Anlamsızlığın
hegemonyası aslında sırnaşık notaların sessizliğine sığınıp kaldığım ama hala
gök gürültüsü devinirken kulağımda bir nebze de olsa sessizliğime ses olan bir
yakarış gönlümün telini titreten hele ki o kifayetsizliğim ve acziyetim iken
beni mağdur kılan.
İşkence yüklü saatlerin
bir şölene dönüştüğü, mutluluk öncesi bir seremoni kırık olsa da içimdeki sızı.
Bir gülüşe sızan hicran
bir kelimeye yığdınız hayat hikâyeniz ve tek bir dokunuşta gizli iken yürek
burkan kırgınlığınız.
Kâh nüktedan kâh muğlâk
bir edimde gizli tüm o var oluş. Hicap yüklü bir bekleyişin teyakkuzundan
kaçarken yakalandığınız o karmaşık ruh devinimi belki de asılsız bir yolculuk
bizler tasavvurundayken yine de kanıksadığımız hatta mecbur kılındığımız.
Yerle yeksan olan ne
varsa bir o kadar hayalini kurduğumuz ve son bir izlek hayatın sunumu yeter ki
teselli olsun o tecelli an’ı muktedir kılan yegâne zincirin son halkası
ellerimizle yerleştirdiğimiz bir o kadar yerleşkenin nizamında kaybolan
boyutsuz varlıklarımız biz her ne kadar zamana ve mekâna göre saptasak da.
Hicret bildiğimiz ya da
yok saydığımız belli ki mütereddit dokunuşlar varlığımızın uzantısı. Ve
ıskalarken hedefi yakalandığımız her ne kadar gizlensek de ömür boyu.
Bilincin açık olduğu
ana denk gelen o sızıntıda mı saklı yoksa hissiyatınızı kontrol altında
tutamazken yoksa yaşamın bir bilince nail olmadığı gerçeği mi ne de olsa
yükümlü kılındıklarımız bize çocukluktan miras.
Bir erdem hatta nüansı sırdaş
bildiğimiz yaşama sevinci iken uzağında kalamadığımız bu bağlamda günü birlik
telaşlarımız ne de olsa yaşama konusunda yetkin kılınıp yine de ulaşmazken
hedefe. Tam olarak da bu değil mi bize uyanık tutan ve her yenilgide bitimsiz
bir aşk ile yeni başa aldığımız o kare içinde saklarken ve yere göğe sığdıramadığımız
heyecan yüzdesi her dem benliğimizi vakur bir dokunuşla ayrımcılık yüklü
söylemler nezdinde bir adım öteye taşıyan.
Olduğumuz mu olmak
istediğimiz mi? Cevabını vermeyeceğinizi bildiğim için geri alıyorum sorumu ve
itiraf ediyorum: Kanıksadıklarım ne de olsa kanıksanan bir hitabet gücü
anlamsızlık yüklense de satırlara ki miracı yüreğin sığınak bildiklerimiz: Kâh
bir anlatı kâh bir serzeniş kâh bir hıçkırık bizi biz yapmaktan alıkoyan ne
varsa asil bir kalkan doyumsuzluğumuza sebebiyet veren akla zarar bir tortu
belki de dibe çökmüş.
Kimi zaman bir muamma
taşıdığımıza henüz vakıf olamadığımız bir kimlik kadar gerçek ve gerçek dışı ne
varsa yine omzumuza yüklenen. Belli ki edası ya da zihniyeti yorgun
belleklerimizin taammüden işlediğimiz tüm cinayetlerdeki tek görgü tanığı tüm ahkâm
kesen yetilerimizi bir anda körelten.
Haiz olduğumuz yine de inkâr
ettiğimiz kimi zaman da görmezden geldiğimiz ve çoğunlukla da yok sayıldığımız
ki varlığımızı idame ettirirken nasıl da tekelindeyiz dış mihrakların kimi
zaman içimiz kan ağlasa da bir tebessüm yerleştirirken belli belirsiz.
Yine de kaybetmeyin o
gülümsemeyi ara sıra ekseniniz kaysa da: Bu değil mi hayatın seyrindeki o
kıvrımlarda ayaklarınızın yere bastığına dair sahip olduğunuz inanç ve özgüven.
Sadece bir gülüş ısmarlayın gökyüzüne akıbetin ne olacağını kestiremezseniz de.
Sadece gülümseyin ve gülümsetin batıllıkların ket vurmasına aldırış dahi
etmeden.