.

 

Yeltenip harekete geçemediğim ne çok hayal kırıklığı.

 

Son zamanlarda eskisi gibi üzgün de değilim belki de en büyük boşluk hala alışamadığım. Unuttum sanma tarafınca yüklenen onca sıfatı üstelik söylemekten asla da imtina etmediğin.

 

Mazoşist olmadığımı söylemeyeceğim zira üzünç kan akışımı hızlandıran adrenalinden bile etkili üstelik. Sadist olmaktan bin kat iyi en azından tüm zararım kendime.

 

Soluksuz kaldığım anlarda kaçtığım siyah odalar sadece duvarlara söz geçirdiğim. Söz geçirdiğim bir Allah’ın kulu kalmadı etrafımda. Herkes bildiğini okuyor.

 

Sormak istediğim o kadar çok soru var ki ama değmeyeceğini bildiğim için sessizliğimi muhafaza etmekteyim. Bilirsin, düşkünümdür gururuma. Ve düşkünümdür özgürlüğüme…

 

Sıkıcı günler yaşarken keyifli olman az canımı acıtmıyor değil hani. Mutlu olmak senin de hakkın, demeyi çok isterdim lakin kötüler her daim mutlanabilmekte yakıp yıkarken ortalığı. Bu yüzden mutlu olup olmamak benim için o kadar da önemli değil. Huysuzluğum boğarken ben de ellerimle hayallerimi öldürüyorum. Zira hayal kurmak gibi önemsiz bir detay artık ilgi alanımda değil.

 

Mutlu cümlelerim yok ne yazık ki.

 

Farkındalığım seyreldikçe çiçek bahçelerim daha bir mahzunlaşıyor.

 

Köreldikçe yetilerim kem gözlerden medet umuyorum. Issızlığı dilime pelesenk yaptım uydum ben de göçmen kuşlara.

 

Mutluluğa inat, baltayı hep sert bir zemine vurmaktansa köreliyorum, yok oluyorum, karışıyorum sensizliği nakarat yapıp ve tümlenirken durgun gecenin koynunda yoksunluğuma karışıyor yürek sızım.

 

Mizacı belki de istek bildiğim dualarımda kımıltıları hücrelerimin yok bildiğini var kılarken. Bir imgesin nihayetinde gözümde, ulaşamadığım bir köysün karla kaplanmış yolları yüreğimin.

 

Tınısı ayrı külfetli hasreti ayrı yorucu sevmek hepten tescilli Yaradan’ın nezdinde.

 

Külyutmaz bildiğim gölgeler üzerimdeki buluda inat kımıl kımıl hele ki kendi gölgemden muzdaripim yetmezmiş gibi tutunduğum heceler de kırılgan.

 

Kesif bir sessizlik hem de alabildiğine. Yorgun mizaçlar çalıntı sevinçlerle dört döneniyor alıcı kuşları bile kıskandırıp. Kıskanılası sevdalara bakmak hiç bu kadar yaralamamıştı. Hiç bu kadar yüksünmemiştim ürkek benliğimin sızlamalarını görmezden gelip de. Görmezden gelindiğim uzak bir şehrin kim bilir hangi rakımı bir türlü eşleşmeyen öngörüler cetvel misali hesaplarken uyuşmayan boyunduruğumuzu. Kim kime külfetse kim kime inat ya da kim daha mutluysa sadece sussun. Bıraksın da rahat rahat sızayım yüklü bulutların nazarında bir çiy tanesiymişçesine.

 

Gökteki gördüğün son yıldıza bak ve bir dilek tut kaymasa da. Koca bir imleç bil ki gördüğün her aykırılık bana dair hele ki bizliğe rağbet etmez iken kaçak göçek sevdaların yalıtılmışlığında bil ki sunumu ne ise Tanrı’nın asla yüksünmedim hele ki kırık bir penayla çaldığın o şarkıyı da bil ki asla dinlemeyeceğim.

 

Kerrat cetvelinin hangi rakamı ise ezberimde dans eden birliktelikleri bil ki sonsuza meyletmiş bir düşün kaçıncı izdüşümü silik bir ekrandan yüzüme gülümseyen ben alabildiğince yalıtılmışken evrenden.

 

Sessiz adamlar ve kadınlar bilmediğim bir lisanda iletişim kurmaya çalışsa da yadırgandığıma namzet hep ama hep yok sayıyorum titrek izleklerdeki o muhalif yansımasını aşkın.

 

Tozutmuş bir kez o varsıl tedirginliğinde yol bulmaya çalışırken mantık denen soyut varsayım. Aşk kadar olmasa da soyutlanmış ne varsa yine benden bir parça. İstifli ve muğlâk tanılar ne kadar mübalağa ettikçe daha da ayrı düşüyorum anın ve mekânın uzantısından kopup kendi eksenimde çivileme atlarken boşluğa.

