Nisan ayıyla birlikte artan sıcaklıkların etkisiyle Kurbağalıdere’den yayılan kötü koku çekilmez bir boyuta ulaşmıştı. Derenin bulunduğu bölgede oturan insanlar, ‘alg’lerin ürettiği veya var olan lağım atıklarının yaydığı pis kokudan ne dereboyundaki parklara gidip oturabiliyordular, ne de evlerde camları açabiliyordular. Sokakta kokuyu umursamayan çocuklar vardı.  Küçük, çelimsiz, sevimli çocuklar, bir o yana, bir bu yana gidip gelen topun peşinden bıkıp usanmadan koşuşup duruyorlardı. Bilgisayarının başında bir şeyler yazmaya çalışırken, arada bir penceresinin demir parmaklıklarına çarpan topun sesiyle dikkati dağılsa da buna alışmıştı artık, sesini çıkarmıyordu yalnız adam. Bir oda, mutfak, banyo ve salondan ibaret küçük bir evi vardı. Ona yetiyor da artıyordu bile. Çoğu zaman yatak odası takımını koyduğu odada yatmıyordu bile, salondaki kanepelerden birisi üstünde uyuya kalıyordu. Salonda iki kanepe, eski bir büfe ve üzerinde televizyon, rafları kitapla dolu bir kitaplık ve çalışma masası vardı. Mutfak küçük olmasına karşın bir masayla iki sandalye sığdırabilmişti. Çalıştığı iş yerine yakın olduğu için kış aylarında taşınmıştı bu eve; eve ve sokağındaki yaramaz çocuklara çabucak alışmıştı ama burnuna gelen o pis kokulara henüz alışamamıştı.


Karşı cinslerinden kaçan bir dişi kedi geldi, demir parmaklıkların içine sindi. Hemen arkasından onunla çiftleşmeyi kafasına takmış kaba saba bir erkek kedi gelip onu taciz etmeye başladı. Dişi kedi arada bir pençe sallayıp tehditkâr sesler çıkartarak namusunu korumaya çalışıyordu. Erkek kedi onun açık vermesini kollarken cama işedi. Sidiği camda bıraktığı izin içinden akıp gitti. Adam bilgisayarın başından ayaklandı, “işeyecek başka yer bulamadın mı ulan!” diye söylenerek cama vurdu. Kediler korkuya kapılarak kaçıştı. Adam, masadaki kâğıt havlu rulosundan bir parça kopartıp pencereyi açtı, kedinin bıraktığı kiri sildi. Karşı apartmanın birinci kat balkonundaki kadını fark etti, balkon parmaklarına abanmış hiç kıpırdamadan öylece duruyordu. Eteğinde danteller olan pırıltılı bir kombinazon giyinmişti, dantelli eteği hafif rüzgârda dalgalanarak dolgun bacaklarına dolanıyordu. Kadın gözlerini dikmiş, ona bakıyordu. “Kırklı yaşlarda vardır. Bu kılıkla balkona çıkacak kadar cesur… Bir işaret patlatsam…” diye geçirdi aklından. Bu düşüncesine gülerek pencereyi kapattı, yine de o arada el salladı kadına. İçerden bakmayı sürdürdü, sanki ilk kez gördüğü değişik bir kuşu inceliyordu. Balıketinde şekilli bir vücudu vardı kadının ve adamın ta gözlerinin içine bakan kara gözleri; adamın el salladığını fark ettiğinde gülümseyerek elini korkuluktan ayırıp belli belirsiz o da hafifçe el salladı. Onun bu tepkisine şaşırdı adam, hasımlarından misket ütmüş bir çocuk gibi kibirlendi. Hayatında ilk kez kendisinden yaşça çok büyük bir kadına ilgi duyuyordu. Kadın, aşağıda, sokakta oynayan çocuklardan birine seslendi. “Ali! Hadi eve gir artık!” Adı Ali olan çocuk, “Ya-aaa… Anne ya, oynuyorduk daa…” diyerek biraz mızmızlandıktan sonra annesinin emrine biat edip evine gitti. Kadın son bir kez adamın penceresine doğru baktıktan sonra balkondan ayrıldı.


Bilgisayarının başına döndü adam. Parmaklarını seri hareketlerle tuşlar üzerinde dolaştırarak, “Herkesin evi, çoluk çocuğu var,” diye yazdı ekrana. “Ben de, gördüğün gibi yapayalnızım işte…”


Yazmayı sürdürdü: (Kadın, “Tek başına mı yaşıyorsun bu evde?” diye sorunca, “kendimi bildim bileli,” dedi ona. Hüzünle baktı kadın. Gözlerinin ve dudaklarının kenarlarındaki çizgilerde, alnındaki çizgilerde hep yaşanılmış hüzünleri gördü adam, onun kırklı değil de ellili yaşlarda olabileceğini düşündü. Yaşını sormayı geçirdi ise de vaz geçti. İçinden kadınlara yaşı sorulmaz, dedi kendi kendine. Annesini düşündü. Ne zaman düşünse, ayağında şalvarıyla, başında örtüsüyle hep yaşlı bir kadın olarak hatırlardı annesini. Kadınla annesini kıyaslamaya kalkışınca, hemen hemen aynı yaşta olmalarına mukabil annesinin yaşlı, kadının ise ondan çok daha genç durduğuna karar verdi. Sohbetleri koyulaştıkça kadın ona dair her şeyi merak etti. Köyünü, okulunu, üniversiteyi, bir yıldır çalıştığı işini anlattı ona. Ve adam ilk defa o gece aklın, mantığın, hislerin, isteklerin, sevginin, herşeyin yüzdeki çizgilerle paralel olmadığını hissetti. Evet, saçlara aklar düşse de, cildimiz kırışsa da insanın yüreği hep genç oluyordu. Buna karşın gözler yürekleri değil, kırlaşmış saçları ve kırışmış yüzleri görüyor, karşısındakini o çizgilere göre değerlendiriyordu. İşte yalnızlık da buradan başlıyordu. Kadının eskiden çok güzel bir kadın olduğunu düşündü, hoş şimdi de oldukça güzeldi ya; en azından kendini güzel hissediyordu ya... Kadın, onunla konuşurken, onunla yaşıt gibi konuşuyordu; belki de kendini öyle hissetmek için konuşuyordu onunla. Adam usulca uzanıp elini tuttu kadının, dudaklarına götürerek usulca öperek diz çöktü önünde, elini dudaklarından ayırmadı. Kadın ona genç bir kız gibi bakarak gülümsüyordu. Henüz akşam olmamıştı, çocuklar hala sokaktayudı ve kadının kocası hala işteydi. Heyecanla titremeye başlamıştı elleri, özlemişti heyecanlanmayı. Adam yerden kadının yanıbaşına geçip oturarak, genç bir kızı öpercesine, ürkütmemeye gayret ederek usulca öptü onu. Kısa bir süre bekledi kadın öylece, sonra adamın boynuna doladı kollarını, dudaklarını dudaklarının içine gömdü hırçınca…)


Adam, yazmaya ara verdi. Uzandı, karşı evdeki kadının penceresine baktı uzun uzun. Göremedi. Sokaktaki çocuklar evlerine dağılmıştı. Kocalar işlerinden evlerine dönmeye başlamıştı.


( Yalnız Adam başlıklı yazı AliKemal tarafından 17.04.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu