Kalabalık yitişlerin,
münafık kelamların yok saydığı
Hiçlik yüklü trenlerin
taşıdığı
Küçük bir çocuk kadar
pür neşe
Faklılığın yoksun
kıldığı
O türetilmişlik
tüketilmişliklerden arda kalan
Ve ansızın sırıtan bir
mecalsizlikle
Kıble bildiğim
yörüngemde konuşlansam da
Koşutlu imgelerin
farkına varıp da yüzü suyu hürmetine
Şu kırılgan şarkıda
devinen adım kadar.
Sitemkârım altı üstü
Devingen bir ruhun
kıyısında arda kalan bir ardıç kuşu
Kadar ürkek mizacım:
Yitip gitmelerin
ertesinde nail olamadığım ne varsa,
Sünepe bir korku kadar
önyargılı
Hele ki o çatık
kaşlarımın ardına gizlenen gözyaşlarım,
Hükümranlığında kırık
bir lehçenin tasarrufunda
Üç beş sakil tümce:
Saklı bir yitim, gözü
pek bir edimde
Peyda olan sancılı bir
ölüm:
Doğmak gecenin erdiği
sabahta
Yine de eremediğim o
yaka
Her daim ayrılık yüklü
med-cezir akşamlarında:
Kırık bir güftenin
dibinde
Adlandıramadığım bir ön
yargı kadar akla zarar,
Külliyen yalan aşka
dair nükseden o tükeniş
Bir kez mihrap
bellemişken makamsız bir ayrılığı.
Kanatılmış hezeyanların
bileşkesinde
Soluklandığım kıtaların
ilk hecesinde:
Devindikçe noksan
kılınan
Yine de rağbet ettiğim
rahvan bir yalnızlık:
Kıdemli hükümlerin
soldurduğu çiy tanecikleri,
Hükümranlığında onca
gel-gitin
Nükseden aşk tanrısı:
Var oluşun hegemonyasında
savsaklarken kırık mizacını
Yeti bildiği o
dirayetsizlikte saklı aslında
Başa dönüp çıktığı o
yörünge,
İzbelerin durakları
ihlal ettiği
Hükmü yitik bir
cümlenin son harfinde gizil:
Hele ki o girizgâhta
tüten aşk ateşi.
Kırılgan büyüsü
sararken başımı
Efkâra rest çekip
konuşlandığım engebelerin kıyısında
Bir nebze de olsa ödün
vermezken
Sıyırdığım dönemeçler
Kaygan zeminleri
bilediğim bir bıçağın sırtında yaşamaksa
Düşen payıma:
Gönülden kocaman bir
Eyvallah
İstifli yetilerin durağanlığında
Sığındığım gök kubbe.