Aşk düşkünü kaçkın
düşlerim:
Yerli yersiz
meylettiğim kindar dünlerim,
Girdabında ahenksiz bir
tını
Safran sarısı
kanmışlığım ezelden,
Demli bir tahakkümde
kısılıp kaldığım.
Gönülsüz seferberliğim
kıyama durduğum,
An’a nispet eden
külfeti yalnızlığın:
Nasıl da beyhude bir
düş kırımı
Ölümcül sancısı şafak
bellediğim miladımdan
Arda kalan.
Hanidir kırçalı, kırık
mabedimin
Ölüm baz
sıradanlığında,
Kim varsa nifak sokan
Hayatla kıydığım nikâha.
Evet, ben, demekse tek
tesellim
Rağbet ettiğinden de
öte
Kırsalında
gölgelenirken kan revan,
Yatak döşek kancasında
takılı aklın,
Günbegün kanayan:
Zaman zaman gönülken
kanan en saf batıla
Günübirlik bir sancıdan
işkillenen
O münafık yüreğin
sarkacı iken
Kaygan ritminde toza
dumana kattığım,
Minvali belli ki en
derin hüzünden
Güne taşan öfkeli bir
ümmet:
Zift karası yüreklerin
kılıçtan da keskin ah’ları,
Revnak bir ruh iken
damıtan efkârı
Yüz görümü bir neşe,
tekelinde
Hürmet bildiğim en
yakın düş perisi,
Hüzne delalet nice
öngörü
Boydan boya
kuşatılmışlığım kadar
Sitem yüklü bir öbeğin
tam da ortası.
Hanidir israfında gönül
Soytarı bir yalnızlık
düşmez iken yakamdan;
Yine de yana yakıla
esir düştüğüm
Düş pazarında, takılı
bir tekerleme dilimde,
Ömrü çalan sinsi bir
tedirginlikle,
En karaçalımı kaderin
Siteme dair bir
yobazlık belli ki inkârı
Ölgün yüreğin
Dipdiri gömüldüğü.
Aşka rağbet olsa gelmez
miydim gizli gizli,
Görmez miydim yanan
kıvılcımı
Ve ölürken, isi
kaplamışken dört yanımı
Barbar istilası kadar
zulme delalet bir
Kifayetsizlik ile
yıkılırken gök kubbe.
Ne Tanrı’nın israfı
Ne de dünden arda kalan
hezeyanı
O düşkün imgelerin.