.
.
.
.
Bir manzaranın en can alıcı noktasında, elimde bir fincan çayla, denize nazır daldığım düşünceler var dersem inanmayın.
        Odamın dört duvarında boylu boyuna uzanmış halının ortasında kenara pusmuş bir kedi gibiyim. Fincan olduğu doğrudur elimde. Nazırım da; penceremin karşısındaki diğer apartmanın, gözümün içine içine sokulan o soğuk duvarlarına.
        Heh! Öyle denize nazırı ben filmlerde ve çok zenginlerde gördüm. "Gerçeği olsun mu olmasın mı, ister misin" diye soran olacak olursa; bunu düşünmeye hiç zamanım da fırsatım da olmadı açıkçası. Zamanım olunca da muhtemeldir ki öleceğim gün yaklaşacaktır…
        Afilli masalar.
Envai çeşit yiyecek içecek.
Sınırsız bir doyumsuzluk... Açlık bir tarafa atılmış. Nedir insanlarda ki bu yarış. He insanlar diyorum sanki ben de insan değilmişim gibi. Onlar desem daha mı iyi dersiniz?
        Hayatımızın bir parçası haline gelmiş sosyal medya aleminde, onların en çok yedikleri içtikleri şeyleri resmedip, bunları olana da olmayana da çarşaf gibi sermelerini eleştirdim.
        Özellikle hemcinslerimin bu hususta birbirleriyle olan yarışları beni inanılmaz şaşırtıyor. "Gün" denen bulaşıcı bir hastalık peyda etmiş son zamanlarda. Her ay bilmem kaç kuruş toplayalım, her toplayışımız birinin evinde olsun. Şart; tabaklar dolu olacak ha! Hatta masa, hatta kocaman ev! Toplantı esnasındaki o cümlelerden nağmeler de şöyle olacak;
        Ev sahibine ithafen;
"Canım nereden, ne kadara aldın bu masa örtüsünü?”
        “Ah canım bunun tarifini almalıyım. Kocama yapacağım…” (ev sahibi Mutfağa gidince arkasından, yanındakine fısıltılarla devam eder konuşmaya hatun kişisi… “ay hiç de güzel olmamış aslında, sırf gönlü olsun diye diyorum”).
        “Çok zahmet etmişsin. Masayı donatmışsın ne gerek vardı. (Suratta bir memnuniyetsizlik ifadesi o kadar bellidir ki, ev sahibi de farkındadır aslında)
        “Halıların çok güzel, mutfağın çok geniş… Sizin kapıcı da varmış bu binada hı? Ay ben de senin gibiyim, bilmem kaç paradan aşağı giyinmem ve markadan asla vazgeçemem.”
 
        Ayhhhh. Yeter!
        Bunaldımmmm…
        Hiç bana göre ve benim gibilere göre değil. Değilsiniz. Zamanı israf ettiniz. Hepiniz aynı tezgâhın oyuncularısınız. İşiniz sadece bu!
        Size birkaç kere şahit olmak, o afakanları üzerime yığdı.
        Kadınlara kitap günü kampanyası başlatacağım. Menüde sadece kitap ve çay olacak. Düşünsenize… Sehpalarda envai çeşit kitap… Okuyun. Gözleriniz şişene kadar okuyun. Ve idrak edin. Ama yeter ki boş boş konuşmayın.
        Susun anacım susun!

 
            #Dipnot:
O kadar açtılar ki.
        Tokluktan kudurdular...
        Adamlar deli gibi çalışıyordu...
Hanımlar da bilmem kaç kişi toplanıp; tokluktan kudurmuş vaziyette
aç nefislerini tatmin ediyorlardı... 
Bedenlerinden nefes kokuları kirli gelmiyordu belki ama
Nefis kokuları tüm dünyayı rahatsız edercesine sardı. 
        Ve bu kadar hakiki aç
        ve bu kadar hakiki muht/aç 
        ve bu kadar ihtiy/aç sahibi varken etraflarında...
        Adamlar bıkmadı
        kadınlar doymadı.
        Adamlar alış 
        kadınlar Utanmadı!!!
        Ve dünya bir suru aç ile doldu...
        Sırf tıka basa toktan kudurmuşlar nefislerinin zevkini 
doya doya çıkarsınlar diye...

AnKa


( Tokluktan Kudurdular başlıklı yazı Ayşenur... tarafından 8.04.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu