Nedamet yüklü
fısıltıları kar bildi insanoğlu
Ve yuttu boğazında
düğümlenen son lokmayı;
Mezhebi genişti ne de
olsa,
Ateş olan yerden çıkan
duman,
Zaman zaman kılı kırk
yaran
Yeri geldi mi korkan
gölgesinden.
Bir tufandı hepi topu,
Akla zarar bir
karabasan
Hele ki hidayet yüklü
ruhun son durağı;
Ayyuka çıkmış ve
çarpıtılmış her bir vasfı.
Ölüm müydü de payidar
kılan,
Hüzün müydü yoksa yerle
yeksan
Onca çetrefilli yaşam.
Tütsülendi aşk:
Ne çok sır, ne çok
yalan,
Kaynağı gizemli,
Gömütü çoktan toz duman
Sanırsın ki; kırık bir
lehçenin tekabül ettiği.
Zincire bağlı onca
söylem:
Gâvura kızıp oruç bozan
Hanidir yoksun
fazlasıyla bedbin:
İsmi dilden dile gezen.
Efkârı, o demli
yoksunluğu,
İlk hecesi belki de,
Kayıtlarda saklı tüm
çekince.
Başı kayıp bir öykünün
Nihayete ermiş gizil hikâyesi
Ve her fırsatta günün
önüme düşen kayıp gölgesi.
Görüp göreceğim kim
bilir
Şu sefil ömrün kaçıncı
sektesi…
Ellerimde aşk,
gözlerimde cemalin,
Nasıl da gizli
rabıtasında zihnin.
Var oluşun hikmeti
derken,
Son bir izlek.
Belli ki; reşit olmamış
bir gönlün tecellisi.
Aralıksız sızan, sitem
yüklü dilimden,
Hanidir devingen ruhun
tek tesellisi.
Gıyabında son serzeniş,
katre katre
Damıtılan o yüreğin.
Hükümranlığında aşk’ın
bir fısıltı,
Kımıltısı yüreğin:
Bir serzeniş hele ki o
nazenin benliğin.
Kıyılarında saklı üç
beş sakil imge,
Enginleri kıymete
binmiş
Açılmazı varoluş
devinirken yokluğa
An kaybolurken
boyutların konuşlandığı
Hüküm yüklü yüreğin
tokluğunda.
Nasıl nasıl tedirgin,
belki de
Muğlâk bir devinim
kıyısında gözümü alamazken
Hele ki ümit bildiğim
Hele ki o gün dönümü;
Adını rahmet bildiğim.
An kopmuş dünden,
Dün sarkmış gizil
hükümlerden.
Bir dokunuş bir ah ediş
hatta o terk ediş
Asılsız kılınmış iken
şu benlik
Bil ki, teferruat ne
varsa senden hariç.
Kopuş ve yok oluş,
Nüktedan bir dokunuş
Seğirten acemice ne mi
geride kalan;
Sakil üç beş hece
Ne mazi ne yarın
Tecellisi anlık bir
rötuş
İmge döngüsü ile
ermişçesine nihayete
Sancısı, sanrısı şu
kayıp ruhun sarkacı
Dirayetsizliğime
koşullanmış kim bilir kaç sayfa dolu
İz bildiğim yine de yüz
sürdüğüm
Kavruk, çok acı çok,
Yanarken mihraba yakın
dursam da kaybolmaktan
Alıkoyamadığım,
Dönüp dönüp başa
soluklandığım:
Kula kulluk yapmaksa
düşen payıma
Ölmeye çoktan razıyım.
Kırık bir lehçenin son
perdesinde son şarkı mırıldandığım,
Güftesi kayıp şu
kırılgan ruhun yine de.
Hüznün batağında o
sancılı gülüş
Rahvan zincirlerin
teyakkuzunda gizli
Ne bir serzeniş
Ne ıskartaya çıkmış bir
var oluş.
Can çekişen imgelerin
gölgesinde
Sığdırdığım yeknesak
hüzün
Ve gün dönerken yüzünü
kara geceye:
Sonsuzluk sırdaş bir
dost
Hüküm yüklü yetilerde
saklı tüketiliş.
An ve dün sıra sıra
dizili efkârlı tekmil.
Kıdemli sancıların
hüküm sürdüğü,
Belki de ölüme dönük
yüzümün izlek bildiği:
Gıyabında iz sürdüğü,
Sokulgan, alabildiğine
kırılgan
Yine de durağan zaman
zaman.
Mecali yitik, aşkı
rahmet bilip
Hanidir kırgınlığını
yok sayıp
Ve eşiğinde
mahremiyetin, tehir edip de
Devingen ruhun eşkâline
yenik düşüp.
Güdümünde garbı yön
bilip,
Alabildiğine yüzü
mihraba dönük.