Tamama ermeden biten
bir romanın son deminde saklı isimsiz düşlerimin yaftalanmış o gizil tanıkları
ben ki savaşın en ön safında tüm sıkılganlığımla hutbe bildiğim metinlerde
kaybetmişken yolumu.
Sandım sanmanın
ötesinde emin olmama az kalmıştı tamahkâr isyanları yol bilip de ayarı
kaymışken döngünün bir meftaymışçasına çaldığım kelimeler hak gördüler
savururken masumiyeti ve güzeli. Güzeldi güzel olmasına yitikti mizacı mahrem
bildiği aşkı öldürmüştü imtiyaz sahipleri ve kirlendi dünya büyüdü isyan, öldü
kadın ve öldü çocuk ruhu kifayetsiz düşlerin mihrabıydı gece belki de en
koyultulmuş kaygı kem küm eden o tahakkümperver kırbaçları döverken sırtını
vicdanın yoldan çıkmanın faturası kesilmişti fark dahi etmeden koyulmuşken
yola.
Kuralları yonttular ve ıskalandı
hedef.
Yuhalandı mahremiyet
kirli emellerine nail olanlara nispet edercesine gök kubbe sarsıldı ve safran
sarısı idi korkusu yüzsüz yalanların o örtük tınısında saklı iken hakkaniyet.
Karşısav söyledi
maruzatını ve isyan etti derken dokundu tüm yalıtılmışlığıyla ve sustu Tanrı
nizamı yitik serkeş bedenleri dolduruşuna gelmiş iken şeytanın ve nefsin
iradesini sınadı kullarının bilse de sonucunu.
Akşam çöktü perde perde
ve örttü çirkinlikleri, hak bildi kötülük tüm edimleri ve yükledikçe yüklendi
de geceyi, soldu kasımpatılar döküldü yaprak yaprak yediveren gülleri mabedine
kavuşmadan melekler yolları kesildi ölüme ve mahşere çeyrek kala.
Hiddet sahibi ve yönünü
şaşırmış tamamen yoldan çıkmış iken ergen düşler tüm yetilerini yok saydı ve
ıslandı, ıskalandı.
Geçmişin tek bir
saniyesi küçük bir sonsuzluğa dönüştü an terk ederken maziyi ve yelken açmışken
yarına hicap yüklü olsa da fazlasıyla. Boyutsuz zaman ve mekân o yeknesak ve
göreceli rabıtasına ulaşamamış olmanın verdiği tedirginlikle rest çekti evrene.
Öykündükçe yaşama zora
koşmaktı tek elimize geçen ve kayboldukça hak gördük zulmü reşit olmamış bir
hüznü pay ederken ve dikte ederken nefret yüklü söylemleri hoş görüsünü
yitirmiş bir evrene tabi olmaktı aslında tek gaye ve hükmetmek hatta zora
koşmak kaderi görmezden gelip sığınmaksa yokluğa hiçlikle iştigal etmekti belki
de mubah olan şimdiki zamanın somutluğunda ve geleceğin soyut duvarlarında ne
de olsa imgelem gücü hep ama hep birincil kaynaklardan beslenip akıyordu delice
ve acımasızca hitap yetisini yitirmiş bir hatibin gizemli cümlelerine iltica
etmişçesine.
‘’Davranmayı
düşünüyorduk ya da düşünmeyi düşünüyorduk ama bizim varlığımızda düşünen ve
davranan bir başkasıydı ya da başkalarıydı.’’(Thomas Mann)
Umutsuzluk hep çöküştü
ve ölüm yeni bir diriliş biz ötelerken ya da örselerken vicdanı tüm
yalıtılmışlığımızı hesaba katmadan kestiğimiz ahkâmlarda saklı iken muğlâk
düşler asla sahip olamayacağımızı bile bile üstelik.