An’dı münafık ve andım
usulca:
Takriben doğduğum günü yâd
ettim
Ve dokundum yılgın
yıllarıma.
Pür-ü pak çocuk
sevinçlerim hele ki
Nasıl da nasır tutmuş
emsalsiz benliğim.
Sağdıcım ne çok imge ne
çok seyir
Ve seğirttiğim
gölgelerdeki kaybolmuşluğum.
Hanidir son dediğim ve
sığdırdığım tahakkümleri
Göğüs çeperine ve az
ileride
Rast geldiğim tozlu
sayfalarına,
Dün bildiğim izleklerin
rahvan siciline konuşlandığım
Ve amansızca
soluklandığım olur da rahmetin tecellisinde
Can bulur ölgün
düşlerim.
Eksilttiğim belki de
çoğalırken hicazın nezdinde
Ve derken gürleyen o
tok sesi gök kubbenin:
Peyda olmuş asılsız
sakıncalarına asılı izbelerin
Peyder pey tüketilen
namelerin izdüşümü
Kadar yeknesak ve
tutarsız iken kelamı
İnsafsız ve münafık düş
bildirgelerinin;
Öldüğüm ve öldürdüğüm
nimetleri yok sayan
An’a yükleyip yarında
soluklanacağım.
Düş simsarı bedelsiz
öngörülerin dermansız
Tecellisi kadar sitem
yüklüyken peyzajında saklı
Ne çok sakınca.
Anlamsızlık kırağı
çaldıkça ve seyreldikçe hakkaniyet,
Yitip gitmelerin
tecellisi çoğaldıkça
Ümmetine sığındığım gök
kubbenin
Puslu yalnızlığına rast
geldim günün
Yirmi beşinci diliminde,
dillendirdiğim ansızlığın
Sitemine yüz çevirip,
dilimde isyanı yâd eden
Zaman bekçisi
küpeştesinde hükmeden
Demli bir yorgunluk,
Sorsalar da nedir bu
halin,
Gıyabında bir terk ediş
belki de en tedirgin yanım:
Asılsız söylenceler
vuku buldukça naif bir teselli benimki:
Kurunun yanında yaş da
yanar misali.
Öylesine ve sızan,
Devingen bir ruhun
münferit kırılganlığında
Bir tebessümü çok gören
devran.
Sanılar koyuldukça ve
çoğaldıkça gölge,
Yitip gitmelerin
güncesi kadar buyurgan
Yine de teselli
addedilen yeni bir dönence,
Seyrine meftun,
Aşkı hicran bellediğim.
Sıradan bir peyzaj,
ellerimle resmettiğim
Ve muhalif bir dokunuş
Rahmetini yürekte
büyüttüğüm.