Dalavere Dilaver, Sarımsaklı'daki tatilini
planladığından daha çabuk bitirecekti. Kaldığı yedi yıldızlı otelin
kumarhanesinde çokça vakit geçirdiği için paraları çabucak suyunu çekmişti.
Allahtan yirmi günlük rezervasyonu peşin ödemişti de, isterse bir hafta daha
kalıp, bedava yiyip içebilecekti. Cebinde ve valizinde bu yazın sonuna kadar
savurganlık yapabileceği kadar çok "euro" vardı, fakat hepsi
sahteydi. Bu tatile onları elden çıkartmak maksadıyla çıkmıştı, fakat bir türlü
fırsat yakalayıp da onları liraya çevirememişti. Sarımsaklı'ya gelmeden önce
uğradığı Dikili'de bir fırsat yakaladığını sanmıştı; ne var ki, verdiği sahte
eurolar karşılığında verilen Türk Liralarının da hepsi sahte çıkmıştı.
Plajdaki barlardan birisinde bir bira içerken
dolandırabileceği yaşlı bir kokana denk getirmeye çalışacaktı. Bunu otelin
plajında yapması çok sakıncalıydı, izi hemen bulunurdu. Halk plajlarına
gitmeliydi. Otelden çıkıp sahile inen yol boyunca yürümeğe başladı.
Sahil yoluna çıkmak üzereyken, köşe başındaki bir
binanın penceresinde, "bu ev satılıktır! İrtibat telefonu: ..."
yazısını okuyunca, bu evi satın almaya karar verdi (!)
Sami Emekli, başkanlığını yaptığı "Cami
Yaptırma Derneği"nin bütün paralarını iç etmekte olduğundan, bu durumun
anlaşılacağı günün hazırlığına şimdiden başlamıştı. Bunun için de ilk iş olarak
evini satılığa çıkartmıştı. Dalavere Dilaver'in gördüğü satılık ev ilanı onun
evinin penceresindeydi.
Cemaatinden para toplayacağı caminin önüne
geldiğinde, kıçının ve James Bond çantasının altına iki iskemle buldu. Önündeki
iskemleye çantasını açıp, içindeki makbuzların sahiplerini beklemeye başladı.
Para toplama faslı namazdan sonra olacaktı; yani imam efendinin, cemaati,
"ey cemaatimüslimin, kapı önünde beklemekte olan pek muhterem efendiye
cami yaptırma derneği için vereceğiniz paralar sadakanız olup günahlarınızın
silinmesine vesile olacaktır inşallah!" diye fetva vererek gaza
getirdikten sonra!
Önünden geçerek içeri girmekte olan aksakallı bir
ihtiyara laf attı. "Selam ün Aleyküm imam efendi!"
Adamcağız, layık görüldüğü imamlık makamından memnun
"Ve Aleyküm Selam Sami efendi!" diyerek durakladı.
Tam o anda geçen kravatlı, tıraşlı zat-ı
muhtereme yılışarak, abartılı, "Vay! Vay! Vay! Kimleri görüyorum
efendim!" diye ayağa kalktı.
Oysa adam onu umursamadı bile, soğuk bir şekilde,
"Selam!" diyerek camiye girdi.
Sami Emekli, onun arkasından söylenmeye başladı.
"Selammış! Selâmün aleyküm desene zındık!" İmam efendi diyerek hoşnut
ettiği ihtiyara döndü. "Bir de banka müdürü olacak ha!"
Adam da ona destek verdi. "Ah Sami efendi,
ah! Bu memleket işi gücü bıraktı, bu zındıkların ayakkabı kutularını konuşur
oldu. Neyse... Hadi Allaha Ismarladık!"
"Güle güle, imam efendi! Selametle!"
Paçalarından fukaralık akan bir adamın,
"Selâmün aleyküm!" diyerek verdiği selamı, adamı küçümseyerek,
"Selam!" diye karşıladı. Hemen onun arkası sıra gelmekte olan
kalantor bir adamı kollarını açarak, "Aman efendim, aman! Allah uzun
ömürler versin, hürmetler ederim efendim..." diye karşılarken, kalantor
onu hiç umursamayarak:
"Merhaba İsmail!" diyerek geçip, camiye
girdi.
Kalantorun kendisine İsmail demesine bozulan Sami
söylenmeye başladı. "İsmail mi? Ulan bu herif de adımı öğrenemedi, gitti
ha! Tuh, paranın gözü kör olsun..."
