Hiçbir sürece riayet
etmiyorum ve asla ihanet etmiyor kelimeler.
Sirayet de etmiyorum
anlamsızlık yüklü kırık ve ölgün günlere. Günü birlik sevinçlerimin hepsi
çalındı. Çaldılar varlığımın hidayete konuşlanmış yankısını.
Suskunluğum direttikçe
direnme gücüm eksiliyor ve soluyorum günbegün seğirttiğim dikenlere basıp bu
sefer acıyorum kendime, acıtırken gölgeler, korktuklarımı yeni baştan
yaşıyorum, yaşadığımdan bihaber tüm yankısı evrenin sahip çıkıyor yalıtılmış
yansımama.
Muğlâk düşlerde kayıp
verdiğim imgeleri çalıyorlar bu sefer: İstemsizce ağlıyorum ve istifliyorum bir
öncesinde kayıp verdiğim sol yanımı. Hüzne delalet evrenin kuytuları belki de
soluklandığım kayıtsızlığım. Görünenin çok ötesinde ve niyazı, o bilinmeyen
kalan yarımın.
Dünden bir önce doğdum.
Yarından sonra ölmek ise nihai görevim.
Asılsız kancalarda
asılı hükümleri bir bir toplayıp koyuyorum başucuma ne de olsa yeni güne
hazırlık, gece yarısı telaşım. Az mı kaldı, demek düşse de payıma biliyorum ki;
kalan sağlar bile bana ait değil.
Evrildiğim kümelere
yığdığım zincirleme kazalar: Ölmeye doyamadığım gün dönencesi ve sevmekten
bıkmadığım ömür güncesi.
Hepten kayıp bir mirasa
sahip çıkmaksa asli vazifem, tüm somut kanmazlığı bir yudumda içiyorum: Teferruat
yüklü dünlere tahammül edemediğimden olsa gerek yine de alıkoyamıyorum kendimi
başımı gömdüğüm kumda, görünmezliğime her nasılsa kani olup da öbek öbek o sıra
dışı heybetini tahayyül dahi edemediğim izleklere saplanıp kalmış tüm
kayıtsızlığı ve tutarsızlığı ile sığıntı bir mihrakın, toz konduramadığı
asılsız söylencelerine rest çekemezken.
Kaçıncı kare olduğu
değil sona gelip gelmediğim aslında beni sancılandıran.
Sevip sevilmediğimden
ziyade, nefret kusan gölgelere rast gelip istikametimi el yordamı tayin ettiğim
öylesine bir rabıta.
Bir kereden ne mi
çıkar, gibi bir zihniyete takılı tüm gerici ahkâmlar. Öyle ya: Unsur
mahiyetinde bellek erozyonu yaşayan kılçık düşünce erbapları nicesi.
Yorgunum ve alabildiğine
de yoğun, bir düş fırtınası arkamdaki, sürüklenmekten ziyade savrulduğum.
Bir kıyamda ama kıyımı
asalet yüklü taarruza rast gelip de bir türlü geri duramadıkları sıra dışı bir
tantana. Gerçek ruhumun asılsız
hutbesinde savurduğum onca maruzat yine de koşullanmaktan geri duramayan söz malikleri
ve içine sığdıramadıkları benliğimin kayıp yörüngesi…
Verilenle yetinsem de verdiklerimin
haddi hesabı yok: Hem kendimden hem hayallerimden ödünç versem de geri dönümü
olmayan o mağlubiyetin ihlal edilmiş sınırlarında vücut bulamasam da; her nasılsa
umudumun saklı olduğu heyula bir tedirginlik: Biraz kısık gözlerim ve
kırpıştırıyorum gözlerimi, gözümü alamadığım varlığını bir kez kıble bilmişim
de kaptırıyorum yarınsız dünlerimi ve çalıntı sevinçlerime rest çekmişken
evren, müptelası olduğum hüzün kadar yadsıyamayacağım o bilinçsiz aklım: Kâh
aşkın izdüşümü kâh zaman aşımının gölgelere tahakkuk eden bilinmez ve onulmaz
sancısı.
Terk etmişliğim mi terk
edilmişliğimin gıybet yüklü dökümü mü…
Kayıplarım mı
kaygılarımı rehin verdiğim istem dışı arzularım mı?
Medet umdum umalı,
yetinmeyi destur ettim edineli sökün eden kurtçukları o yoz ve küf kokan köhne
yargıların. Ha bu gün ha yarın, demek kadar asılsız ve sakıncalı bir tehir
belki de hele ki düşmüşken yolum bir kez ıssız bir tedirginliğe yine de mahal
veremezken tüm anlaşılmazlığı ile sırıtırken yarınlar her ne kadar niyaz
eylediğim düşlerimi çaldırmış olsam da.