Mükemmel
denilecek kadar güzel ve güçlü iki
kartal denk geldi ve tabiri caizse evlendiler. O kadar güzel süzüldüler ki gökyüzünde, tüm
kuzgunlar, kargalar, akbabalar onlardan uzak durdular. Bu iki kartalın bu hengâmede bir
yavruları oldu. Kendileri gibi yetiştirmeye çalıştılar onu
da. Oda onlar gibi olmaya çalışıp mükemmele uçuyordu.
Fakat o iki kartal olmadığında yavru kartalla uğraştı
kargalar, saldırdı kuzgunlar, yere düşürdü
akbabalar. Herşeye rağmen düşe kalka uçmayı öğrendi ve
yuvadan kilometrelerce uzaklara uçtu. O uzaklarda kendine bir hayat kurmaya çalıştı, bir
nebzede başardı gibi oldu. Fakat o iki mükemmel kartalın uzağında kaldı ve yıprandı bu hayatı
kurarken. Çok düştü. O yumuşak tüyleri dağıldı; pençeleri kırıldı ama herşeye rağmen uçmaya çalıştı.
Atmacalarla dost oldu. Farklıydılar dostlukları da bu farklardan dolayı acıklı bir şekilde bitti. Sisli ve kasvetli yerlerde yeni bir hayat kurmaya çalışmıştı ve bu
onun hayatına mâl olacak gibiydi. Dört yanını eski yuvasından kaçma sebebi olan kuzgunlar, akbabalar ve kargalar sardı. Zaten
yaralıydı ve bu mel'un hayvanlar güruhu tarafından daha da yıpratıldı. Derken şansına bir dişi kartal gördü. Onu ikna etti ve birlikte uçmaya çalıştılar. Ama
sisliydi yaşadıkları yer ve onu sevmeyen pis kuşlarla doluydu etrafı, zamanla farketti ki onun dişi kartalı bu pis kuşlarla birlikte uçarken kartallığını unutmuştu. Ona
kartal gibi uçmayı, ona kartal olmayı öğretmeye çalıştıkça bizim
kartala sürüler halinde saldırdılar o leş kargaları, pis kuzgunlar, sinsi akbabalar. Koptu yaralı kartalın birçok tüyü. Kalan tüyleri de ıslanmıştı kendi
kanı ve iriniyle. Fakat dişisi bunları göremiyordu. Onunla birlikteydi ama ondan çok uzaktı. Bizim
kartalın bu yıllarda yeni pençeleri çıktı ve bu
pençeleri ona zarar veren bütün pis kuşların üstünde eskitti. Bir kaç tanesini tamamen uzaklaştırmıştı dişisinden.
Sorunlarda tekrardan burada başladı işte, pençeleri eskimişti. Atmacalardan ve o iki kartaldan çok uzaktaydı ve pis
kuşların hepsi ona bileniyordu. Yaraları derindi ama iyileşiyordu ve
yine saldırdılar ona. Bu sefer ölecek gibiydi. Yaralarını saramayacak kadar yorgun ve güçsüz düşmüştü. Saklandı bir
kuytuya ve ölümü bekledi sessizce olmadı, ölmemişti. Biraz toparlanır gibi oldu, uçmaya çalıştı. Bir iki
kanat çırpıp penceremin önüne düştü. Sardım yaralarını,
susturdum çığlıklarını, biledim pençelerini... Bende yorgundum emekliliğim yaklaşmıştı ve son günümdü. İşe gidip
geldim ve artık emekliydim. Ölümü beklerken kendime birde dost ediniyordum her ne kadar dille iletişim
kuramasak da. İkimizde kendimizi iyi hisseder hissetmez terk edecektik bu köhne
toprakları. Bizim kartal dişisini kurtarıp oradaki kahpe düzeni bozamadı bende emekli bir ihtiyardım. Ve tazelenmek için uzaklara gittik; o uçtu, bende altımdaki eski arabamla yanında yol aldım. Yolda denk geldiğimiz bütün karga kuzgun ve akbabalara saldırıp
kanatlarını kopartıp terk ettik oraları... Şimdi gökyüzü onların olsun bu kötü günlerin de bir iyi günü olacak ve gün gelecek gökyüzü bizim kartalın olacaktı ve kanatlarını kopardığımız o pis
kuşlar her yukarılara baktıklarında bizim kartalı istediklerini elde ederken görecekler. Şimdi sabret kartalım. O iki kartala da dişine de kavuşacaksın. Ama sabret gökyüzü şimdi onların olsun istediğin gökyüzüne ulaşman için bu ihtiyar senin için uğraşacak. Senin de av mevsimin gelecek ve o gün gelene
kadar ben elimdeki tüfeklerle o kargalara, kuzgunlara, ve akbabalara ateş ediyor
olacağım...