Kadim dostu Kamil Oğuz Mangırcıklıoğlu, nereden
geldiğini göremeden yanında belirdi. "Hangi paraymış o, gözü kör olacak
olan?"
"Vay Kamilciğim, hoş gelmişsin! Nerden
çıktın sen, böyle?"
"Bilmiyor musun? Sen nereden çıktıysan, ben
de oradan çıktım." Kamil Oğuz, caminin bulunduğu caddeden geçen mini
etekli çok güzel bir kadın görüp ıslık çalarak, "Karıya bak!" dedi.
Sami Emekli hemen heyecanlandı. "Hani
nerede?"
"İşte orada bak, gidiyor."
İkisi de kadının arkasından baka kaldılar.
"Hım... Fıstık gibi maşallah..."
Kadın iyice uzaklaşıp da neredeyse görünmez
olduğunda Sami Emekli, "ben bakmayım, aptestim kaçar," diyerek başını
çevirdi.
"Tünaydın!" diyerek camiye girmekte
olan kel kafalı adamı, selam veriş şekli nedeniyle,
"Selâmün aleyküm, öğretmen bey!"
diyerek azarladı. Öğretmen camiye girince, Kamil Oğuz'a adamı çekiştirmeye
başladı. "Bizim torun Elif Nur'un öğretmeni! Çocukları da kendi gibi
komünist yetiştirecek namussuz!"
Kamil Oğuz, ona, "Yahu adam senin
meslektaşın!" diyecek oldu.
Sami Emekli, "Nereden meslektaşımmış
birader?" diye terslendi. "Ben imam hatip mektebinde koskoca bir
tarih öğretmeniydim, o ise basit bir ilk mektep öğretmeni!"
Kamil Oğuz, onun bu kaprisini espri yaptığına
yorarak güldü. Sonra, konuyu değiştirerek, "Yahu Samiciğim, bizim şu cami
yaptırma işinde millet mögürdemeye başladı vallaha! Şöyle bir temel atma töreni
düzenleyip iki kurban kesseydik, bunlar sakinleşirdi amma..."
"Atmaya atarız da, boyacı küpü değil ki bu
canım! Koskoca Allah'ın camisi..."
"Benden söylemesi, olağanüstü genel kurul
isteyeceklermiş, haberin olsun!"
"Amaaan... Onları boş ver sen, biraz daha
oyalamaya bak..."
"Oyalayamam vallaha! Derneğin bütün paraları
senin banka hesabında olduğu için üyelerin hepsi tedirgin. Olağanüstü genel
kurul toplamaya kesin kararlılar."
"Valla mı?"
"Valla! Bana da geldiler imzala diye; mecbur
kaldım, imzaladım."
"Benim alnım açık arkadaş! Çiğ süt emmedim
ki, karnım ağrısın!"
"Ben seni bilmez miyim, Samicim... Yalnız şu
hesabı iki imzayla çekilebilecek hale getir, diyorum ben..."
"Sen?"
"Evet, ben!"
"İkinci imza da senin mi olacak?"
"Yok! Benim o işlere vaktim olmayacak. Bizim
kız doğum yapacak bu günlerde; onun bebeğine yardım edeceğiz. Bir yaşına kadar
bakıverelim, diyor hanım. Bu gece İstanbul'a, kızın yanına gidiyoruz."
"Bu gece? Damdan düşer gibi, nerden çıktı bu
şimdi?"
"Öyle işte... Kızımız gelin deyince,
mecbur..."
"Çok ani oldu yahu! Evi ne yapacaksın?"
"Kilitleyip gideceğiz. Başka ne
yapalım?"
"Anahtarı bana ver de pansiyona
vereyim."
"Aman, Allah korusun. Eve giren herkes soyup
soğana çevirir sonra evi. Para kazanalım derken, paramız gider..."
"İyi madem, yolculuk ne zaman?"
"Bu gece; on iki de."
"İyi madem... Uğurlamaya gelirim
garaja..." Cebindeki cep telefonunda Halil Sezai İsyan şarkısını çığırmaya
başlayınca, telefonu eline alıp açtı. "Alo?"
Kamil Oğuz, "bana müsaade!" diyerek
cami ye girdi.
