Bazen
hüzünlenirim gönlümü bir sıkıntı kaplar dalarım düşüncelere bazen hiç çıkamamam,
kaç saat geçtiğini unutur kendimden geçerim. İşte o günlerden bir gün dalgın
düşünceler içindeyim, dokunmayın gönlüme, hem kim neden niçin dokunur gönlüme,
sen ben kimiz, adın sanın nedir kimden geldin, hepimiz insan değil miyiz, sen
ben değil biz değil miyiz? Neden kanatılır gönüller? Hangi art niyetle yollara
çukur açıldı, yüreğimizde özlem sevgi vardı sen ne ara değiştirdin aldın sakladın!
Sevdayı iliklerimizde bahar çiçekleri gibi taptaze saklardık, sen hangi arada
biz görmeden veya biz müdahale etmeden kopardın gönüllerde? Ama istediğin kadar
koparsan da toprağı yüreğimizde yine yeşerecek sevda çiçekleri yüreğimizde…
Sen akan
cennet pınarı sularımızı yollarımız kesende, senin yolunu da kesen bizler bir
an bu gafletten uyanarak yolunu sonsuza kadar keseceğiz… Türkülerimiz yine
gülümseyerek barış içinde çalarak dinleyeceğiz, içine az acıda olsa yüreğimizin
sevda değirmeninde öğüterek çiçek olarak gönlümüze ülkemize solmayan çiçekler
olarak diker açınca da koklarız… Ülkem ne ihanetler içinde olanı gördü hepsi
geberdi lanet okunarak adı anılıyor… Senin yüreğinde sevda yerine nefret olsa da
en sonunda o nefret senide yakacak yok edecek, düşleri yeşermiş düşleri
kökünden sökmeye çalışanda beceremezsin, sökülen düşler yeniden gönlümüzde yeşeriyor,
sen kendi çölleşmiş yüreğindeki ıstırabına yan…
Hasretimiz
yara ile kanasa da kendimiz merhem oluruz. Biz şu an suskunluğumuzu yeniden
yeşerterek yüzünüze fırlatmak için bekliyoruz, biz gözyaşlarımızı öper ve sileriz,
sizinkini kim silecek ve öpecek düşünün, gönlünde merhamet olmayan. Gözlerinde yaş
akıtmaktan aciz sana sahip mi çıkar, işi bitince kapı önüne bırakır terk eder gider!
Sor kendine kimsin? Nesin? Nereden nasıl geldin? Nereye gidiyorsun? Nasıl düştüm
bu cehennem çukuruna diye sor ey nefreti ile gezen! Sen daha ne acılar ne
ihanetler göreceksin az dur bekle bakalım! Kim sana sahip çıkacak? Nefretin
senide seni yetiştireni de elbet boğacak!
Biz candan sever,
can için can veririz, nefretin ile rüzgarlar estiren,sevdaya ateş düşüren kendini
yakıyorsun nefretin ile,bırak nefreti sevgiye,sevdaya aşk’a gel merhamet gel
sende gül doyasıya,yeter artık sancılar içinde kaldığın…Nihavent şarkılar bizi
alır aşkın engin denizlerinde gülümseyerek yüzdürür gel sende nefretin
okyanusunda çamurunda boğulma at bir adım merhamete doğru korkma düşmezsin,yok
olmazsın…
Ziyan olan
senin hayatındır açan baharlar değil,bahar her mevsim açar ama ziyan olan
hayatın ziyana doğru koştu mu geri dönüşü zor olur…Nefreti olan satıcı veya
tacir olan nefret sahibine uyma,özgürlüğünü ona satma,sana gülerken içinden
oyununa alet olma…Sevdaya dair ne yollar biter, nede dağların arkasında her
zaman hasret yetişir,sökeriz hasret dikenlerini vuslat,visal çiçekleri dikeriz
gel sende bizimle dik bu güzel ağaçları…
Mehmet Aluç-Kul Mehmet-