"Dünyayı şiir kurtaracak" insanları vicdan..
Cahil insan gül ise de koklama demiş A. VEYSEL ŞATIROĞLU efsanemiz...
Efsane
ozanımız Âşık Veysel'in de ölüm yıldönümü olduğundan 21 Mart şiir günü
bir başka anlam ve hüzün kazanır benim ve belki birçok seveninin
gözünde, yüreğinde..
Âşık Veysel 25 Ekim 1894 yılında Sivas' da
dünyaya gelmiş zorlu bir hayat ardından 21 Mart 1973 günü, sabaha karşı
saat 3.30’da doğduğu köy olan Sivrialan’da, şimdi adına müze olarak
düzenlenen evde yaşama gözlerini yummuştur.
Dolu dou gönül gözü ile yaşanmış bir hayatın ismidir değerli ozanımız.. Bilgeliğinin kor köşesidir bize o gönülden aktardıkları..
-Taş olsam yandım idi. Toprak oldum da dayandım.
-Şu geniş dünyaya sığmayan gönül, şimdi bir odaya kapandı kaldı.
" Âşık Veysel’in yaşamını özetlemek gerekirse, Erdoğan Alkan’ın şu betimlemesi en güzel cümleleri oluşturur: “Kızılırmak soru işaretine benzer, Zara’dan doğar, Hafik ve Şarkışla’dan sonra Sivas topraklarını terkeder. Bir yay çizip Kayseri’yi, Nevşehir’i, Kırşehir’i, Ankara’yı ve Çorum’u sular, Samsun’un Bafra ilçesinde denize dökülür, Âşık Veysel’in yaşam öyküsü Kızılırmak gibidir. Bir ucu Bafra’dadır, bir ucu da Zara’da. Bafra’ya dek uzanan acılı bir yaşam Zara’nın doğusundaki Kızıldağ’ın gür sularıyla beslenip sona erer.”
Nasıl da geçiyor zaman nasıl akıyor yıllar farkına varmadan..
Bir dağın en uç zirvesidir yaşamayı bilmiş insanların yeri, oraya çıkmak güç ister,
gün ister,
gül ister tenleri, elleri semâ da duâ ister kâlpleri.
- Elimi televizyon kumandasına uzattığım anda yanıyorum haberlerden nefret ediyor, bu haberlere konu olan zalimleri yalandan kınayanları kınıyorum! Zalim rolüne bürünmüş maşaları Allah'a havale ediyor ve tüm ölen o masum -önce çocuklar, kuşlar ve anneler olmak üzre- saygı ve hüzün ile topraklarından öpüyorum...
Sonra ;
"İnsan
gitmekten yapılmıştır dünya kalmaktan" diyen Mustafa Akar düşünürümüzü
alkışlıyor, bu sözü bir irdelesek ve iğnelesek vicdanımızı has olacak
diyorum.
Zira hayat kavga edip küsüp ve sonra da barışacak kadar uzun
değil yahut savaş yapıp öldürüp yeniden diriltecek kadar mucizevi bir
yer değil!
Yaşamayı öğrendiğimizde (ki bu mümkün değil) harfleşmiş hali olacak cennetin şiir.
-inanın bana-
Ki
- Şiir insanın doğası gereği benliğine kaydettiği duyguları harflere gelin ederek gerdeğe sokmasıdır cümlelere.
(Bu cümleler biraz kaba bir de şu şekilde kuralım cümleyi)
- Şiir canı yandıkça ruhunu çardağa gerdiği ütopyanın o korkunç azabıyla cehennem ateşinde yaktığı halidir insanın, tütsülendikçe dumanında genzi yananlar anlar olayı, destan ölümsüzleşir ölen bir bedenin ardından.
Ya da şu şekilde devam edelim biraz daha karamsarlaşarak..
-
Şiir anlaşımlayı beklediği karmakarışık bir dünyada yap-boz misali
kaybolan parçasının peşinde yolu yalnızlığa düşmüş yarı şizofreni yarı
vicdan esiri yarı tamahkar, kanaatkar ve çokça hüzün diyarının çıkmaz
sokağı olarak da bilinir.
Neydi şiir tam bilinmiyor aslında ki kısaca şu tanım da var:
- Şiir, "düz kelime anlamına ek olmak üzere ya da yerine anlamlar oluşturmak için dilin ses estetiği veya ses sembolizmi ve ölçü gibi estetik ve ritmik özelliklerini kullanan bir edebiyat türüdür."
Eyvallah!
..devamında ise şiirin varoluşununa ve ilk doğusuna götürmek istiyorum sizi:
"Şiir, Sümerlerin Gılgamış Destanı’na kadar uzanan köklü bir tarihe sahiptir. İlk şiirler Çincede olduğu gibi halk şarkılarından ya da Sanskritçe Vedalar, Zerdüştlük inancının Gataları ve Homeros’un İlyada ya da Odysseiası gibi destanların yeniden sözlü anlatım ihtiyacından ortaya çıkmıştır. Şiirin tanımlanması için antik dönemdeki çalışmalar, Aristoteles’in Poetikasında olduğu gibi konuşmanın, retorik, drama, şarkı ve komedide kullanımına odaklanmıştır. Daha sonraki çalışmalar, yineleme, mısra biçimi ve kafiye gibi özelliklere yoğunlaşmış ve şiiri tartışmasız olarak bilgilendirici, düz yazı formlarından ayıran estetik konusuna vurgu yapmıştır. Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren şiir dile yön veren temel yaratıcı güç olarak daha fazla anılır oldu.
"Şiir sözcüklere farklı yorumlar getirmek veya onlardan kaynaklanan duygusal tepkiler yaratmak için biçim ve bir araya getirmeleri kullanır. Asonans, aliterasyon, yansıma ve ritim gibi araçlar müzikal veya arpağ etkisi oluşturmak için bazen kullanılmaktadır. Şiir dilinin anlam belirsizliği, sembolizm, ironi ve diğer stilleri gibi araçları şiiri farklı yorumlamalara uygun hale getirir. Benzer biçimde mecaz, benzetme ve mecaz-ı mürsel gibi konuşmanın öğeleri daha önce algılanmamış farklı imajlar arasında bir anlam katmanı içeren bir ilişki kurmaktadır. Kafiye ve ritim kurgusu içinde şiirin sözleri arasında da benzer yakınlıklar kurulabilir.
Bazı şiir biçimleri, şairin yazdığı dilin özelliğine bir yanıt ve ait olduğu kültüre ve türe özgüdür. Dante, Goethe, Mickiewicz ve Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî tarafından yazılan şiirleri okumaya alışık okurlar şiirin her zaman kafiye ve ölçü ile yazıldığını düşünebilir ne var ki kimi kutsal metinlerde olduğu gibi ritim ve ses estetiği oluşturmak amaçlayan şiir gelenekleri de vardır. Modern şiirin çoğunluğu şiir geleneğine eleştiri üzerine kuruludur; bunu yaparken; birçok unsurun yanı sıra, ses estetiği ilkeleriyle oynayıp test etmekte bazen bunu kafiye ve ritimde de yapmaktadır. Günümüzün küreselleşen dünyasında şairler artan oranda farklı kültür ve dillerden biçimleri, tarzları ve teknikleri uyarlamaktadır."
Şiir "Türkçede karşılığı koşuk, yır, özün gibi sözcükler önerilmişse de hiçbiri yaygınlık kazanamamıştır. Günümüzde koşuk, nazım karşılığı olarak kullanılmaktaysa da nazım ve şiiri birbirine karıştırmamak gerekir. Birincisi yalnızca bir anlatım yoludur. Geçmişte şiirin uyak, ölçü, nazım biçimleri gibi biçimsel özelliklerden ayrı düşünülmemesi sebebiyle şiirle nazım eşanlamlı sayılmışsa da günümüzde bu düşünce aşılmışsa da edebiyat'ın şiirle birlikte başladığı düşüncesinde fikir birliği oluşmuştur.
Yahya Kemal Beyatlı şiiri "Bildiğimiz musikiden farklı bir musiki" olarak tanımlarken, Cahit Sıtkı Tarancı'ya göre şiir "Kelimelerle güzel şekiller kurma sanatıdır" Ahmet Haşim şiiri "Söz ile musiki arasında olan fakat sözden ziyade musikiye yakın olan bir lisan" olarak tanımlar. Necip Fazıl Kısakürek ise şiir için "Mutlak hakikati arama işidir" der.
Velhasıl kelam değerli dünya mensupları,
şiir
yaşamın en güzel parçasıdır, bu parça olmadan bizler yarımız ve bu bu
parça kimimizde şiir yazarak tamamlanır kimimizde ise şiir okuyarak,
bunu da iyi ayırdetmek gerek kendi adımıza.
Son olarak;
"hissederek yaşarız. burada bilinmesi gereken ne ki?
oluşumu dinliyorum yakalarken sağırdan sağıra teni
bir düşe uyanıyorum ve ağırdan alıyorum şiddetimi... " Mustafa IRGAT "
Yazıma tarihte ölen şâirleirmizden Mustafa IRGAT(d.22 Ocak 1950 –ö.03 Mart 1995), (Türk şair ve sinema yazarı) kaleminden birkaç satır ile son verirken başda yazdığım cümleyi tekrar ediyor şu kısacık ömrümüzde uzun uzun acı çekerek yaşadığımız şu vakitlerde tek duâmdır şiirin dünyayı ele geçirmesi dolayısı ile insanların vicdanına kavuşması.
Sizler bu yazıyı okurken belki ben o vakitlerde bir dünya telâşı ile meşguliyetime esir alacağım şiiri, yahut bir kırılmışlık sonrası iki dizeyi yazacağım derdimi anlattığım suyun damlacıklarına belki azraile göz kırpacağım canımı alma diye belki duâya muhtaç bir şekilde musallada helalleşmeyi bekliyor olacağım..
Allah özellikle çocukları ve hepimizi korusun dahi hâyırlı ömür bahşetsin hepimize kısa da olsa hâyırlı bir yaşam diliyorum Lâkin unutmayın ölüm kaş ile göz arasındadır, ömür ölümün az öncesi şiir ise bu iki cümlenin tam ortasında yaşanan insanın tamamen kendi iradesine kalmış bir yaşam biçimidir.
Duâm şudur hakkımızda;
ister hece ister serbest ister ne tür olursa olsun ama illâki şiir gibi bir ömrümüz olsun.
Şiir ile
şiar gibi yaşayın inşallah...
Kutlu, duâ ve insanlık ola 21 Mart şiir günümüz!
Z. Nâr
21Mart2016