Dalavere Dilaver, telefonun öbür ucundaki Sami
Emekli'ye, "evinizin penceresindeki ilandan aldım cep telefonunuzun
numarasını. Ben, evinize talibim... Kendim Almanya'da çalışıyorum, fakat evi
İstanbul'da kirada oturan annem için satın almak istiyorum. Gelerek buraya
yerleşecek. Ben, bu akşam Almanya'ya dönmek zorunda olduğum için, evi hemen
görmek istiyorum, mümkün mü?"
Sami Emekli, ona, "şu anda ben camideyim
beyefendi. Fakat, evde eşim ve yeğenim var."
"Benim için bir sakıncası yok efendim. Siz
bir zahmet eşinize söyleyin ki, evi göstersin bana!"
"Hay, hay!"
Sami Emekli, Elezer hanımı arayarak, "Eve
bakmaya gelecekler, Ayşe ile ikiniz gösterin adama!" dedi.
Dalavere Dilaver, az sonra kapıyı çalarak, evi
incelemeye girdi. Odaları, mutfağı, her yeri tek tek dolaşıp inceledi. Elezer
hanıma, "Ev mükemmel durumda. Çok beğendim, efendim," diyerek,
telefonundan güya Sami Emekli'yi aradı. Karşısında Sami Emekli varmış gibi
konuşmaya başladı. "Almanya’dan on beş gün sonra geleceğim, o vakte kadar
evi satmamanız için eşinize üç bin lira kapora bırakacağım." Karşısındaki
Sami sanki olur demiş gibi, "Teşekkür ederim beyefendi. Anlayışınız
için..." deyip cebinden bir deste euro çıkarttı. Elezer hanıma teslim
etti. "Para üç bin beş yüz liraya tekabül etmekte. Mümkünse, üstünü Türk
lirası olarak alabilir miyim?"
Elezer hanım, yatak odasına gidip, Sami
Emekli'nin cami yaptırma derneğinden aşırdığı paralardan beş yüz lirayı alıp
geldi. Vitrinin gözünden boş bir dosya kağıdı ile kalem çıkartıp masada
dosyaya bir şeyler yazıp, yazdıklarını
okudu: "... adresinde ki evi elli
bin euro bedelle sahibi olan şahıslardan satın alacağımı taahhüt ediyorum ve
buna binaen ev sahibine üç bin Türk lirası kapora bırakıyorum. İş bu tarihten
itibaren on beş gün içerisinde bedelin tamamını ödeyerek evi teslim almazsam,
vermiş olduğum kaporayı talep etmeyeceğimi taahhüt ediyorum. İmza..."
Dalavere Dilaver, sözleşme metnini beğendiğini
belirterek, "nereyi imzalayacağım hanım efendiciğim?" diye sordu.
Elezer, "kimliğinizi verirseniz, kimlik
notlarınızı kaydedeyim önce. Sonra imzalarsınız," dedi.
"Hay hay, buyurun!"
Elezer hanım verilen kimlik kartından onun
bilgilerini kaydetmeye başladı. "Adınız Paşazade Demir, öyle mi
beyefendi?"
"Evet, efendim."
"İlginç bir isminiz varmış."
Dalavere Dilaver'in, beş para etmez sahte eurolar
yerine göğsünü gere gere harcayabileceği bir beş yüz Türk Lirası olmuştu. Sami
Emekli'nin evinden uzaklaşırken, "Memleketimizden bu saftorik kullarını
eksik etme yarabbi!" diyerek dua etti.
Sami Emekli, bir koçan makbuzu tüketip, James
Bond çantasını tepeleme parayla doldurduktan sonra caminin önünden ayrılırken,
"Memleketimizden bu saftorik kullarını eksik etme yarabbi!" diyerek
dua etti.
Elezer hanım, gıcır gıcır üç bin beş yüz euroyu
öpüp koklayıp bir güzel koynuna yerleştirdi. Bu paradan Sami'ye zırnık
koklatmak niyetinde değildi. Koynundaki telefonunda Halil Sezai, İsyan
şarkısını çığırmaya başlayınca, telefonu çıkartıp ekranına baktı. Yanıp sönen
"Drakula" yazısını okuyunca açtı.
"Efendim
Sami?"
Sami
Emekli, eve alıcı olan adamın kararını merak etmişti. "Eve alıcı olan
adamın kararını merak ettim," dedi.