 

Tanımsızlığın sıfatını ne derece yadsıyabilirim ki bir başına saklandığım izbelerde kös kös eğip başımı devinirken ışığın etrafında ölüme çeyrek kala hala sayarken geçen yılları var olmama ihtimalini sayısız kez göz ardı edip.

 

İşte yeni bir sen belki de eskiye rağbet edip çömelirken anıların hükmünde ve nur yağarken bitpazarındaki köhne düşüngeçlerine geçirdiğin o zırhı önceleri görmezden geldiğim.

 

Her bir mekânda sen yoksun aslında var olduğuna inanıp düşmüşken peşine yanıltıcı ne varsa ve her ne ise senden arda kalan.

 

Görmediğim bir düşün kaçıncı seansı acaba da hala gerçekleri yalıtmışım izafi öngörülerim beni bile yanıltırken.

 

Kırılgan düşler bile diş biledi bu hasrete. Ne garip ki kemirgen benlikler hor gördü görünmezliğini bu sancının ve kül bastım nihayetinde boydan boya serilmişken üzerime ölü toprağı.

 

Sakil varlıklar, sessiz heceler ve gözden ırak kaç cümle varsa esir almış.

 

Sıkıntı yaratan insanlardan uzak olmam da pek bir anlam ifade etmiyor doğrusu zira onların birbirine sunduğu leziz kötülükler biliyorum ki şeytanın iştahını kabartmakta.

 

Bir melek ya da bir azize belki de bir derviş… Kısaca insana ait hangi özellik varsa pek imrenmediğim bu yüzden soyutlanmak o kadar da kötü değil. Kötü olmaktansa iyi bir dünyanın tek ahalisi olayım.

 

Mağlup ya da galip, kim bilebilir ki zamanın bir getirisi mi olacağını yoksa bir hayal kırıklığına mı sebebiyet vereceğini. O yüzden gülüp gülmemek de o kadar önemli değil.

 

Artık neyin önemli olup olmadığını kurcalamaktan da vazgeçtiğim için sadece zihnimdekilere odaklandım. Ve asla da paylaşmayacağım ufkumu az da olsa engin kılan bu öngörülerimi.

 

Sayılardan ibaret olsaydık sıfırla bile eşleşmezdin. En azından o koca yuvarlakta bile farklı bir ivme var her sayının sonuna geldiğinde onu çoğaltan lakin sen zaten acılarımı çoğalttın yoksa menfi anlamda hiçbir mutluluğa denk düşmedi varlığın.

 

Artı sonsuza meyletmiş biri olarak sadece rakamlarla da sınırlı değil diyalogum eşlik eden harf öbekleri en büyük mutluluğum. Anın kısır döngüsü sadece bana ait bir monoluğun sessizlikle örtüşmüş bir yansıması ve sadece anlık duygularım her an değişim erozyonu ile farklı bir ivme ile yönünü tayin edecek.

 

Ne fark eder ki yoksunluğum sadece benle sınırlı olsa en azından yoksun kılındığım bir kütlenin son zerresi yine adını hecelerken ve son kımıltıları yüreğin mihrap bildiğim o zeminde ana hükmederken kader ve usulca gülerken ardımdan.

 

Islak, alabildiğine rutubetli bir hücre sadece yetilerimin tedirginlikle volta attığı tek zemin ayaklarımı basıp yeniden var olduğuma kani olduğum. Zaman yorsa da yordasa da yorgun kıldığım bir varlık kadar hicap edilesi ne olabilir ki bir o kadar zafiyeti ile yetemezken hatta yetinemezken. Varsın eksileyim perde perde varsın istifleyeyim o tahakkümperver tacizleri varsın hezeyana uğrasın o müphem ve yoksun tanılar adlandırmaya bir türlü yeltenmediğim hangi sıfat ise yüklensin ismimin en başına bağdaş kurmuş çarpık zihniyetlerde yankılanırken ıslak nameler ses bildiğim duvar dipleri.

 

Ne fark eder ki bu saatten sonra hele yoksun kılınmışken en değerli varlığımdan hele ki yok addedilmişken kerelerce o donanımlı korkuları ile el vermiş iken muğlâk yarınlarım kavuşma ihtimalimin bile olmadığı.

 

Günlerden sessizlik yaşadığıma hala kani olamadığım yine de o sessizlikte büyürken umut tohumlarım. Bazen nadasa versem de benliğimi biliyorum ki bir sonraki gün hala bir umut bekliyor olacak beni karanlık an itibariyle esir almış olsa da. Ama tek kişilik bir karanlık benimki ve aydınlanmayı bekleyen.

 

 

 

( Mutlu Cümlelerim Yok Ne Yazık Ki... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 28.09.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu