Anlamsız rötuşlarla
şekillenmekte hayat: Ne zaman nereden eseceği belli olmayan poyraz üşütüp
sersemletirken öğle vakti.
Aşk’ın nüansında
şereflendirirken nazı niyazı yürekte saklı o koşuşturmaca pek rağbet görmese de
devinmekteyiz anbean.
Yüklü nöbetlerle gönül
ve soluk benizli anlamsız cümleler zikrediyor belirsizlik kuşatırken efkâra
davetli bir hüküm ne yazık ki kimden geleceği belli olmayan o acımasız tokat.
Fırsat tanımak lazım
olsa gerek kapıdan içeri girmeye meyilli o gönül dostuna.
Zamansız ölümlerin
teferruat yüklü imgelerinde seyreliyorum hayat gıybet yüklü yanlışlıkla dolu
iken. Aşk ile harmanlanmış bir gönül daha nasıl derbeder olabilir ki?
Sol yakanın sol
şeridinde gölgelenmiş bir yalnızlığın solundayım sola dönük başım ama yüreğim
kayıp. Kısır ve muğlâk döngünün patavatsızlıktan mütevellit anlamsızlığı ilk
etapta rast geldiğim.
Selam yüklü bir neşe
öbeği ile seğirtirken kırık bir mızrapla titriyor gönül telim. Alabildiğine
muzdarip ve hicaz makamında bir hicran kulaklarım çınlarken saat başı. Bir
nöbet benimki üstelik aralıksız ve hırpani bir mevcudiyet sefil ve pejmürde.
Rotam ne zaman ki sapsa dönüp bakıyorum aynaya ve soruyorum safça:’’Nerede hata
yapıyorum?’’ Ayna bile muzdarip kırık parçaları batarken orama burama.
Örselenmiş bir renk
elimdeki ve gözümdeki o uçuk pembe en az hayallerim kadar uçuk ve kaçık bir
aklın neticesi yönünü her nasılsa kaybetmeye çeyrek kala ve tedirginlikle
dokunurken insan siluetlerine: Durağan ya da sitemkâr ama asla dalkavuk değil
işte ayrıştığım nokta ve en büyük hatam: Durduk yerde attığım nidalarla
şaşırtırken insanları garipseniyorum da eşit ölçüde.
Rağbet ettiğim mi
rağbet gören mi ya da yaftalanan?
Sizce fark eder mi hele
ki yüksünmediğim bir güzellik ise peşin hükümlülerin nezdinde çoğalıyorum ve
çoğaltıyorum titrek ışıklar aydınlatırken yüreğimi ve toz konduramadığım nicesi
en az içimde saklı o payidar ümit ve yeri geldi mi hüzün zerrecikleri.
Asılsız cümleler
kurmuyorum ve peşin hükümlerin peşinde konuşlanmadığımdan olsa gerek zamanı
kolay tüketiyorum ve çok da kolay sevip uzaklaşabiliyorum da. Tezat yüklü duygu
birliktelikleri ama aslımı inkâr edemediğim o gerçek kadar en az kimliğimi
beyan ederken satır aralarında. Farkındayım pek çok şeyin tüm suskunluğuma
nazire edercesine yükümlü değilim de haricimde olanlardan.
Kurguladığım hikâye
kahramanlarını az özümsemiyor değilim hani suskunluğuma ses olurken yazdığım
kırpık cümleler ve nasıl da telaşla hükmediyor sefil kalem bilircisine içimdeki
umudun ve aşkın coşkusunu. Keşke basite indirgeyebilsem de yaşadığım ikilemleri
kulemden uzattığım saçlarıma sarılsa hikâyemin hangi kahramanı rast gelirse
artık.
Zincirden boşananı
aşağı yukarı bir asır oldu, demek gibi bir gaflette bulunamayacağıma göre
veriyorum beyanatımı: Hayata sevdalı ve müşterek tapulu bir evrenin saklı
hazinesini bulmaya namzet bir yolculuk benimki üstelik kimselerin eşlik
etmediği tek gözlü bir evin camına iliştirmişken başımı.
Rahvan tüm cümlelerim
ve doğurgan bir aşk benimki: Sevdikçe sevesim geliyor ve uzaklaştıkça
kalabalıktan yalnızlığıma sığınıyorum sonsuz hazneli o mübarek döngüde
konuşlandığım mabedimde ser verip sır vermezken.
Kimine göre bir zafiyet
ama bana göre Yaratıcının nakşettiği emsalsiz bir güç düştüğüm tüm çıkmazlardan
alnımın akıyla çıkıp galip gelmem gibi.
Heyhat, diye bağırmak
ise üstüme düşen yine ben şekillendiriyorum o girizgâhı ve tüme varım ile
yoksunluğumu varlık addedip yine sığınıyorum Yaratıcının engin gücüne bir parça
nasiplenip günü kurtarırken.
Başımı secdeye
koyarcasına yaşıyorum yirmi dört saatimi ve imgelere veriyorum hakkını ben
yaşarken neyse düşen payıma.
Hamdolsun diye
sonlandırmak belki de zamanı sevgi yüklü nidalarla başladığımız gibi…