Elezer
hanım ona büyük müjdeyi müjdelerken mutlulukla tebessüm etti. "Adam, sana
telefon edip evi pek beğendiğini söyledi ya! Adam, telefonda konuştuğunuz gibi
üç bin lira kaporayı da bıraktı, gitti. On beş gün sonra gelip paranın tamamını
ödeyerek tapu işlemlerini de yapacakmış. Eğer gelip de işlemleri yapmazsa
verdiği kaporanın yanacağını belirten bir imza bile aldım..." Tam burada
sustu. Kulağını iyice açıp, kocasının ona, aferin benim akıllı, becerikli
karıcığım, dediğini duymak için beklemeye başladı.
Sami
Emekli, "ne kaporasıymış o? Ben, adamla ilk konuştuğumuzdan başka bir
konuşma yapmadım. Dur hele, geliyorum," diyerek telefonu kapattı.
Koştura
koştura geldiğinde nefes nefeseydi, epey bir süre nefes nefese bekleyip
nefesini toplamaya çalıştı. Ayşe'nin getirdiği bir bardak suyu içerek nefesini
topladı. Nefesini toplar toplamaz, "ver şu paraları bir bakayım,"
dedi.
Elezer
hanım, "ya, olmaz, onlar benim!" diyerek cilvelenmeye kalkışınca,
Sami Emekli ona çok kızdı.
Karısına
her kızdığında yaptığını yine yaptı. "Elbette ki senin, a benim göz nurum!
Benim olan her şey senin. Ben de seninim...
Paraları bir ver sen, bakıp hemen geri vereceğim ben."
Elezer
onu taklit ederek, "Paraları bir ver sen, bakıp geri vereceğim
ben..." diye tekrar etti. "Şiir gibi oldu, ayol! Şairliğe başla en
iyisi sen. Yazdığın şiirleri internette de yayınlarsın. Şiirlerin altına da
Şair Sami yazıp, adının yanına Nazım Hikmet gibi tarih de atarsın. Bir akil
adam çıkar, böyle yaptığın için seninle dalga geçerek bir yazı yazar."
"Ne
saçmalıyorsun yahu! Asıl dalga geçen akil adam değil de, evi alacağım diyen
adam olabilir. Ver şu paraları da sahte olup olmadıklarına bir bakayım!"
Paraların
sahte olma ihtimalini duyunca çark eden Elezer hanım, koynunda ısıtmaya
yatırdığı euroları çıkartıp teslim etti.
Sami
Emekli paraları eline alıp kâğıdın dokusunu ve parlaklığını şöyle bir kontrol
etti. Paraların arka yüzlerindeki rakamların renk değiştirme özelliğinin
olmadığını da gördükten sonra başladı gülmeye! Bir taraftan da "sahte
bunlar hanım, sahte!" diye söyleniyordu. Sinirleri bozulmuş, gülme krizi
tutmuştu adamcağızı.
Elezer
Hanım nihayet dolandırıldıklarını anlayarak, kocasının tersine suratını astıkça
astı. Bir taraftan da, "gül Sami efendi, gül! Son gülen iyi güler,"
diye söyleniyordu.
Nihayet
Sami Emekli de son gülüşünü iyi güldükten sonra ciddileşti. Aklına gelen soruya
karısının bir cevap bulamayacağını bildiği için Ayşe'ye sordu. "Söyle
bakayım bana yeğenim; adam, evi satın alacağım diyerek bu sahte euroları neden
vermiş olabilir? Aklı sıra bize bir şaka mı yaptı dersin? Acaba gizli kamera
şakası yapıp da televizyonlarda, bakın bu aile ne kadar salak, onları nasıl
şakaladığımızı seyredin de siz de anlayın nasıl salak olduklarını, diyerekten
bizi rezil mi edecekler? Ne dersin?"
Ayşe,
"çı-ıh!" diyerek kaşlarını kaldırıp kafasını dikti. "Adam şakacı
değil, dolandırıcıydı, dayı... Sahte yuroları bırakıp hakiki beş yüz teleyi
alıp, gitti!"
Ayşe
olanları detaylandırıp anlaşılır bir şekilde uzun uzun anlatınca Sami Emekli,
dolandırıcıya kaptırdıkları beş yüz lira için cıyak cıyak cıyaklamaya başladı.
Onun bu korkunç cıyaklaması karşısında Elezer hanım bile korkuya kapıldı.
*